Sahi mi aşklar...
Bu senin gerçek gülüşün mü?
Yoksa hala Sekiz yaşında mısın? Güneş doğuyor gözlerinde Yarasız sevdaların başında mısın? Uzansalar alacaklar ellerinden ekmeği aşı Haydi, beni de al yanına, masumiyete taşı… Serçe parmağına serçe konacak bir gün Masum sanacaksın aşkları Yanılacaksın… Nisana çok, insana az gelir bahar Terk edileceksin, yüzyıl sönmeyecek sancısı İçini yakacak bu Har… Sen şimdi, zarif bir kuğudan miras nezaketinle Suda yürüsen ayak izin kalır Hala bebek aspiriniyle iyileşirim sanıyorsun ama Ruhunda biriken bu ödemi, ancak antibiyotik alır… (Sevdaların yan etkisi çoktu Çünkü aşkların prospektüsü yoktu…) Geç öğreneceksin Sana “Kelebeğim” diyecekler Ama onun ömrü kadar sevecekler… İstemeden Vedalaşacaksın bir gün. Ayrılırken dayanamayıp arkasından Son bir kez bakar mı? diye döndüğünde İlkbaharda yaprak dökecek yüreğindeki sevda iklimi Bakmadığını gördüğünde… Kötü alışkanlıkların olacak sonra Mesela hüzünlü şiirlere müptela olacaksın. Rakıdaki alkol oranıyla şiirlerdeki ayrılığı kıyaslayamayacaksın Aşk sarhoşu olacaksın… Sigaradaki zifir mi, kalplerdeki zehir mi daha zararlı, anlayamayacaksın… Günahkâr olacaksın sonra Allah güneşi Analar onun gibisini bir daha doğurmasın isteyeceksin. Söz vereceksin gölgeye, güneşe çıkmamak, gökyüzünden aşk yağsa dönüp de bakmamak için Ama bir “Merhaba” dese, yeniden yanacak için… Hep avutacaksın kendini… Mesela bir sabah gülümseyerek kuş sesleri eşliğinde mükellef bir kahvaltıya oturacaksın. Tam uzanırken zeytine, gözleri gelecek aklına. Peynirde beyaz teni, reçelde gülümseyişi, bal da dudakları… Soğuk, kristal bir yaş süzülecek gözlerinden Aniden hatırlayacaksın uzakları… Bu senin gerçekten hayat görüşün mü? Yoksa hala saf mısın? ... O tertemiz sandığın aşklar, gerçek sevenlerin gözyaşlarında boğuldu Bu kadar masum olma artık Seni annen cennette mi doğurdu? ... Unutma Senin sevgin gökyüzünden öte aydan narin Burası dünya! Belki başka bir kâinattadır yârin… Korkmaz bıçkın 11.08.2016 |