ESKİDEN
Vakitsiz öten bir hıoroz sesiyle
İrkilip de kalkmak vardı eskiden. Köz taşırdık komşu mesafesiyle Ne kibrit, ne çakmak vardı eskiden. Esirgerdi Kadir Mevla’m kulunu, Yad ellerde garip koymazdı onu, Ne kimse bilirdi gurbet yolunu Ne de hasret çekmek vardı eskiden. Haroda lazutun, merekte otun Var ise karnende iyiydi notun, Kim alırdı böyle çuval çuval un Dağ- bayırı ekmek vardı eskiden. Akıl işi değil, bu iş delice, Nikahları kıyılırdı gizlice, Göz gözü görmezdi gerdekten önce Ne flört, ne el sıkmak vardı eskiden. Sağdıçlar koyardı işi yoluna, Böyle almak yoktu kızı koluna Para- pul saçardı damat geline Hep çatıya çıkmak vardı eskiden. Bilmem ki gençlere bu zülum niye? Dil dökerdik eşikteki bekçiye Oynayan kızları görelim diye Çiçinadan bakmak vardı eskiden. Kanımca manası şu idi bunun, Sağ- salim dönmesi içindi onun, Evinden ırağa giden yolcunun Ardından su dökmek vardı eskiden. Aziz dostum, neden gider ağrına? Yokluk yara açmış kulun bağrına, Bir evlek yer edinmenin uğruna Ormanları yakmak vardı eskiden. Yanık Ozan düne bir bir göz attı, Dün yaşanan hayat, gerçek hayattı. Ne sevgi, ne ekmek, ne su bayattı Ne küf, ne de kokmak vardı eskiden. Muhammet AVCI/ Adapazarı |