Bekletme...
Bitmeyen endişenin...
Karanlıkları örseleyen Bir zakkum çiçeği Yaşamın saniyelerini Sayarken... Ben kimim ? Bilmem... Huzurum kalmadı... Gel dostum Çay Yok kalsın ..... Elde kalan tek Zamanın ağır kokusu Dişleri sızlatan Göz damları Ay kahverengi Deprem korkusu Öyle güzeliz ki Sevişmek için çok bahanemiz var... Maceraları daktilolar yazar Bizler klavye çocuklarıyız Gerçekleşmeyen rüyaları Sanrıları Hülyaları... Saman alevi sarar Aşk ateşi yakarız... Susan zamanın Bir damlasını Sende kalan Hatıraların Dudaklarım çatlarken Susarken öperken Severim... Karanlığı inciten Elvedaları severim Post hülyalarımı Perdelerken gülücükleri Bir lokomotif Elif kadli sevgililer içinde Bir çiçek bulmuşum Gülünç orman kuşağı Parası varken aşkla yaşarken Mutluluk çığlıkları atarlar Madem kavuruyor seni hayaller Bir gün dönüp bak arkana Gençliğini Heyecanlarını sen anlat Dinlesin dinlemek isteyen Arnavut kaldırımlı Mor beyaz baharlı Salacak kahvehaneleri... Üzüm gözlerden dökülen Bembeyaz kokular Miske nazire yapar sanki Acele etme seni zaman olgun Hayallerim yorgun kılar... Mermer güneşi ezer gibi Senin kirpiklerin Havai maviliklere dalarken Gözlerine Acı hissediyorum... Sevdikçe değil Özledikçe... Bakır kaplardan süt içer gibi Annemden kalan tel kırma Sana dokunurken gelin gelin oy gelin ! Kainatı kucağına serer gibi Üveyik tortusu kalmış göz bebeğinde Salıncaktan düşerken Gül bahçelerinde Ellerimi kokladığımda Senin kokun Senle mazi olurken TV ve Radio mekaniği düşlerimiz Siyah buğulu böğürtlen çayını Galata kulesi altında Dudaklarını öperken tattım Mozaik alfabesi gibi saçların Tüm rüyalarımı izliyorum Senin gözlerinden... Saçlarından... Teninden Şükür eder gibi Al pul gonca berrak... Sen olmayınca Karanlığa boğulmuş gibiyim Ay kokusu geliyor sevgilim Sen penceredesin değil mi ? Bekletme gözbebeklerimi Bekletme ..... |