Mor Beyaz- ÖYKÜŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Ocak 2024 de ışyerime gittiğimde konu olan meydana güneş enerji panelleri yerleştirmek için ortada bulunan refüj içinde bulunan ağaçlarla birlikte dut ağacının yok olduğunu gördüm. Ama hikayesini sökemediler, aklımda takılı kaldı.
Beton derz aralığında hayat bulan cılız fide, ofise giriş çıkışımda, sanki beni bu daracık alandan kurtar diyor gibiydi. Toprağa suya ihtiyacının olduğu, gelişemediği gövde ve cansız yapraklarından belliydi. Önünden her geçişimde sanki bu serzenişini duyuyor gibi oluyordum.
İçinde bulunduğumuz mevsim, onu yerinden başka bir yere taşımaya müsait değildi, uygun zamanda mesela bahara girermeden kurtarmayı kafama koymuştum. Bir süre daha orada kalacağı için etrafının toprakla beslenmesi biaz ďservis işçilerinin betonu kırarak etrafının genişletilmesini söyledim. O gün beton kırıldı yamyassı olan gövdesi özgürlüğüne kavuşmuş hafif esen rüzgârda mutluluktan efil efil sallanıyordu. Kırılan betonun yerine toprak dolduruldu, sallanmasın diye gövdesi iyice sıkıştırıldı, çıtalar ile etrafı koruma altına alındı. O yaz su ve gübre takviyesi ile gözle görülür halde gelişme kaydettiği görüldü. Bir yıl sonra; Nisan başında yerinden sökülerek yemekhane yanı giriş çıkış yolu arasında etrafı bordür taşları ile çevrili refüj aralığına dikildi artık gözümüz üzerindeydi. Rüzgârın sürükleyip getirdiği, ya da her hangi bir kuşun düşürdüğü dut taneciğinden meydana gelen bu cılız dut fidesi, toprağının suyunun bol, bahçıvan gözetiminde olacağını bilebilir miydi ki. O yıl sonunda servis işçilerinden işi bilen biri, aşı zamanı olduğunu, iyi cins filiz ile aşılayabileceğini söyledi. O hafta sonu köyünden getirdiği iki adet dut filizini ayrı ayrı dallara aşıladı. Aşılardan birinin mor diğerinin beyaz dut vereceğini söyledi. Bir yıl sonra bahar geldiğinde yapılan aşıların tuttuğunu gördük. Gövdesinden yükselen dallar, yaz boyunca gelişip serpildiler. Bir kaç yıl sonra mor, beyaz dut vereceğe benziyordu. Yaz boyunca gövdesi ile dallarının güçlendiği görüldü. O sene sonbahar da tayinim çıktı, oradan istemeyerek ayrılıp tayin yerime gittim. Beş yıl sonra; Emekli olalı bir yıl olmuştu aylardan haziran ortalarıydı. Tayin nedeni ile ayrılmış olduğum iş yerini görmek geldi içimden. Gittim ancak, tanıdıklarım ya tayin nedeni ile ya da emekli olmuşlardı. Orada bulunan memurlardan bir kaçını gıyaben tanıyordum, onlarda beni tanımıştı. Öğlen on iki suları yemek vaktiydi, rahatsız etmemek için onlardan müsaade istedim. Yemek vakti gitmek olur mu beraber yemeğe çıkarız dediler. Yemek salonu birinci kattaydı. Fabrikaya bakan cam kenarında bizim için hazırlanan masaya oturduk. Gözüm bir an camekândan dışarı refüjden bize doğru uzanan dala takıldı. Dal üzerinde düşmemek için bir eliyle dalı kavrayıp diğer eliyle dala astığı kovaya dut dolduran bir işçi dikkatimi çekti. Yemekten sonra garsonlar masayı temizleyip yeni servis açtılar. Yemekhane şefi elindeki kaseden tabağımıza mor ve beyaz karışık iki cins dut servis edip ürün kendi ürünümüz biraz önce dalından toplandı, lütfen buyurun dedi. Dutlar hem tatlı hem de mis gibi kokuluydu. Tebessüm ederek, ağacı dikenin, dikilmesine sebep olanların, yiyenlerin geçmişlerinin cümlesine rahmet olsun dedim. Mesai saati yaklaşmıştı, yemek için teşekkür ederek yanlarından ayrıldım. Anılarımı tazelemek dut ağacımı yerinde görmek için refüje doğru yürüdüm. Zaten geliş nedenlerimden biri de diktiğim dut ağacını görmekti, gittim gördüm bayağı büyümüş serpilmişti gövdesine yaslandım. Geride kalan o hüzünlü günlerini anımsarken bu gününün mutluluğunu yaşadığını gördüm. Gölgesinde bir müddet soluklandım. Başımı yukarı kaldırdığımda, dut ağacımın suya, toprağa, güneşe ve özgürlüğe kavuşmuş olmanın mutluluğunu yaşadığını hissettim. Atlas yeşili canlı ve parlak yaprakları arasından sızan ışığın şavkın da mor ve beyaz irice dut taneciklerinin sanki hakkındır ye bizi der gibi gülümsediklerini hissettim. 050216 mcicek |