labirent
Hayat denen labirent, iç içe geçmiş sokak,
Dolanıp durmaktayım, bir mucize umarak. Girdiğim tüm yolların, sonunda kapı-duvar, Ruhumda derin korku; her köşede pusu var. Etrafımda gölgeler, davetkâr ve sırnaşık, Ram olmayı dileyen, zehir saçan sarmaşık! Perdesiz pencereler ardında şuh kahkaha, Arsızca çağırmakta: “görsen neler var daha!” Boyun bükmüş siluet, hayal meyal seçilen, Kaldırımda bir günah, bakılmadan geçilen! Hemen yanı başında, titreyip duran çocuk, Çakmak çakmak işlemiş, bakışlarına soğuk. Akıp giden kornalar, anlamsız kakofoni, Vurdum duyma insanlar, dram yüklü ironi! Gökyüzü kara kara, bulutlarla kaplanmış, İhanet keskin hançer, yüreklere saplanmış. Ne gül var bağlarında, arz-ı endam eyleyen, Ne de bülbül bulunur, yâre beste söyleyen. Yani bunlar hikâye, ya nesir ya da nazım, Sızlayan vicdanları, avutmak için lazım! Bir ömür aradığım, bazen buldum sandığım, Hülyalarım gibiymiş, gerçek diye kandığım. Titrek dudaklarımla, yâd ederken dünümü, Boş hayaller kurarak, geçirmişim günümü. |