Tanıtım Yazısı
Sivas’ın yetiştirdiği genç kuşak şairlerden Yusuf BAL’ın yeni kitabı Ötüken Neşriyat tarafından okurların beğenisine sunuldu. Türk şiirinde simetrik bir derinlik ve anlamsal bütünlük içeren çalışma, şimdiden edebiyat dünyasında yankı uyandıracağa benziyor.
Sivas’ta yayın hayatını sürdüren Poyraz Edebiyat Dergisi editörü Yusuf Bal yeni bir çığır açmakta. Dergilerin hür kalesinden, iki kapaklı kaleye geçip insana ve hayata dair kapı aralıyor.
İnsana dair, gönle dair, aşka dair ne varsa imbik imbik mısralardan süzen şair, atalarının kadim söz varlığını da berheva etmeden yeni bir tarz ile okur karşısında. Dalları öte ufuklara uzanırken, köklerini asıl olanın varlığından uzak tutmamaya özen gösteren bir kişilik bildirisi ile şiiri kemale erdiren bir anlamda, Ücra İşlem’i okurlarına sunmakta.
Farklı bir tarz, geleneksel bir maya ve gözü öte ufuklarda olan bir yürüyüş halesi ile, tamamı içsel bir manifestonun dillendirilmesi yanı sıra, kırık bir yanı da öte dağ başlarında, yeni yeni hayata merhaba diyen çittiler misali yalnız ve asude bir aşkla çağıldıyor dizeleri.
Yusuf Bal, bu kitabı ile edebiyat dünyasına farklı bir kapı açmakta ve insanları bu kapının rayihasına beklemekte. Ötüken Neşriyat tarafından okurlara sunulan leziz şiir sofrası, Anadolu’nun bitmez tükenmez var oluşunun, müntesiplerinin yüreği ile eş değer olduğunun da bir nişanesi olduğu gözlemleniyor.
Osman Çelik
ARKA KAPAK YAZISI
Bir şairi önce dergilerde sonra da yıllıklarda bulmaktan tarafım. Tek şartla: Kitaplaşma aşamasında aceleci davranmasın. 1975 doğumlu Yusuf Bal'ı önce dergilerde sonra da Veysel Çolak ve Mustafa Fırat yıllıklarında bulduğumda açıkçası şaşırmamıştım; çünkü, şiirine çentik attığım şairlerden biri belki de en önemlisiydi; doğum yılı riskine rağmen. Gül Kırmızı, Vakit ve Sonsuz Aşk adlı şiirlerini bir yerlere not etmiş, Metin Altıok ve Behçet Necatigil'le olan bağını sorguluyordum. Sonra kendi emeğiyle kotardığı Poyraz'la çıkageldi, anladım ki en az benim kadar şiirin içinde. Şiirimizde öteden beri bir "zar atma" meseli(lesi) vardır; Nurullah Ataç Turgut Uyar için zarını atmıştır, Cemal Süreya Sunay Akın için, Hüseyin Peker Gökhan Arslan için. Yusuf Bal ve Ücra İşlem için zarımı atıyorum.
Hüseyin ALEMDAR
Yusuf Bal bir şiir tutkunu. Acıtan bir adanmışlıkla yazıyor şiirleri. Özellikle görselliği öncelediği şiirlerinde bir nakkaş sabrı ve işçiliği var. Bunu yaparken elde ettiği plastik görüntüyle yetinmeyip, anlamı ve metinsel değerleri de gözetmesi önemli. Görsel şiire bir katkı olarak düşünülebilir bu. Gelenek içerisinde kalan şiirlerinde ise halk hikayelerine, menkıbelere dayanan göndermelere yaslanıyor. Sözcüklerini de ona göre seçiyor; ama bütün bütüne kendini bununla sınırlamıyor. Yaşadığı çağda insana ve toplumlara kasteden olgu ve olaylara da eğiliyor. Tanıklık ederken itirazını da yükseltiyor. İnsandan yana şiirler.
