GÜZÜN SOLGUN NEFESİ...Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Doğan yeni gün: Isıttığım demliğin en can yakan buharından bile yoksun bir gül’üm sadece. Gülümsemek kadar sıradan bir gün’ün en yalın tezahüründe biriktirdiğim tesellilerden biri daha geceyi delip geçti. Cepleri delik bir gömlekten farkım yok: Kâh gölgelik yerine kullandığım kâh yerlerin nemini sildiğim ki damlayan yaşlardan muzdarip yer gök ve sağanak addettiğim rahmetin tek tecellisi olmamalı ucu yanık piyesin arka sahnesinde ışık tutan o sıradan bir işçi. Sıradan. Sıra dışı. Gerçek. Soyut ve boyutsuzluğun hengâmesinde göreceli bir kehanet iken kaderin tutturduğu yol harfler yer değiştirmesin diye, tüm yorgunluğum katlanıyor.
Ölmeli mi iklimin ekim addettiği duvara çarpıp da?
Gölgelenmeli mi yoksa kış güneşinde, Kapı duvar onca hengâme, Gizeminde saklı adsız gölgemin yüzsüz seyri. Patavatsız bir cümleden alıp da nasibimi, Zehir zıkkım olmuşken güzün solgun nefesi Hatta uyutmayı denediğim düşlerden de Ne ise düşen payıma. Kondurdum işte beyhude bir fısıltı iken eşlik eden, Rencide edilmeye meyilli bir gönle de yüklemişsen Ömrün gizemini, Yetmedi çatık kaşlarının sefil mavisi gizlenmiş Suretinin nurunu taşırken asilce. İç çekişler ki sileceği kırıldığından beri, En dokunaklı şarkıda kondurduğum o sureyi Yine taşan akın akın, Yanlı bir aşk’a meyleden Biraz da sıradanlığımı alt eden. Bir avazda soğuttun acımdan, Serin düşlerden düşüşe geçtim aniden, Sarkıttığın ipin dumanına karışmış adının ilk harfi, Demlendiğim onca sancı, Dem vurduğum bir tokadın kırmızı izi Ve sonrası, dediğime aldırmadan Söylemediğin sonu hikâyenin. Başı var mıydı da koyultulmuş akşamın Lacivertine tezat düştü dişlek düşlerim: Kırık mabedin dört duvar yalnızlığı Yine de bilemezler gölge kahramanlarımı: Sen gibi türettiğim, Senin olmadığın her yerde düş bile kurmadığım Ve sensiz cümleler iken nasıl da cafcaflı çoğunun gözünde, Bir teselli iken daha bebekken evlat edindiğim O hayaller kadar kalburüstü bir yalanda Gizlendiği meleklerin. Hüznü giyindim işte: Hüzne delalet yazmadığım her cümle, Külliyen yalan demeyi hep istedim: Uzayan burnumu sen mi silecektin ve Her gidişin ardından, Dönmeye ahdettiğim Yine de nöbete kaldığım soluk mezar taşı Hele ki ibadetimin telaşı bir surede Fısıldarken adını belki de bahtsızlığın O kıdemli sancısı… Tümden başa adadığım, Baştan sona sarmayı asla beceremediğim Nice beceriksiz fiiliyat işte Şu metruk faninin gölgesine dahi sahip çıkamadığı, Deme sen asla deme, Densizliğimi gölgele de hacizli yüreğinde Sakla sadece o sırrı Vakti gelmeden dolunayın Göm beni karanlığın sükutunda boğulmaya ahdetmişken, Yeter ki dönme sözünden. |