Rehnüma
Sene bindokuzyüzkırıklar senesi,
Rehnüma koydum bu toprak yolun adını, Şehirlerin sakıncalı tenlerinden geçmemek için seçtim bu yolu, Başımın mağrurluğundan utanıp, Kemiklerimin mütevazılığı aşkına, Toprağın kaynadığı gezegen nazarında, Kalkıp bağışlasam kendimi Uhud’da bir okçuya, Bedir’deki kuyularda susasam, Düğmeler fırlatsalar ardımdan sokaklarda, Yine de geçmez hayat angaryası, Boynumdaki kravatı gevşetse de duâm, Ellerim karıncalanır, Yüzüm, kırık kalpler müzesinde görücüye çıkarılır, Yolda düşürülen bir ekmek parasıyım, Limandaki yosunlu halat, Yol uzun, güzergâh zorlu, Halatı çözüp yürümeliyim, Akşam eve ayrık otsuz gitmemeliyim, Ayrılıklar küser bana, Bir de ölümü aldırırsam yanıma, Belki de beni, benden, Yorgan altında ettiğim duâ kurtarır, Cennet bir yusufçuğun kanatlarındadır, Yakalasam sonsuzluğu avcumda, Benden ne farkı kalır? Duysam rehnümanın tıkırtısını, Kaçalım dese hayatın namlusundan, Dişleri çürük bir tebessüm yansıması yüzler, Bir kelebek mayını bütün dünler, Fikrin çatısını çoktan örmüş kader. |