Veysel ÇOLAK
"
Dadaistler 1.Dünya Savaşının yaşattığı zulme, barbarlığa muhalefet ve eleştirel bir şiir dili oluşturur. Söylenenlerin ve yapılanların tezatlığına protesto metni olarak, var olan sanatsal zihnin reddedilmesi bu işin başat karakteridir.
Dada bildirisini 1916 yılında; Jean Arp, Richard Hülsenbeck, Tristan Tzara, Jacques Magnifico, Marcel Janco ve Emmy Hennings… gibi sanatçılar tarafından deklere edilir. “Dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan felsefi yapıyı imler.”
2. Dünya Savaşı sonrası gelen; Fütürizm, Tutanaklar, Paradoksizm, Graffiti gibi akımlar aynı eleştiril imgeyi, görsel dili kullanır. Son çeyrek yüzyılla gelen küresel talan tüm zamanların en vahşi ve en kanlı soğuk savaş sürecidir. Paranın vahşi dayatması insanı hiç’leyen, aşağılayan tahakkümü ile şair geri çekilmeyi öngörür. Duyarlılıktan medet ummadan, deneysel (görsel) şiirin imkânlarında yeni eleştirel dili arar. Geri çekilirken saldıran şairin son kalesidir bu itiraz.
Yusuf Bal, deneysel şiirin imkânlarını sorgulayarak itirazını sürdürür.
Yaşar Bedri ÖZDEMİR
Sivas’ta yayın hayatını sürdüren Poyraz Edebiyat Dergisi editörü Yusuf Bal yeni bir çığır açmakta. Dergilerin hür kalesinden, iki kapaklı kaleye geçip insana ve hayata dair kapı aralıyor.
İnsana dair, gönle dair, aşka dair ne varsa imbik imbik mısralardan süzen şair, atalarının kadim söz varlığını da berheva etmeden yeni bir tarz ile okur karşısında. Dalları öte ufuklara uzanırken, köklerini asıl olanın varlığından uzak tutmamaya özen gösteren bir kişilik bildirisi ile şiiri kemale erdiren bir anlamda, Ücra İşlem’i okurlarına sunmakta.
Farklı bir tarz, geleneksel bir maya ve gözü öte ufuklarda olan bir yürüyüş halesi ile, tamamı içsel bir manifestonun dillendirilmesi yanı sıra, kırık bir yanı da öte dağ başlarında, yeni yeni hayata merhaba diyen çittiler misali yalnız ve asude bir aşkla çağıldıyor dizeleri.
Yusuf Bal, bu kitabı ile edebiyat dünyasına farklı bir kapı açmakta ve insanları bu kapının rayihasına beklemekte. Ötüken Neşriyat tarafından okurlara sunulan leziz şiir sofrası, Anadolu’nun bitmez tükenmez var oluşunun, müntesiplerinin yüreği ile eş değer olduğunun da bir nişanesi olduğu gözlemleniyor.
Osman Çelik
ARKA KAPAK YAZISI
Bir şairi önce dergilerde sonra da yıllıklarda bulmaktan tarafım. Tek şartla: Kitaplaşma aşamasında aceleci davranmasın. 1975 doğumlu Yusuf Bal'ı önce dergilerde sonra da Veysel Çolak ve Mustafa Fırat yıllıklarında bulduğumda açıkçası şaşırmamıştım; çünkü, şiirine çentik attığım şairlerden biri belki de en önemlisiydi; doğum yılı riskine rağmen. Gül Kırmızı, Vakit ve Sonsuz Aşk adlı şiirlerini bir yerlere not etmiş, Metin Altıok ve Behçet Necatigil'le olan bağını sorguluyordum. Sonra kendi emeğiyle kotardığı Poyraz'la çıkageldi, anladım ki en az benim kadar şiirin içinde. Şiirimizde öteden beri bir "zar atma" meseli(lesi) vardır; Nurullah Ataç Turgut Uyar için zarını atmıştır, Cemal Süreya Sunay Akın için, Hüseyin Peker Gökhan Arslan için. Yusuf Bal ve Ücra İşlem için zarımı atıyorum.
