HİÇLİK MERTEBESİ...
Hiçlik mertebesine ermek hem de asılsız
Bir zerre kadar kıymetsiz iken medeniyet. Ve indinde taş tutan bir yürekten akıbet dileyen Bir reçetede saklı tuttuğum en beşeri zafiyet; O kekremsi nefret, yaşamı tehdit eden Nasıl da göreceli bir tahakküm, Adını kondurduğum şu denklem. Bir riya belki de bir çöküş, Bir kıdem belli ki şu derin serzeniş. Yine de yâd ettiğim adının ilk hecesi Ve tekil bir mağduriyet iken evrenin en izbesi. Bir solukta tükettiğim türevi Şu yılgın gönlün; Hani olur da başın göğe eren günbegün, Yine de en sefil tümce, mağdur kılındığım Biraz da kekremsi bir hüznü baş tacı ettiğim. Ne derdindeyim ne de telaşında Beşeri bir yükün ağırlığı şu paye verdiğin düşlerin, Ne varım ne de yok; Belli ki olmazın oluru bir imgenin peşinde Ve sersefil tokuşturduğum derin haznemde. En akılsız ve en soluk; En dingin yine de münafık bir gölge iken İsyan bildiğin. Dualar içimden taşan, Aşk ise derin bir hicran. Olur mu hiç vazgeçmek Devran ererken, bir başıma Gönülsüz kalp atışlarım en sitemkâr çağrı olsa da. Dünden uzandım madem Ve mademki yarınlardan medet umdum, Ne zehir taşırım ne de kin beslerim. Altı üstü bir fani, dertop etmiş Şu biriken hüznü. Yaftalandığım kadar aldırmadığım, Son bilip de saldırmadığım. En silik tümceyim evrende: Kâh gülmelerden kâh elemden ibaret. En yitik imgeyim, biriken hezeyandan doğan, En soluk gül’üm belki de, Pembenin niyazında çıtkırıldım bir serçe, Tünediği dalı rahmet bilen. Demli coşkular, nazenin rüyalar; Sözsüz şarkılar, yalansız aşklar Hele ki gölgelendiğim bir ebemkuşağından sızan O heyecan kadar da eremediğim hidayetin Tek tanığı iken evren. Soluğum hem de nasıl, Yorgunum ezelden. Sondan başa sayarken birer ikişer, Kim bilir hangi imin derdindeyim? |