" uzak ülke "Ansızın bir yağmur bastırır, Göz bebeğimden sarışınlığını söker götürür tüm kıskançlığı ile Gözlerine mavi çalsam Gökyüzünün en asya mavisinden Sonra koştursam ak yeleli kısrakları Avuç içlerinde ki Delikanlı çağlarımda Hangi dilde seslensem sana Bilemiyorum, Hangi ülkenin adetiyle basarsın bağrına üşümüş selamımı Haklısın, çok acıklı mutsuz aşklar mezarlığıdır şiirlerim Annemi toprağın çiğ düşmüş kollarına bıraktığım günden beri, Gözyaşlarım kirleterek akar yanağımdan Ve ben mütemadiyen mezar taşlarına, Ay ışığına sırtını yaslatarak dua ettiririm Kundağımda anne kokusu kalmış olsaydı, Rast geldiğim her mevsime sataşır mıydı Ağzı süt kokulu küfürlerim Ansızın bir yağmur bastırır, Sen gri gökyüzüne gülümseyerek dinlersin Çoban ateşleri eşliğinde söylenen en yanık bozlakları Sana güneş sıcaklığı toplamak isterdim, Çıplak ayaklarımın yanmasına aldırmadan Dolaşıp, gezegen gezegen Ama ayaklarımın koşar adımını bir kaç asır geride unuttum, affet Uzak ülke masalları fısılda kulağıma Çöle dönmüş kıraç gönlümle öylesine susuzum, Ve öylesine uykusuzum ki Omzunda bir ebabillik yer ayır Susarak taratırım saçlarını tütün sarısı tetik parmağıma Bir posta güvercinin beyaz kanadına parmak bastığında, Dudaklarından ilk kez anne sözcüğü dökülen Bütün bebeklerin el çırpması kadar masum olur aşk Hiç bir kavgadan kaçmamışçasına, Bildiğim bütün yeminler dökülsün kitap üzre dilimden ansızın Ve ansızın bir yağmur bastırarak, Islatmadığı her çocuk sarışınlığından helallik alsın Keşke çok bekletmeden, Ya annem gelerek sancılı doğumlarla yeniden doğursa beni Ya da saçlarımın kır düşmüş tarafını sensiz bırakmasan dokuzağustosikibinonaltı uytun ...... |