Hüseyin ALEMDAR
Yusuf Bal bir şiir tutkunu. Acıtan bir adanmışlıkla yazıyor şiirleri. Özellikle görselliği öncelediği şiirlerinde bir nakkaş sabrı ve işçiliği var. Bunu yaparken elde ettiği plastik görüntüyle yetinmeyip, anlamı ve metinsel değerleri de gözetmesi önemli. Görsel şiire bir katkı olarak düşünülebilir bu. Gelenek içerisinde kalan şiirlerinde ise halk hikayelerine, menkıbelere dayanan göndermelere yaslanıyor. Sözcüklerini de ona göre seçiyor; ama bütün bütüne kendini bununla sınırlamıyor. Yaşadığı çağda insana ve toplumlara kasteden olgu ve olaylara da eğiliyor. Tanıklık ederken itirazını da yükseltiyor. İnsandan yana şiirler.
Veysel ÇOLAK
"
Dadaistler 1.Dünya Savaşının yaşattığı zulme, barbarlığa muhalefet ve eleştirel bir şiir dili oluşturur. Söylenenlerin ve yapılanların tezatlığına protesto metni olarak, var olan sanatsal zihnin reddedilmesi bu işin başat karakteridir.
Dada bildirisini 1916 yılında; Jean Arp, Richard Hülsenbeck, Tristan Tzara, Jacques Magnifico, Marcel Janco ve Emmy Hennings… gibi sanatçılar tarafından deklere edilir. “Dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan felsefi yapıyı imler.”
2. Dünya Savaşı sonrası gelen; Fütürizm, Tutanaklar, Paradoksizm, Graffiti gibi akımlar aynı eleştiril imgeyi, görsel dili kullanır. Son çeyrek yüzyılla gelen küresel talan tüm zamanların en vahşi ve en kanlı soğuk savaş sürecidir. Paranın vahşi dayatması insanı hiç’leyen, aşağılayan tahakkümü ile şair geri çekilmeyi öngörür. Duyarlılıktan medet ummadan, deneysel (görsel) şiirin imkânlarında yeni eleştirel dili arar. Geri çekilirken saldıran şairin son kalesidir bu itiraz.
Yusuf Bal, deneysel şiirin imkânlarını sorgulayarak itirazını sürdürür.
Yaşar Bedri ÖZDEMİR
daha fazla
Yazar: Yusuf Bal
Yayınevi: Ötüken Neşriyat
ISBN: 978-975-437-864-1
Sayfa: 90s.
Boyut: 21.5x19.5
Kapak: Karton Kapak
Tarih: 1905
Kağıt Tipi: İthal Kitap Kağıdı
İnceleme
Şiirde Biçimin Matematiksel İfadesi veya Yusuf Bal’ın Ücraişlem’leri
Mehmet YILMAZ
Ücraişlem , Yusuf Bal’ın yayınlanan ilk şiir kitabı. Kitapta şairin muhtelif dergilerde yayınlanan şiirlerinin yanı sıra daha önce hiçbir yerde yayınlanmayan şiirleri de yer alıyor. Ücraişlem toplam elli beş şiirden oluşuyor. Ömrünün son on yılında şiir yazmak için çaba sarf eden ve “2009 yılından sonra şiir üzerinde yoğun” laşan biri için oldukça iyi bir sayı. Bu çalışmada özellikle şiirde biçim-içerik ilişkisinden hareketle Yusuf Bal’ın Ücraişlem kitabındaki şiirleri değerlendirilecektir.
Şiirde içeriğin biçimden ayrı düşünülemeyeceği, her biçimin de kendine ait bir içerikle okuruna seslendiği görüşü, modern Türk şiirinde çok kez dile getirildi. Biçim ile içerik arasındaki diyalektik ilişki bugün bize şiirin yapı ve muhteva diye adlandırılan iki ayrı unsurdan oluşmadığını bu iki unsurun aslında birbirini destekleyen hatta tamamlayan, şiirin oluşum sürecinde iç içe olması gereken unsurlar olduğunu gösteriyor. “Biçimi olmayan hiçbir öz, özü olmayan hiçbir biçim yoktur” görüşü, modern şiirimiz için kabul edilebilecek bir genelleme olarak görünüyor.
