SANA BURALARI NASIL ANLATSAM...
Elele olma lüksümüz yoktu, sinema dönüşlerinde,
Deniz vardı her filmde mutlaka, Kasabamızda olmayandan yani... Şimdi uzaklardasın, Sana buraları nasıl anlatsam, Tütün kokulu şarkılar mahzun, Kapımız kapanalı,kuşlar pencereme küstü, Bu ev kiralık değil ilanı sararmış, Arada bir duvarlarla konuşmak için gelirim, Bağıramıyorum, Sesim, soluğum tutuklu... Bir konuşsam.! Şiirler dizilecek boğazıma ıslak ıslak, Her sokaktan binlerce sevda sözcüğü koşacak dudaklarıma, Bulutlar; sana ilk dokunduğum sözcükleri yağdıracak, Şarkılar mırıldanacak kaldırımlar, Bir delinin koşmacaları kiralar ayaklarımı, Heyecanım İstanbul’a ilk gelen taşralının gözleri, Bir çocuğun ayak üstü ısırdığı pideyi özlerim Lojman camını kırdığım Malatyalı Mahmut’tan, Karpuz çaldığım kamyonlardan af dilerim, Gar polisi,tutuklamasa trende bulduğum romanları, Hayallerim daha büyük olacaktı.! Demiştim sana bir konuşsam yılları yoracağım... ... Alperen OZAN |
Ama şiirde söyleyen, gösteren veya işaret eden varlığa nedense benzeri bir ad
koymadı. Şiirde konuşan veya söyleyen varlığın “anlatmadığı” kabul edildiği için
anlatıcı denemezdi elbette ama şiirde söyleyen, işaret eden varlığa da bir isim
gerekmez miydi? işte içinde hikaye barındıran şiirleri bu yüzden çok seviyor ve kendime yakın görüyorum gelde şiir yaz dostum