SENİ YAZAMADIMSeni Yazamadım; Bu şehre kan düştü o gün. Ne başımda kavak yelleri, Ne annemim gözleri kaldı gözlerimde. Bu şehre kan düştü o gün. Şahmeranlar halaya durdu meydanda, Yitik bir baş kaldırışın destansı türküsüydük belki de. Özlemlerimiz vardı işte, Hem sıladan, hem gurbetten yana... Bir memleket sevdası tutturmuş tüm azalarım. Adın boyalı ellerimle yazılırken duvarlara. Gözlerime düşen, bir eylül uzantısıydı ansızın. Sürüldüm kırlangıçların göçebe ikliminde. Ve küskün bırakıldım matematiğin on ikisine... Seni Yazamadım; Bu şehre kan düştü o gün. İri tekerli panzerler kuşatırken gençliğimi. Bileklerimde hasretin bileziği vardı...Hatırla. Güze denk geldi işte tefavuk bu...Bağışla... Oysa memleket tadında bir bahar sunacaktım sana, Ellerimde kırmızıları baharın, ellerim gül rengine aşina. Dişliler mi bozuk? Yoksa çark, etmedi mi bu düzen? Anlayamadım neydi be anne, belimizi büken...? Seni Yazamadım; Bu şehre kan düştü o gün. İri çınarlar devrildi ardın sıra. Ve titriyordu her yanım, bakarken bir boşluğa... Hücum borusu çalarken ömrümün marşını, Sıradağlar devrildi “off”larımda. Hayat dediğin şey ne ki anne, Asılmak değil miydi daha on dokuzunda? Ve giderken türküler söylemek değil mi dar ağaçlarına. Kaç zemheri küskün kaldı dersin anne, Kaç bahar geldi geçti benden habersiz, Biliyor musun? Bir mektubun kaldı sol cebimde; oda tertemiz. Seni Yazamadım; Bu şehre kan düştü o gün. Hazerfan Çelebi’ler kanatsız uçtu, Martılar çaldı ekmeğimizi. Sonra martılar kan kustu... Alaca bakışlarıyla böldüler hülyalarımızı, Oysa memleket denilen nazlı gelinle, süslemiştik rüyalarımızı. Kisrâ saraylarından geldi yılanlar. Ve içimizden doğmuştu, başı ezilesi çıyanlar. Fareli köyün kavalcısı ben değildim oysa. Ben değildim ak zülüfe şiirler yazan o adam. Kör bir kurşundu işte, aha tam şurama saplanan... Seni Yazamadım; Bu şehre kan düştü o gün. Dalında kurudu yediverenler. Ve hiç söylenmemek üzere, Parmaklıklar ardına saklandı türküler... Bir şimendiferin, sıralı odasında, Üst üste atılmış kanlı et yığınlarıydılar. Ve toplu mancınıklarda ateşe yollanmıştıl, İbrahim’vari aslanlar... Söylene Nârı zulüm olanın ateşi yakar mı İbrahim’i? Ve üflemekle söner mi asrın perdesiz güneşi? Seni Yazamadım; Bu şehre kan düştü o gün. Yarınlarına inat yeniden doğdular, Yarıp çıktılar umudun rahmini, birer ikişer. Omuzlarında yükseldi ak sutünlü tacmahal, Ve kimse bulamadı nur çehrede hiç muhal. Evet anne! ! ! Bendim gece vakti düşen kapına, Al kanım ele verdi suçsuzluğumu. Biliyorum... Bendim anne! Ellerimle adını yazan gökyüzüne. Kusura bakma ne olursun. Senide ortak ettim hüznüme... Şimdi her çocuk, Elma şekeri telaşında belki. Benim yerime gülümser mi sana? Her kanatsız uçurtmaya, Kanat olur mu mavi düşlerim? Ve yeniden barışır mıyım on iki rakamına aritmetiğin. Seni Yazamadım; Bu şehre kan düştü o gün. Kızılırmak kenarında durmuşum, Yosun kokar gözlerim anne. Her gün bir yanımı söker ölüm. her gün bir yanımı... Sanma ki korkuyorum ölümden. Sonra geçen senelere inat, Ak sakalımla ben, yeniden doğarım. Adım Said olur, Nur ekerim kararan göğe.. Soyadım Nurlu sevda olur, Rest çekerim yedi düvele... Yürürüm küfrün üstüne üstüne. Kundağında büyür tevhid, Büyür yeniden kam kırmızı güller. Yalın ayak marşlar söyleyerek geçerim kapından. Gözlerimle sularım bahçendeki akasyaları, Boş verdim martılar çalacaksa çalsın yarınlarımı. Neylersin ki anne! ! ! Ben yaşarken ölmeyi,benden önce dirilenlerden öğrendim... Engin Badem -acemişair- -2005- |
Bileklerimde hasretin bileziği vardı...Hatırla.
Güze denk geldi işte tefavuk bu...Bağışla...
harikulade tebrik ediyorum bilhassa şu iki satır hiçde acemi işi değil...