Bununla birlikte şiirin sadece şekil oyunlarına indirgenmesi kaçınılması gereken bir durumdur. Anlamın ihmal edilemeyeceğini, ihmal edilmemesi gerektiğini İkinci Yeni şiiri acı tatlı bütün yönleriyle Türk şiirine göstermiştir. İç içe geçmiş olan biçim ile içerik arasındaki dengenin bozulması demek o şiirin estetik ve ideolojik işlev noktasında kuruluğa, yapaylığa düşmesi anlamını taşıyacaktır.
Her şair kendi yeniliği ile edebiyat dünyasına gelmelidir. Yenilik, geleneğin koparılamayan damarlarından süt emmiş şairin, duygu ve düşünce yapısını, karakterini yaşadığı zaman dilimine göre yorumlamasıdır.
Yusuf Bal’ın şiirlerine baktığımızda yeni bir renk ile karşılaştığımızı söylemek mümkündür. Özellikle kendisinin teknik şiir diye tanımladığı aslında deneysel şiir adlandırmasının daha uygun olacağı, iç içe geçmiş birkaç şiirin anlam açısından bütünlüğünün sağlanması ile kurulan şiirler, onun özgün tarafını yansıtmaktadır.
Geometrik şekiller, matematiksel işlemler şiirin şekli için bir yenilik olarak algılansa da şiir bir şey söylemiyorsa bu durum neyi ifade eder? Yusuf Bal, salt şekilciliğin şiir için zararlı olabilecek yönlerinin farkındadır. Müberra şiiri yatay ve dikey düzlemde iki ayrı şiir olarak okunabildiği gibi, anlam bütünlüğü açısından tek bir şiir olarak da okunabilen teknik şiirin başarılı örneklerinden biridir:
“gel_____kanatlanırken ruhlar ötesi bir âlemin seyrine
hadi______sana söylenen türkülerin sesini duyup gel
müberra_____adınla sana seslenip, çağırıyorum seni
umutların_________harabelerinde yeşerdi gelincikler
yangınlarında_________asırlar öncesinden ey rüzgar
geceye düşen nar_________taş sütunlara yazıldı adın
vuslat zamanı geldi___________veda içinde saklı yar
taş sütunlara yazıldı adın_________geceye düşen nar
asırlar öncesinden ey rüzgar_________yangınlarında
harabelerde yeşerdi gelincikler__________umutların
seslenip adınla sana, çağırıyorum seni_____müberra
sana söylenen türkülerin sesini duyup gel______hadi
kanatlanırken ruhlar ötesi bir âlemin seyrine_____gel” (s. 11)
Divan şiiri “musammat” adı verilen nazım şekliyle bir şiirden birkaç şiire ulaşıyordu. Yapı olarak oldukça sağlam bir kelime işçiliğine dayanan bu şiirler, beyitlerden oluşan bir gazelden dörtlüklere dönüştürülebilen yeni bir şiir çıkardığı gibi sayısı on mısraa ulaşabilen bentlerin başında yer alan mısra veya beytin sonda da tekrarlanması ile teknik açıdan dağınıklık önleniyordu.
Her yenilik geleneğin damarlarından beslenmek zorundadır. Yusuf Bal’ın teknik yapının ön plana çıktığı “deneysel şiir”lerini modernleştirilmiş bir musammat gazel veya bentlerden kurulu musammatlardan biri olarak düşünebiliriz. “Ücra İşlem” şiirine bakalım.
