makam
Makam-ı sevdanın bendesiyim ben,
Bulmuşum sultanı, ferman istemem. Sormayın halimi bende miyim ben, Razıyım derdimden, derman istemem. I Makam-ı sevda ki, yarası derin, Kanayıp sızlayan âşıklar için, Sormayıp halini, neden ve niçin, Yar ile sohbete, buyur yeridir. Derdini hicranlı nağmeler ile Sitemkâr olmadan getirip dile. Ağrırken sol yanın, titrek sesinle, Derdini sessizce duyur yeridir. Seher vakti gelip açılan gülde, Dalına konarak öten bülbülde, Hasretin narıyla yanan gönülde, Kara sevdaların zuhur yeridir. Bahtına küsmeden, eğip başını, Akıtıp gözünden, çeşm-i yaşını. Katlanıp çileye, sabır içinde, Sultan kapısında destur yeridir. Rüzgâr busesiyle gonca uyanır, İpeksi yapraklar ala boyanır, Açılır neşeyle, dala dayanır, Yanık yüreklerin sürur yeridir. Sevda pişmek ister, aşkın narında, Şikâyet bulunmaz, âşık zarında, Daralsa da sine, hasret harında, Maşuk gölgesinde huzur yeridir. II Makam-ı sevdayı erenler bilir, Burada sabırla sevda demlenir. Âşıkla maşukun kalmaz bir farkı, Aşk dilinde buna ayn’ül-cem denir. Bezm-i muhabbetin, üflet dergâhı, Mest eyler bulunan, cümle ervahı. Sevdaya müptela olmuş gönüller, Maşuk hasretiyle, çekerler ahı. Sohbetler dilsizdir, ne hece ne ses, Duyulan yalnızca verilen nefes. Sükûtun kadrini bilen bülbüle, Hal dilinden gayrı ne varsa abes. Sertaç eyler daim, aşk-ı cananı, Yanar da narıyla, terk eder canı. Beyhude geçmiş zamandan sayar, Onu yâd etmeden, geçen her anı. Yaşlar süzülürken yanaklarından, Terler boşanır da şakaklarından, Büyük bir sır gibi sultanın ismi, Sessizce dökülür dudaklarından. Meczuptur denilir, bilinmez aslı. Geçip gitmiş çünkü sevdanın faslı. Türkülere bile, bir haller olmuş, Ne kerem var artık, ne de bir Aslı |