KAYIP GÜLE SON DAVETEy benim Kayıp Gülüm; Hüzün dolu bir bayram günü geldi çattı yine, Bir garip yolcu, varmak için Hakk’ın menziline Muvakkat ayrılığa katlandı senin o tatlı sözlerin ile Gülünün kokusuyla sine’m dipdiri vardım Aşka muhtaç, sevgiye aç bilinmeyen şehirlere. Yokluğunda diş geçirmeye çalışan şeytana bile Amansız mücadele verildi Gönlüm; Senden gayrısına zaten hep kapalıydı. Bütün o pak huyuna ve suyuna kurban olmak için Bir koç yerine kendi başımı Derin kazılan çukurun başına Edeple, sadakatle tertemiz serdim Tüm dertler unutuldu o anda Kıblem; Ali Baba Mekanı oluverdi bir soluğunla Ama O gül kokunla açık kaldı gözler, korkmadım o kör kuyuda, Yokluğunda bu gönül var ya Bütün kara bahtlı, benzi sararmış çöle dönen ruha bürünmüş, Kum taneleri, sanki aşkını nakşederken Birer elmas hükmünde Tüm cihanı aydınlatan lambaya dönmüştü. Yastığım kerpiçten di ama Gamze yanakların gibi seni düşününce, pamuksu hale giriyordu Rengini vermeyen rüzgarın soğukluğu bile Hüzün ve matem şarkılarını berteraf ediyor Nerede senin Kayıp Gülün diye alay ederken Ekim ayının o loş ışıltıları, imdamıma yetişiyordu. Son davete gidiyordu bu aşk Kayıp Gülüm; Kaza ve kader dedim daha evvelden ama Kader biliyorsun kırdı kalemini bizim aşktan yana Var mı çekip gitmek hoyrakçasına söylesene haydi Buğday benizli yaprağında Sanki Nilüfer çiçeği gizli. Bir şiir gibisin Kayıp Gülüm; Her bir kıta’da aşkının beyitlerini okuyorum sanki Helak oluyor katı haldeki hodbin ruhlu yürekler Mana seninle bulur mana Açıp Doğuver gel ziftleşmiş ruhuma. Yokluğunda Kayıp Gülüm; Geçip rahlenin başına Okudum şu ana kadar olan o muazzam, dillere destan olan sevdamızı Kurudu ayrılık, köhneleşmiş ve hep ayrılık bataklığını andıran Mecusilerin kutsal saydıkları göl, Kömürleşmişti sensizlikten Ama ihtizaza geldi şimdi bu çöl. Ey tatlı hülyalarımın ve düşlerimin sevgilisi Kayıp Gülüm; Namın ve ismin öyle heybetkar bir duruş sergiliyor ki Abdestsiz anılmaz bu isim, Öyle temiz, öyle masum bir aşkın eseridir çünki, Ümitvardık hani, aşkımızın üzerine beton dökmek isteyenlere Rahmetin sağnak sağnak aktığı yağmurlu bir bayram gününde O şeker şerbet iksirlerle ruhuma yeniden Diriltici o gül kokunu üfle. Yokluğunda kör olmaya namzet gemli gözlerim Hep senin bana vereceğin kokuna hasret şarkılarını mırıldarken Sazın bam teline dokundun yine Hislerimi perçinleştirdin aşkınla bir kez daha muhabbetinle İhtimaller sancağında sürgün yedim sanki Gel ne olursun, gitme derken dudaklarım Amin’lerle birlikte yüz sürer Hakk’ın kapısına ama Son davetime icabet etsen, ihya etsen olmaz mı? Bütün dikkatim Ali Baba Mekanı sanki Daha şimdiden yıllar geçse de bu uğurda Sönmez bu ateş ebediyyen Gelmenin, gelip gül kokunla her yanımı sanki Bir bebeği besler gibi besleyip sevgini vermenin Hayaliyle yaşayıp durmak bile şerefyab olur Cennet kokulu meleğim. Evet Kayıp Gülüm; Senin yolunun delisi olan bu aşk nağmelerle Kapının eşiğinde boynu tasmalı fakire Gelir misin bir kez daha Haydi söyle…. Murat AYDIN |