19 mısradan oluşan bu şiir, şairin yatay ve dikey düzlemlerde iki ayrı şiir olarak okunabilen şiirlerinden biridir. Bu şiirde dikkat çekmek istediğim husus, ilk iki mısraın (yani ilk beytin) ters yüz edilerek son iki mısrada da aynen kullanılmasıdır. Şair bunu iki amaçla yapar. Birincisi biçim açısından dağınıklığı önlemek, yani yapıyı sağlamlaştırmak, ikincisi ise anlam bütünlüğünü sağlamak. Divan şiirinde bentlerden oluşan musammatlarda aynı durum söz konusudur ve bunun şiir tekniğinde ayrı bir tanımı vardır. İlk bentte geçen mısra veya beyitlerin her bendin sonunda aynen tekrar edilmesiyle oluşan musammatlara “mütekerrir musammat” denilmektedir. Yusuf Bal, divan şiirindeki bu durumu şiirin geneline yaymaktadır. Birinci mısradan itibaren cümleler baştan sona ve sondan başa doğru tekrar edilerek ortada buluşan iki farklı ama aslında aynı olan tek bir şiire ulaşılmaktadır. Ücra İşlem şiiri dokuzuncu ve onuncu mısrada birleşmektedir. Şiir, on dokuz mısra gibi görünse de aslında sadece dokuz mısradan oluşmakta diğer mısralar aynı dizelerin ters yüz edilerek tekrar edilmesinden oluşmaktadır:
“hüzünle sarıya dönen çiçeklerden sızan yıldızları geceye yık hadi
kayıt düşerken zaman alnımda kalemler kırıldı uğruna hüküm verildi
lalelerden kalan hüznün arkasında devrilmiş rejimlerin yeni yetme çocuğu
seni ararken gözlerim, göklerdeki yerinden düş hadi aşk doğarken kırılmış
kızıl bulutların arkasında kuşlar uçuyor hayat o rüzgar şimdi uykuda
yine seni bekliyorum nefesin ne kadar sıcak saklı bende gizin esrarın
ellerim titriyor düşünce, suretin sende kalsın kaybediyor sularını denizin
eskiden resmiyet yoktu aramızda daha iyi selamlardık geçen her vapuru
sol omzumda kaburga kemiğimden havva yaratılmamıştı, özgürdük
süzülen atmacanın karnında var olan arzu daha masumdu sen de bilirsin
arzu daha masumdu sen de bilirsin sol omzumda kaburga kemiğimden
havva yaratılmamıştı, özgürdük eskiden resmiyet yoktu aramızda daha iyi
selamlardık geçen her vapuru ellerim titriyor düşünce, suretin sen de kalsın
kaybediyor sularını denizin yine seni bekliyorum, nefesin ne kadar sıcak
o rüzgar şimdi uykuda kızıl bulutların arkasında kuşlar uçuyor hayat
aşk doğarken kırılmış seni ararken gözlerim, göklerdeki yerinden düş hadi
yeni yetme çocuğu lalelerden kalan hüznün arkasında devrilmiş rejimlerin
hüküm verildi kayıt düşerken zaman, alnımda kalemler kırıldı uğruna
yık hadi hüzünle sarıya dönen çiçeklerden sızan yıldızları geceye” (s.9)
Bu şiirde on mısradan oluşan tek bir şiirin kelimeleriyle on dokuz mısralık bir şiir meydana getirilmiştir. Son dokuz mısra aslında ilk on mısraın tekrarından oluşmaktadır. Ancak ilk on mısrada yer alan kelimelerin yerleri değiştirilerek son dokuz mısra elde edilmiştir. Burada şair için zor olan son dokuz mısrada anlam açısından tekrara düşmemektir. Altıncı mısrada söylenen “yine seni bekliyorum, nefesin ne kadar sıcak” ifadeleri, “saklı bende; gizin esrarın” kelime gruplarıyla birleştirilirken on dördüncü mısrada bu defa da “kaybediyor sularını denizin” kelime grubuyla “yine seni bekliyorum, nefesin ne kadar sıcak” cümleleri bir arada kullanılmaktadır. Bu durum evet, belki bir matematik işlemini andırıyor; fakat anlam açısından etkileyici bir değişikliğin meydana geldiği ne kadar söylenebilir, tartışılır. Ayrıca, her ifadeyi hatta her kelimeyi karşılaştırmalı olarak bir mısradan diğer mısraa geçirmek anlam dünyasını zenginleştirmek noktasında gerekli farklılığı yaratmıyorsa sadece şiirin şeklinde asılı kalan bir çerçeve gibi durmaktadır.
