0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1351
Okunma
Her iş çıkışı kapıda babasını karşılayan küçük bir kız çocuğu kadar sıcak bir temmuz akşamı
Ve kan davası uğruna kardeşinin kafasına silah dayamış bir genç adam kadar soğuk sabahı
22 Temmuz hayatıma giren
çocuk gelinin gelinliği kadar kirli ve o kadar acı bir gece
Ve sabahı belki filmlere kitaplara konu olacak aşkımızın titanik ile birlikte buz gibi batışı
Şeffaf hayatım (burda bir gülümse geliyor) hayat ya bu...
Rakı gibi üstüme katın olan su gibi günler ne şeffaflık bırakıyor bende nede o acı tadı
gittikçe eriyorum ve gittikçe ödün veriyorum beni ben yapan
seni bana bağlayan ve hatta belki hiç kopamadığın bu adamdan
her gece sana yazıyorum yazıyorum da sanki bir koğuştayım
yazdığım mektuplar gardiyanın elinden öte gitmiyor
sen uçsuz bucaksız bu savaş meydanında yalnız kalıyorsun sanki
parmaklıkların ardından ben yine sana yazıyorum
kağıt bitiyor ranzamın üstüne kalan kısma karalıyorum
kalem bitiyor aylardır yemek yemediğim kaşığımla duvarlara kazıyorum
Müebbet mesele değil ben her gece ölüp sabahı tekrar doğruluyorum
Elimde kalmış eskilerden bir fotoğraf seni anıyorum
hani olur ya alırsın teskereni yıllar geçer ve bir gün biriyle karşılaşırsın
oo devrem diye sarılırsın ama ne yıllarca bir haber ne de o devreden eser kalır
Şimdi elimde o fotoğraflar ben bakıyorum da ne senden bir haber ne de bana olan hislerinden eser kalmadı
Sanki sürgün yemişim eski yıllarda ne bir telefon ne bir adres
yıllarca seni beklemişim ama sende ne bir özlem nede bir ses
Kulağım da Can yücelin sesi o eski arada çatırdayan ses kaydıyla seni anlatıyor bana
Masamın üstünde memleketten kalma maltepe duruyor birde küçük bir mum
Can Yücel seni okuyor çatırdayan sesiyle sonra Cevdet Bağca beni mırıldanıyor
Ben seni yasaklarda sevdim diye
fani hayatın mutlu veya mutsuz devam eden hikayelerin ortak sonu ölüm geliyor aklıma
Aşık veysel almış sazı eline bir kez daha hatırlatıyor mühim meseleyi
Benim sadık yarim kara topraktır inletiyor sigara kaplamış odamı
ama ben hazır değilim ne kefen parası biriktirdim nede tabutumu taşıyacak omuz
hem ben daha öyle seneler sonra kaybettiği çocuğunu bulan ana gibi şehvetle sarılmadım sana
daha bir su içmedin elinden ben daha seni sevmeye doyamadım
Gurbette yani senden öte her yerde seni aradım ben olurda
habersiz bir sabah kapım çalınır gitme vaktidir hazırlan derseler gözüm arkada kalır
sen ışıksız odamın karanlığımın tek çaresi
sen sağır kulaklarımın en güzel ezgisi
kör gözlerimin en anlamlı portresi
Nurettin rençberinde dediği gibi bir gün çıkıp gel uzak yollardan...
Yağız MİL