ZANGIR ZANGIR TİTREYEREK
Ağırlaşan bir kalpte beden yürür mü..?
Saplanır içime naralar ata ata Vakti kalmamıştı sevdanın. Gövdem yara bere içinde, boğazıma kadar yuttum dünyanın tozunu, hep bataklık. Yüzüm ateş yerin içinde, secdem sebil Düşmediğim kum kalmadı, uçmadığım rüzgâr. Soylu bir yoksulluk, veba gibi. Rahmetin çocuklarıydık biz, eziyet ettik kendimize. Bitirdi bu çokluk yarışı bizleri. Dünya sahnesinde katı yürekli göğüsler çarpışır. Ne kadar giyinik sansak da kendimizi, çıplağız. İmkânsız ağlar ne kadar rüzgâr varsa Göğsümüzde hatimler, türbeler uyur Düşman hep zayıf taraflarımıza saldırdı, güçlenseydi. Öyle canımın içine batmış ki Dinse ahh bir Dinse. Sen ışıkta karanlıkta kalmayı bilir misin? Aynaların içindeki ölümleri Gergin su zindanına giriyor, artık oyun yok. Gittikçe soğuyan bir çimen yeşili, yırtar anlamını yararak. Yağmuru sımsıkı kenetlemiş, hapsetmiş. Nerde renkli gülüşler Ocakları bir bir gezen ateş,midyenin içinde topraktan öte geçti. İçten içten denize haykırıyor Katre-i Sevda’yı. Unuttu gittikçe kendini unuttu Nerede çözülür bu düğümler Önceden gülsuyu şişeleri biriktirirdik heybemizin içinde. Şimdi ise kaldırım taşlarını örtmüşüm üzerime, yatak döşek niyetine. Kımıldamadan yatar minare. Eğer sana itaat etmeden geçireceksem bu ömrü al.Taş taş yerinden oynamaz. Ya siyah ya beyaz, ötesi yok. Hanın içine bir döşek serilir ve yolcu göç ettiğinde o döşek dürülür. Ekmek telaşını çoktan aştık, kendimizden geçtik. Oysa sadece bir emanetçiydik. Sular okunur taşlara ayet ayet zangır zangır titreyerek. Zangır zangır titreyerek...! |