Şeklin bu derece ön plana çıkarılması ister istemez anlamın ihmal edilmesi ihtimalini gündeme getirmektedir. Yusuf Bal’ın kelime işçiliğini büyük bir ustalıkla kullanamadığı şiirlerinde bu durumu daha net görmek mümkündür. “Sesin” şiirini dikey düzlemde okuduğumuzda anlam açısından yaşanan kopukluğu özellikle şiirin birinci bölümünde görmek mümkündür. Aynı anlam kopukluğu birinci sütuna bağlı olarak diğer sütunlar arasında da fark edilir düzeydedir:
“en güzel mevsimlere
kır çiçekleri açtı
kapatınca gözlerimi
bozkırlarda dirilip
yaşamı hatırladım
suskun saatlerin arkasından
kendimi görüyorum ve seni
yürüyen toprak iken
uyandım
yeni bir heyecanla
var oldum
senin dünyanda” (s. 89)
Suskun saatlerin arkasından kendini ve sevgilisini gördükten sonra yeni bir heyecanla dünyaya uyanması şiirin diğer bentlerinde özellikle tabiat unsurlarına ait ifadelerle pek uyum sağlayamamış intibası uyandırmaktadır. Şiir, sırf söylenmek için doldurulmuş mısralar kümesi değildir. Bununla birlikte “Kömür” şiirinde sağlanan biçim ve içerik arasındaki uyum bir başarı olarak takdir edilmelidir.
Yusuf Bal’ın bu eserinde bazı güncel meselelere de değindiğini görülmektedir. Sosyal konuların şiirinde yer alması şairin sadece şekil kaygısıyla hareket etmediğinin kanıtıdır. Bu konuda özellikle iki şiirden bahsetmek yerinde olur. Birincisi, “One minute” şiiri. Uzun süre Türkiye’nin gündeminde yer alan Başbakan’ın “one minute” çıkışı şu şekilde şiirleştiriliyor:
“yeniden kurtuluşun hesabı
bermuda üçgeninde boğulan bizden
çiçek açar susarsak yaralarımız
‘one minute” içimizden” (s. 19)
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri kopma noktasına getiren Mavi Marmara baskını da güncel bir meselenin şiire girişine örnek olarak verilebilir:
“soğuk pür mavisiydi gece, sabah dörde yakın
güneş doğmadan kızıla boyanır “mavi Marmara”
her duvar söyler bir gün, o soyun yalanını
gemiler vurulur utancın tarihine…” (s. 13)
Yusuf Bal, Ücraişlem isimli eserinde, yatay ve dikey düzlemde iki veya üç sütunlu simetrik şekiller hâlinde yazılan şiirleriyle şekil açısından işin içine matematiğin de dâhil olduğu bir teknik geliştirmeye çalışıyor. Bazı şiirlerinde biçim ile içeriğin birbirine yedirildiği başarılı uygulamalar görülse de bunun ne kadar zor bir kelime işçiliğini gerektirdiğini şair bize göstermektedir.
Şiir, sayıların dünyasından hareket edilerek yazılabilir mi? Kelimeler, çoğu zaman şairin karanlık ruh dünyasından gayr-i ihtiyari fışkırır. Şiir kelimelerle yazılır evet, ama duyguların yer aldığı kelimelerle. İnsanı ve evreni matematiğin penceresinden görerek şiirleştirmek istediğimizde galiba ortaya şunun gibi bir şey çıkmaktadır:
“asimetrik bir işlemin sonucunda var olan simetriyiz
göğüs kafesinin içinde sıkışırken sevmek kadar hür
matematiksel ritimle binlerce denklemin sonucunda çıkan bir
insan kendini ararken her an bulabilir sıfır olduğunu” (s. 41)
Mehmet YILMAZ
Ücraişlem , Yusuf Bal’ın yayınlanan ilk şiir kitabı. Kitapta şairin muhtelif dergilerde yayınlanan şiirlerinin yanı sıra daha önce hiçbir yerde yayınlanmayan şiirleri de yer alıyor. Ücraişlem toplam elli beş şiirden oluşuyor. Ömrünün son on yılında şiir yazmak için çaba sarf eden ve “2009 yılından sonra şiir üzerinde yoğun” laşan biri için oldukça iyi bir sayı. Bu çalışmada özellikle şiirde biçim-içerik ilişkisinden hareketle Yusuf Bal’ın Ücraişlem kitabındaki şiirleri değerlendirilecektir.
