bronz fırtınakayıp uygarlığın adamı geldi çimenler ne dalgalı bu gece gök kırlara kınından sıyrıldı yürek ölmesin yedi tepenin rüzgar saçlı kadını güneş gidene dek sabaha tabutlar topraksız kalacak güleceğiz gözleri kor terleyen sıtmalı düş iyi bilir sudan tapınakları geçiyor göğsünün ana arterinden köktenci bir günahın adımı yürüyenin yüzü sözden keskin diller hep o nemli dudakta unutuldu salıncakları kur topaçları çevir onca akıl patlatan adsız çan sürüngenleri aziz belledik düğümle diler urganı incir ağaca dedin ruhunu çalmayacağım böl kendini tenimin yapraklarına kızıl serinler omuzlardan koşuyor uzun boyunlu vaizlerin fısıltılı nefesi altın şehir bulunamadı arayanım unutmayacak seni 0029 |
Hüznü böyle içbükey anlatmak, kendine has bir dil ile...