KALAMIŞ, AKŞAM VE BİZ.../Güneş, bir alev topu gibi yaklaşırken denizin yüzüne, Ellerin, avcumda neden ateş gibi yanıyor? İki hazan yaprağı, takılıp gitti de yasemin kokan bir rüzgârın peşine, İki damla kan olup düştüler, batan akşam güneşine... Birden, şarap rengine büründü ufuk, çığlık çığlığa uçuştu sarhoş martılar, Efsunlu iksirinden bir kadeh dökünce Baküs, Eros’un yaktığı aşk ateşine. .../Başın omzuma dayalı, rüzgârla uçuşan saçların dudaklarıma değiyor, Soluklarımda parfüm kokun, neden titriyorsun? Ne martı çığlıkları, ne uğuldayan deniz, bak, bütün sesler dindi, Ve akşam, sakin denizin üstüne eflâtun bir şal gibi indi. Şimdi, dudaklarımda oynaşan o kızıl saçlara Ilık bir esintiyle, yasemin kokan bir akşam sindi... .../Birazdan mehtabı göreceksin Kalamış Koyunda ve yakamozları... Daha bir koyulaşacak dudaklarının kırmızısı, fark etmeyeceksin... Bir yanda, Todori’nin bahçesinde, asılı kalmış Selahattin Pınar tamburunun sesi, Bir yanda, Belvü’nün önlerinde, yakamozlarla sarmaş dolaş bir Münir Nurettin bestesi, Kalamış’ta akşam, bin bir makamdan bir şarkı olmakta şimdi, Mehtap, yakamozlar ve dudaklarından güftesi... .../Gece, mehtap, yıldızlar, deniz...Hepsi uykuya dalmış, Gitmişsin ama, iki tel saçın dudaklarımda ve ellerin bende kalmış... Ünal Beşkese |