SESSİZLİĞİN SARKACI
Sayacında gizli, düş bekçisi zamanın
Attığı her çentik: Doğurgan yeryüzü, hangi miladı Baş tacı etmişse, Yine de kanıksamakla mükellefim, Bir ibare adeta elimle koymuş gibi, Gömülü hazinesi densiz yüreğin Kaçıp kovalanmayı meziyet bilmiş. Söz birliği etmenin de ötesinde, En nadide güfte, elimin gitmediği kalemle Yüz göz olmuş gönlün sessiz ihtilali: Bir ucundan kopmuş asılı uçurtmam, Sarktığım pervazın milim sekmez haznesine Yığdığım külfeti o tedirgin ayak sesim, Yokuş yukarı cebelleşmekle tezahür eden Hangi aklı evvel bilmece, Bilinmedik bir lehçede Buyur ettiğim hüznün sırnaşık delaleti: Hatta kovuğunda simli gökyüzü, Serzenişi ayyuka çıkan, Kayıp gezegenimin sessiz, muhalif tecellisi. En buruk hutbede saklı sessizliğin sarkacından Akan gözyaşı: Gördüğüme delalet olsa da onca sanrı, Yine ikbalinde yitip giden gözümün feri. Kanıksadığımdan mesulüm, Gömülü haznemde tutuşan çocuk ve gençlik düşlerim. Bir ibare, bir imtiyaz, deme hakkımı saklı tutsam da İbraz etmediğim ne çok sancı. Tehir ettiğimden öte Teyit etmeyi vazife addettiğim Kaçın kurası acılardan, Düşen payıma, demek mi? Hâşâ, gönlümün sönmüş feri! Kıblemdeyim, görünmezliğin bakir kıyısında; Az sonra çalacak gonk, demek olmasa da akıl karı, Tut ellerimden, Asla da bakma yüzümün ıslaklığına. Tensiye ettiğim aklın kaçıncı seyri, Anlam veremediğim kaçıncı yenilgi, Nöbete durduğum en asil gece, Karanlığın ruhuna aykırı olsa da Saklı neşem: Kâh seğirten kâh yaşlara eşlik eden. Göreceli bir kehanet, hangi detaysa savrulan, Hangi yengi ise peşi sıra nükseden: Anlamsızlığın kırsalında yitip gitmekle eş değer, Yalnızlık vermişken hükmünü hasbelkader. Sözler sükûtun ikbalinde Terennüm eden bir kinayeden bin beter Salkım saçak duyguların emsalsiz yorgunluğuna Uzanmakla eş değer aklımın batılı, Sönmeyen ışığımın isyanına delalet O yorgun, muğlâk benlik: Densiz seyrinde mavi seferin küpeşte-si Yine tezat bir coşkuya düşmüşken yolu Şu sevgi neferi, hırpani yüreğin. |