HİKÂYEŞiirin hikayesini görmek için tıklayın "Aşk kâfidir, ver elini, düşünme, gel gidelim! "
Şair İhsan Raif Hanım -------------------------- adam yeni inmişti dağdan yasmin levy’nin adio kerida’sı yankılanıyordu gözlerini çevreleyen kırışıklarda kadınsa saçlarına çömelen acıyı ayıklıyordu kadına baktı adam sen benim küçük kırmızı balığımsın, dedi neyin var hayallerinden başka işkencede kan işeyen bir tutuklu gibi döndü kadın neyim olacak, dedi bir şiir yazmasını bilirim dilimin döndüğünce bir de karasevdayı ben de, dedi adam ben de şiirden neşet etmişim ne kadar fitillediyse kör olası şu hayat o kadar bilmişim karasevdayı sürgülü kapılar gibi kapadı yüzünü vazgeçti sonra âni gelen sevinçtendi bir gözüyle gökyüzünü taradı kadın bir gözüyle karşıdaki fundalıkları dizlerinin dermanına abandı adam milena’sını hatırlayarak franz kafka’nın kıskanç kartal tavrına büründü birden dur ve sakın kımıldama gözlerini bana çevir gökyüzünden nedir ki fundalıklar nedir ki kilitlenmek uzaklıklara bunları söyledi yıkık bir manastır gibi duran kadına iki damla yaş süzüldü kadının gözlerinden ağıtımsı sözler dönendi içinde masalımsı bir hasretlik yineledi başta dediklerini adam: sen benim küçük kırmızı balığımsın neyin var hayallerinden başka yetmez mi, dedi kadın neyim olsun daha hanlarım hamamlarım mı dedim ya: bir şiir yazmasını bilirim dilimin döndüğünce bir de karasevdayı sonunda sarıldılar daha bir keyifllendi ve sonra hârelendi onları uzaktan uzağa hüzünle seyreden sarmaşıklar (*): "Eksik Kırlangıç" kitabımdan Not: Bu şiirin kökleri, bizim Trakya’daki yaşlı dağ köylülerinin bana taaa çocukluğumda anlattıkları, "hepsi de kavuşmasız" aşk hikâyelerine dayanır. Bense şiirde o hikâyelerin özneleri olan âşıkları sonunda kavuşturdum.
"Aşk kâfidir, ver elini, düşünme, gel gidelim! "
Şair İhsan Raif Hanım ------------------------------- adam yeni inmişti dağdan yasmin levy’nin adio kerida’sı yankılanıyordu gözlerini çevreleyen kırışıklarda kadınsa saçlarına çömelen acıyı ayıklıyordu kadına baktı adam sen benim küçük kırmızı balığımsın dedi neyin var hayallerinden başka işkencede kan işeyen bir tutuklu gibi döndü kadın neyim olacak dedi bir şiir yazmasını bilirim dilimin döndüğünce bir de karasevdayı ben de dedi adam ben de şiirden neşet etmişim ne kadar fitillediyse kör olası şu hayat o kadar bilmişim karasevdayı sürgülü kapılar gibi kapadı yüzünü vazgeçti sonra âni gelen sevinçtendi bir gözüyle gökyüzünü taradı kadın bir gözüyle karşıdaki fundalıkları dizlerinin dermanına abandı adam milena’sını hatırlayarak franz kafka’nın kıskanç kartal tavrına büründü birden dur ve sakın kımıldama gözlerini bana çevir gökyüzünden nedir ki fundalıklar nedir ki kilitlenmek uzaklıklara bunları söyledi yıkık bir manastır gibi duran kadına iki damla yaş süzüldü kadının gözlerinden ağıtımsı sözler dönendi içinde masalımsı bir hasretlik yineledi başta dediklerini adam sen benim küçük kırmızı balığımsın neyin var hayallerinden başka yetmez mi dedi kadın neyim olsun daha hanlarım hamamlarım mı dedim ya bir şiir yazmasını bilirim dilimin döndüğünce bir de karasevdayı sonunda sarıldılar daha bir keyifllendi ve sonra hârelendi onları uzaktan uzağa hüzünle seyreden sarmaşıklar (*): "Eksik Kırlangıç" kitabımdan Not: Bu şiirin kökleri, bizim Trakya’da yaşlı dağ köylülerinin bana taaa çocukluğumda anlattıkları "hepsi de kavuşmasız" aşk hikâyelerine dayanır. Bense, şiirde o hikâyelerin öznelerini (âşıkları) sonunda kavuşturdum. |
Ediplerin başlarına taç eden efsanesi
Gülşende geçen bülbülün hüzünlü hikayesi
Onulmaz derdine düşen yüreği yanmışlara
Eşi bulunmaz dermandır bengisu şelalesi, esenlikler dileklerimle...