Şiirde içeriğin biçimden ayrı düşünülemeyeceği, her biçimin de kendine ait bir içerikle okuruna seslendiği görüşü, modern Türk şiirinde çok kez dile getirildi. Biçim ile içerik arasındaki diyalektik ilişki bugün bize şiirin yapı ve muhteva diye adlandırılan iki ayrı unsurdan oluşmadığını bu iki unsurun aslında birbirini destekleyen hatta tamamlayan, şiirin oluşum sürecinde iç içe olması gereken unsurlar olduğunu gösteriyor. “Biçimi olmayan hiçbir öz, özü olmayan hiçbir biçim yoktur” görüşü, modern şiirimiz için kabul edilebilecek bir genelleme olarak görünüyor.
Bununla birlikte şiirin sadece şekil oyunlarına indirgenmesi kaçınılması gereken bir durumdur. Anlamın ihmal edilemeyeceğini, ihmal edilmemesi gerektiğini İkinci Yeni şiiri acı tatlı bütün yönleriyle Türk şiirine göstermiştir. İç içe geçmiş olan biçim ile içerik arasındaki dengenin bozulması demek o şiirin estetik ve ideolojik işlev noktasında kuruluğa, yapaylığa düşmesi anlamını taşıyacaktır.
Her şair kendi yeniliği ile edebiyat dünyasına gelmelidir. Yenilik, geleneğin koparılamayan damarlarından süt emmiş şairin, duygu ve düşünce yapısını, karakterini yaşadığı zaman dilimine göre yorumlamasıdır.
Yusuf Bal’ın şiirlerine baktığımızda yeni bir renk ile karşılaştığımızı söylemek mümkündür. Özellikle kendisinin teknik şiir diye tanımladığı aslında deneysel şiir adlandırmasının daha uygun olacağı, iç içe geçmiş birkaç şiirin anlam açısından bütünlüğünün sağlanması ile kurulan şiirler, onun özgün tarafını yansıtmaktadır.
Geometrik şekiller, matematiksel işlemler şiirin şekli için bir yenilik olarak algılansa da şiir bir şey söylemiyorsa bu durum neyi ifade eder? Yusuf Bal, salt şekilciliğin şiir için zararlı olabilecek yönlerinin farkındadır. Müberra şiiri yatay ve dikey düzlemde iki ayrı şiir olarak okunabildiği gibi, anlam bütünlüğü açısından tek bir şiir olarak da okunabilen teknik şiirin başarılı örneklerinden biridir:
“gel_____kanatlanırken ruhlar ötesi bir âlemin seyrine
hadi______sana söylenen türkülerin sesini duyup gel
müberra_____adınla sana seslenip, çağırıyorum seni
umutların_________harabelerinde yeşerdi gelincikler
yangınlarında_________asırlar öncesinden ey rüzgar
geceye düşen nar_________taş sütunlara yazıldı adın
vuslat zamanı geldi___________veda içinde saklı yar
taş sütunlara yazıldı adın_________geceye düşen nar
asırlar öncesinden ey rüzgar_________yangınlarında
harabelerde yeşerdi gelincikler__________umutların
seslenip adınla sana, çağırıyorum seni_____müberra
sana söylenen türkülerin sesini duyup gel______hadi
kanatlanırken ruhlar ötesi bir âlemin seyrine_____gel” (s. 11)
Divan şiiri “musammat” adı verilen nazım şekliyle bir şiirden birkaç şiire ulaşıyordu. Yapı olarak oldukça sağlam bir kelime işçiliğine dayanan bu şiirler, beyitlerden oluşan bir gazelden dörtlüklere dönüştürülebilen yeni bir şiir çıkardığı gibi sayısı on mısraa ulaşabilen bentlerin başında yer alan mısra veya beytin sonda da tekrarlanması ile teknik açıdan dağınıklık önleniyordu.
