SEVERMİŞİM
Akşamın penceresinden dışarıya bakıyorum.
Yine akşam hüzünleriyle, sevinçleriyle günün demini salıyor, Bende sanki onu yudum yudum çay gibi içiyorum... Dumanlı beyaz bulutların şekilden şekile girerek, Sanki yolunu şaşırmış bir sarhoş gibi telaşlı kaçışını. Islak akşamın, yorgun güneşi bir kelebek gibi kovalayarak, Karanlığa aceleyle nasıl batırdığını seyrediyorum. Akşam olurken hayalinin cama vuran yansımasına bakıyorum. Aslını değil toprağa benzeyen suretini severmişim. Sevdim diyebilir mi toprağı insan, Onun için bir kez ölürüm diyebilir mi? Oysa ben sevdim... Platonik sevdam da buymuş, Meğerse yaratılışından var oluşunu severmişim. İste böyle sallanarak ağaçların dallarından düşsün gölgenin yaprakları ellerime... Gövdesine seni giydirdiğim çıplak ağaçları severmişim... Etraftaki kimsesiz evlere bakınıyorum; Sanki kapılarına kilitler vurulmuş aşkın şatoları gibiler; İster lambaları yansın, ister yanmasın gözüm alabildiği kadar çatılarını görebiliyorum. Aralarından sarkan ürkek yarasaları, kedi gibi severmişim... Bilirim aynı akşamda kalınmaz bir kere bile, Her akşam yeni aydınlıklar getirecektir karanlıklardan insanlara. Bilirim ömrümüz geceden uzun, gündüzden bir adım kısa, Dinledim masallardan ikimizden öncede böyleymiş akşamlar. Meğer uykuların ninni kahramanı akşamları severmişim... Kışın sokaklar arasından sisler çıkar karşıma kibarca, Üflerim dumanını ciğerimin bacasından sigara içer gibi, Ama ben sigara içmem ki! Evlerin ormanında bir akşamın mendilini astım bir çam ağacına, Ucundaki nazar boncuğundan parlayan gözünü severmişim... Bir kapalı odada ikimiz için, akşam akıyor dünyadan; Uykular suskun, rüyalar dilsiz, seni nasıl gördüğümü hatırlamıyorum. Çünkü hiç kimseyle, hiçbir zaman böyle yatıp uyumamıştım. Teröristler bile çıksa karşıma canımdan gayri, Benden alacakları akşamım da yok! Bu devirde silahın yanında anladım ki, en değersiz şey canımızdır. Ben yine de akşamları sevdim... Çamur olur karanlıklar geceleyince, sonsuzluğa bata-çıka gidiyorum. Akşamın direğine asılmış yıldızlar ateş böcekleri gibi, Saksıdaki çiçekler bile renklerini kokularıyla salıyor. Öpsem dudağından ağzın acı badem gibi, Sevginin açlığından vurgun yedi yüreğim, Hem elime hem de gönlüme batan dikenli gülleri severmişim... Gözümün önüne akşamın kar gibi yağışı geliyor; Ağır ağır, buram buram tipisi de... Bana bakan ay’ın güneşe ters dolunayını severmişim... Yağmuru severmişim, damlasa da camlarıma kan gibi yüreğim. Beni olduğum yerde bırakır akşamlar, bir damlanın içinde bulanık. Ömrüme yazılmış bir eski tarihtir benim için ölüm; Seni özlemle geberesiye düşündüğümden, Gidişindeki zifiri karanlığını severmişim... Kıvılcımlar uçuşuyor yanan her şeyden, Ben de yaşayarak yanıyorum. Kırkında farkına vardım hayatın, Meğer ne çok şeyi severmişim de; Gönül penceremden akşamı, Yeryüzüne dönülmez bir yolculuğa Çıkmış gibi seyrediyorum... Figen ANAR / 05.06.2017 |