/ Seksenler / Biz Ne Güzeldik Bir ZamanlarSiz hiç gözünüzü kapattığınız da, Hayallere dalıp, Çocukluğunuzun kokusunu alabiliyor musunuz ? Ben alıyorum. Ya o ; neşeyle çıkan sesleri , Ben hala o günleri özlüyorum biliyor musunuz ? Ne oldu bize ? Ne oldu da bu hale geldik. Hayattan zevk alamaz, Bir merhabayı çok görür olduk . Teknoloji sarınca her yanımızı, Sokakta bile kafamızı kaldıramaz olduk. Merak etmeyin! Selam verince , üstünüzde kalmaz ,gelip yerleşmez kimse evinize. Eğlenmek güzel elbet , genç olmak, Ama dalga geçmek atayla kimin haddine . Aynayı biraz da kendimize mi çevirsek ne ? Şöyle yaslan bir kanepeye Dön haydi geçmişine Bırak lüks restoranlar da yemek merakını , Hatırla aynı tasa kahkahayla kaşık attığını. El emeği , göz nuru işlenirdi ,serilirdi ,sevgiyle, aşkla. Ya komşular; Kardeşimiz gibiydi o canlar. Şimdi evlerimiz yaklaştı ne fayda, Yüreklerimizi ayırdık bir bakıma Her şey çıkar ilişkisi , para cüzdanı. Bir yerde ye kürküm davası. Paran varsa insansın, yoksa selamın bile alınmasın. Yok arkadaş yok! Bu ben değilim. Ben filizim. Her vefasızlık , her umutsuzlukta yeniden filiz’lenirim. Ne kadar yaş/ s alırsam alayım büyümeyeceğim. Şimdi bir şarkının nakaratında takıldı dilim. Mazi kalbimde bir yaradır... Ah nerede o eski insanlar, Galiba tavan arasına gizlendiler, Adlarına da nostalji dediler !!! Filiz Telek |
Nostalji demişken siz, yazmış olduğum bir şiirim geldi aklıma... Uzun biraz, ama okurken kendinizden de çok şeyler göreceksiniz... Hatta yer yer tebessüm edecek, en çok da hüzünleneceksiniz... Bizi anlattım.. Aynı kuşağı..
Nostalji
70’ li yılların sonuydu.
Çat pat hatırlarım
Yasakları o zamanlardan tanırım.
Her şey yasaktı, nefes almak dışında..
Evde odun kömür yoktu, kalmıştık kışın ortasında.
Donuyorduk Ankara’ nın o soğuk ayazında.
Hırsız polisçilik oynardık arkadaşlarla
Polis ben olurdum, düşerdim arsızın peşine.
Bir yanlışlık vardı bu işte.
Nedense, hep ben dönerdim kevgire.
Benim hiç oyuncak silahım olmadı.
Belki de bu yüzdendir hep dayak yemelerim.
İhtilalin adını ilk o zamanlar duymuştum.
Gerçi bir Fransız ihtilali vardı tarihte ama,
Ben hepten fransız kalmıştım, neydi bu durum?
Kaynıyordu ortalık yine, sağ sol,
Kalmıyordu kimsede sağlam kafa, sağlam kol.
Alamancı Ali'lerin siyah beyaz televizyonu vardı.
Babası taaa Alaman’dan getirmişti gelirken.
Bizim ise, sadece siyah beyaz bir hayatımız.
Küçücük evimizden çıkar,
“Küçük Ev”i seyretmeye giderdik Ali'lere.
Bir de “Hayvanlar Alemi” ni.
“ Bu hayvanlar oraya nasıl girmiş.” diye.
Ali’ye çok sormuştum.
Her defasında, “Bu gavurdan geldi.
Onlar sokmuş içine.” derdi.
Benim hiç renkli rüyalarım olmadı.
Bisikletim de.
Ben bayramlarda çokça,
Harçlık da alamazdım,
Çocukça, ama safçaydı benim aşklarım.
Ne zaman birine aşık olsam,
Taliplisi de çoğalıverirdi.
Az mı kavga ettim sokak itleriyle.
Yenilen nedense yine ben olurdum.
O zamanlardan tanırım mağlubiyeti.
Bir de gönül acısını.
Platonik bir sevdaydı bizimkisi,
Ama, hiçbir zaman politik olmamıştı.
Derken 80’li yıllara gelindi.
Yasaklıydı liderler
Bildim bileli, Demirel ile Ecevit küs idiler.
Bir o, bir bu sırayla koltuk değiştirdiler
Asırlar sonra, şükür onlar da gittiler...
Her günümüz bir öncekinden daha kötüydü,
Babam yine perişan, yine dert yüklüydü.
Geçmişimizi arıyorduk, mazi de olsa dünler...
Hep düşünürdüm, nerdeydi Kanuni’ler,
Nereye gitmişti Fatih’ler...
Çocukluğuna tekrar dönmek ister misin? deselerdi,
Cevabım her şeye rağmen yine de “evet” olurdu.
Hiç olmazsa, o zamanlar domatesler hormonsuz,
İnsanlar namuslu,
Sevgiler ölümsüzdü.
Şimdi ne ağız tadı kaldı tadılacak,
Ne sevgi kaldı sonsuza değin yaşatılacak
İnsanlar riyakar,
Sevgiler zahiri….
Bana “dün” ümü verin
Bugünler sizin olsun.
Vecdi Murat SOYDAN
(Yaşanmamış Aşkların Şairi)
18/05/2004-Beylikova-ESKİŞEHİR