KÂBUS
Gözlerimi açamıyorum uyanık yatıyorum.
Bir yandan gecenin kâbusunu çözmeye çalışıyor, Bir yandan o eski kâbusların tekrarından korkuyorum. Halbuki o kâbuslu günlerden ne güzel kurtulmuştum.. Yavaş yavaş yerimden kalkıyorum, gece yaşadığım kâbustan çok; Tekrarlanır mı korkusunun ağırlığıyla evin içinde dolaşıyorum. İçimden bir çare için dua ediyorum, düşünmeye çalışıyorum.. Eski kâbuslar başladığı zamanlardaki hayatımı didikliyorum, O zamanın fotoğraf albümünü rafların alt gözünden alıyorum.. Bir fincan sıcak suyun içine yarım limon sıkıp; Koltuğumda albümümle rahat bir koltuğa yerleşiyorum. Eski albümün içinde, resimler, sayfalara yapışmış.. Yırtmamak için dikkatlice birini albümden alıyorum. Albümden çıkarırken yırtmamaya çalıştığım resmi; Şimdi, yırtmamak için kendimi zor tutuyorum. Kâbusun sorumlusu “o” Ne alâka şimdi Asiye.. ne alâka, ayakkabına taş girse; Maalesef, suçlusu hâlâ o eski beyzade. Sanki o hep suçlu, sen, hep sütten çıkmış ak kaşık mı ne. Yok kızım, kendi aklından geldi senin başına ne geldiyse. Resim, yavaşçacık, yerine yerleşiyor yine... Başka bir suçlu, başka bir çare bulmalıyım bu kâbus işine.. Kimseyi suçlamakla olmuyor o öyle. Fincanım boşalmış, yeniden dolduruyorum.. Anıların saklı olduğu albümü karıştırmaya devam ediyorum. Gönül, anılara mahkûm edilmez...edilmemeli diye mırıldanıyorum. Çok fazla düşünme, boş ver, daha önce de geçti, yine geçer diyorum. Boş bir teselli değil ki bu, en kötü günün geçmedi mi, bu da geçer biliyorsun. Albümü kapattığımda kâbusun korkusunu yenmiş gibiydim. Bana her zaman en ağır yük kendimi taşımak değil midir.. Bu güzel gökyüzünü bu cennet yeri yaşamak için sebep gerekli mi? Ben şaire olmak istiyorsam, o şiir olmaya mecbur mu? Ben Aslı olup yanmak istiyorsam, Kerem’siz yanılmaz mı? Beyzade yine suçlanmaktan kurtulmuş, İşte kâbus yine başıma kalmıştı.. Kalkıp albümü eski yerine koyuyorum, Beyzade ucuz kurtulmuştu, ben kurtulabilecek miydim? Farklıysan, tek kalacaksın canım, farklılığın bedeli bu.. Ta başından söyleyenler sana söyledi bunu. Yalnız kalmak istiyorsan, çok sev, çok sevilen durmaz “gider” dediler sana. Nasıl gider anlamadım ki, nasıl gider, o buradayken bile; Onunla derin derin konuşmamıştık bu kadar. Gerçekten gitse de kurtulsak! Saatler de ne çabuk geçiyor; mutfakta işler beni bekliyor. Hadi Asiye, ha gayret, olanla ölene çare yok diyorlar. Kâbuslar da gelecekse gelsinler, bize de onları herkese göstermek düşer. En çok olacağı, birkaç aygın baygın mısradır. İster al, hatıraları yaz satır satır, istersen, al eline bir satır, yatır; Kes doğra kıtır kıtır........doğra dedim de patlıcan pişecekti, Hadi biraz elini çabuk tut, gece mahvoldu, günü yakala bari. Alıyorum patlıcanları, onun sevdiği yemekti, Patlıcanım diye severdim onu bazen; küçük küçük doğrardım onu ona öfkeliyken. Müziksiz iş yapamıyorum ben, her şey daha kolay müzik dinlerken. Az mı yardım etti ev işlerime Zeki Müren, radyoyu seviyorum.. Sürpriz şarkı dinlemek bana iyi geliyor, En azından düşüncelerimin yönü değişiyor. Bazen heyecanlı oluyor sonra şarkı boyu üzülüyor ağlıyorum. Ve şıkıdım şıkıdım geliyor, yanaklarımda yaşım kurumadan oyuna başlıyorum. Şimdi tam saati diyorum, ve ilk çıkan benim olsun diyerek düğmeye basıyorum. “İstanbul’u artık hiç sevmiyorum” diyor Emel Sayın, çok ciddiye alıyorum.. Sen beni tanımıyorsun ablacım, ben İstanbul’u çok seviyorum, Asıl İstanbul beni sevmiyor, hep merakta bırakıyor, beni üzüyor, Beni görünce kabalaşıyor, kibarlığını unutuyor, çirkin şeyler söylüyor. Mağusa’yı seviyorum, surlarla çevriliyor; Kıbrıs’ı seviyorum, ortadan bölünüyor. Girne’yi seviyorum, zizirolar gibi gün boyu zır zır ağlıyor. Londra’yı seviyorum, Big Ben durmadan dönüyor. Ankara’yı seviyorum, kavgası bitmiyor. Serdarlı’yı seviyorum, o hep sever gibi görünüyor, işleri aksini ıspatlıyor. Ben hep seviyorum, esas onlar beni sevmiyor.. Neyse, bu olmadı, bundan sonraki şarkı benim olsun diyelim.. Asiye |