BİZİMKİSİ KARA SEVDAŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Şiirin üstünde paylaştığım Kabe fotoğrafı ve üzerinde yazılı bulunan "bizimkisi kara sevda" cümlesi, ilk gördüğüm andan itibaren beni o kadar etkilemişti ki; bu cümle ile ilgili bir şiir yazmak istemiştim. Konu Kabe olunca ve yaklaşık 6 yıldır o kutsal makamları görememenin hüznü içime dolunca; yazacağım şirin de gerçekten gönlüme dokunacak nitelikte olmasını istedim. Uzunca bir süredir yazmaya çalıştığım şiirim bugün itibariyle nihayete ulaştı. Artık, gönlümce paylaşabilirim. Sizin de gönlünüze dokunması ümidiyle...
Kâbe’ye bakarak namaza durdun mu hiç? Bu, öyle muhteşem bir duygudur ki… Nasıl anlatsam şimdi, bilemedim. Tarifi zor ama; Başlayalım bakalım, belki… Hani; Hani, her vakit namazında niyet edersin ya: Yönüm kıbleye, kıblem Kâbe’ye, diye… İşte orada, Tam da, tavaf alanında; Bir köşeye çekilip de durunca, kıyamda Gözlerinle doğruca ona bakarsın. Bir tekbir getirip başlayınca namaza, Gözlerin hep onda. Bakmaya doyamazsın… Namaz boyunca O, oradadır; hep karşında Simsiyah örtünün ardında Hem karşında, hem bakışlarında; Gözbebeklerinin siyahında. Anlatması çok zor ama… Şöyle izah edeyim; kısaca: Bizimkisi: KARA SEVDA! Yüz yirmi rahmet iner Kâbe’ye günde; Altmışı tavaf edenlere, kırkı namaz kılanlaradır; Yirmisi de seyredenlere. Bakması sevap, Dönmesi sevap etrafında Rabbine bağlanırsın onunla, Tavaf sırasında O hep orada durur, hep solunda Sevgi, merhamet ve imanın beslendiği; Kalbinin tarafında Tarafını ilan edersin İnanmayanlara inat, tavafınla! Kim, ne diyebilir ki buna? Bizimkisi: kutsal bir dava! Bizimkisi: KARA SEVDA! Şartlar biraz zorlu olsa da, Sabrı öğrenirsin, bu uğurda “Hac meşakkattir” hadisi çınlar bir anda, kulaklarında. Dönüp dönüp tavaf edersin, Bıkmadan… Usanmadan… Terden sırılsıklam olursun güneş altında Ne güneşi fark eder, ne teri hissedersin; Kendinden geçer, Mevlevi olup dönersin, Cezbeye kapılmışçasına. Başka, nasıl izah edilebilir ki; bilemiyorum. Aşktan öte, bambaşka bir duygu bu; Bizimkisi: KARA SEVDA! Aşk; boyut değiştirir orada, Kutsal topraklarda. Tüm bildiklerini unutursun, Tavaf sırasında; Yanıp kavrulur, kor ateşe dönersin; Olgunlaşır, pişersin İmanın çok derecesini, tüm benliğinle hissedersin. Saatler yetmez olur, sanki zaman kısalır. Doyamazsın, doymak istemezsin; Gözlerin hep onda takılı kalır. Doymak olur mu? Doyulmaz ki hiçbir zaman ona! Bizimkisi: KARA SEVDA! Ve… zaman, su gibi akıp geçer. Gün gelir, ayrılık vakti olur. Yapınca veda tavafını, Kılınca son namazını, yine ona bakarak; Hüzün çöker kalbinin derinliklerine Süzülen gözyaşların sel olur, taşar yüreğinden Endişe ile yoğrulmuş düşüncelere dalarsın, Acaba bir daha, bir daha görebilir miyim?.. Ne olur, ya Rab! Bir daha nasip eyle, diye… Dualar edersin içinden. Aşk değil, tutku değil bu bağlanma. Hiçbir şeyle izah edilemez, çünkü; Bizimkisi: KARA SEVDA! Vatanından ayrılmış bir muhacir misali Hicret edersin öz vatanından, vatanına. Dönüp dönüp bakarsın ardına İnanmak istemezsin vaktin dolduğuna Beden yol alır ama… Ruhun kalır orada; Siyah örtünün altında. Kalbini de bırakıp gidersin, Kalplerin taşlaştığı bu asırda Taşın kalbe dönüştüğü; Siyah, simsiyah dört duvar arasında. İşte böyle bir şey! Belki görünen simsiyah dört duvar ama… Bizimkisi: KARA SEVDA! Hep onu düşünürsün, dönüş yolunda. İlk gördüğün anı hatırlar dururusun. Kelimeler kifayetsiz kalır, Söyleyecek söz bulamazsın. Hasretlik, o anda başlar işte. Ağıtlar düğümlenir boğazında. Bakışlar bile anlamsızlaşır, ona bakmadıkça… Anlatamazsın halini hiç kimselere, Ona tekrar kavuşmadıkça. Başkası bilmez, hissedemez, nasıl bir tutkudur bu! Tutku bile denilemez ki buna, Bizimkisi; KARA SEVDA! Birimiz şarkta, birimiz garpta; Birimiz olsak da fizanda. Gönüller bir; akıl, fikir, düşünceler hep orada; Kalpler takılı kalmış çarpar, hep aynı heyecanla; Hicaz’da… Kutsal Topraklarda… Onu görmeyenler ne bilsin; nedir hasret, ne demektir kavuşmak! Bilen bilir halimizi ancak, Bizimkisi: KARA SEVDA! Aklıma her geldiğinde, Kederlenirim, Gam düşer yüreğime. Şimdi orada olsaydık da, Kalbimizi dayasaydık mültezeme, Dönüp dönüp tavaf yapsaydık Sonra çekilip bir köşeye, İçiverseydik kana kana, ama… Doyamasaydık zemzeme. Şimdi, giyinsek yine ihram Hacerü-l Esved’i etsek istilam Bir zerre dahi olabilsek tavafta Keşke… Şimdi orada olsak da, Yanıp kavrulsak aşk ateşinde Sırılsıklam ıslansak yine, Rahmet sağanağında. Sa’y yapıp da Safa-Merve arasında; Sonra oturup seyretsek onu, doya doya. Doldurabilsek amel heybemizi Sınırsız sevaplarla, O’nun (cc) evinde… Rızasıyla… Açlığı, susuzluğu bile unutturur bu sevda. Bulunamaz ki bu derde deva, Bizimkisi: KARA SEVDA! Nasıl adlandırılır ki, bilemiyorum! Aşk değil, tutku değil, hasretlik hiç diyemezsin! Sevgi, muhabbet, özlem içinde gizli ama; Tek kelimeyle özetleyemezsin. Bu sevda başka sevdadır, bambaşka bir sevda; Görmeyenler bilemez, anlayamaz ki asla! Bizimkisi: KARA SEVDA! Mustafa GÜL (Hamdi) (16.01.2017) |
selam ve saygılarımla