Her yenilik geleneğin damarlarından beslenmek zorundadır. Yusuf Bal’ın teknik yapının ön plana çıktığı “deneysel şiir”lerini modernleştirilmiş bir musammat gazel veya bentlerden kurulu musammatlardan biri olarak düşünebiliriz. “Ücra İşlem” şiirine bakalım.
19 mısradan oluşan bu şiir, şairin yatay ve dikey düzlemlerde iki ayrı şiir olarak okunabilen şiirlerinden biridir. Bu şiirde dikkat çekmek istediğim husus, ilk iki mısraın (yani ilk beytin) ters yüz edilerek son iki mısrada da aynen kullanılmasıdır. Şair bunu iki amaçla yapar. Birincisi biçim açısından dağınıklığı önlemek, yani yapıyı sağlamlaştırmak, ikincisi ise anlam bütünlüğünü sağlamak. Divan şiirinde bentlerden oluşan musammatlarda aynı durum söz konusudur ve bunun şiir tekniğinde ayrı bir tanımı vardır. İlk bentte geçen mısra veya beyitlerin her bendin sonunda aynen tekrar edilmesiyle oluşan musammatlara “mütekerrir musammat” denilmektedir. Yusuf Bal, divan şiirindeki bu durumu şiirin geneline yaymaktadır. Birinci mısradan itibaren cümleler baştan sona ve sondan başa doğru tekrar edilerek ortada buluşan iki farklı ama aslında aynı olan tek bir şiire ulaşılmaktadır. Ücra İşlem şiiri dokuzuncu ve onuncu mısrada birleşmektedir. Şiir, on dokuz mısra gibi görünse de aslında sadece dokuz mısradan oluşmakta diğer mısralar aynı dizelerin ters yüz edilerek tekrar edilmesinden oluşmaktadır:
“hüzünle sarıya dönen çiçeklerden sızan yıldızları geceye yık hadi
kayıt düşerken zaman alnımda kalemler kırıldı uğruna hüküm verildi
lalelerden kalan hüznün arkasında devrilmiş rejimlerin yeni yetme çocuğu
seni ararken gözlerim, göklerdeki yerinden düş hadi aşk doğarken kırılmış
kızıl bulutların arkasında kuşlar uçuyor hayat o rüzgar şimdi uykuda
yine seni bekliyorum nefesin ne kadar sıcak saklı bende gizin esrarın
ellerim titriyor düşünce, suretin sende kalsın kaybediyor sularını denizin
eskiden resmiyet yoktu aramızda daha iyi selamlardık geçen her vapuru
sol omzumda kaburga kemiğimden havva yaratılmamıştı, özgürdük
süzülen atmacanın karnında var olan arzu daha masumdu sen de bilirsin
arzu daha masumdu sen de bilirsin sol omzumda kaburga kemiğimden
havva yaratılmamıştı, özgürdük eskiden resmiyet yoktu aramızda daha iyi
selamlardık geçen her vapuru ellerim titriyor düşünce, suretin sen de kalsın
kaybediyor sularını denizin yine seni bekliyorum, nefesin ne kadar sıcak
o rüzgar şimdi uykuda kızıl bulutların arkasında kuşlar uçuyor hayat
aşk doğarken kırılmış seni ararken gözlerim, göklerdeki yerinden düş hadi
yeni yetme çocuğu lalelerden kalan hüznün arkasında devrilmiş rejimlerin
hüküm verildi kayıt düşerken zaman, alnımda kalemler kırıldı uğruna
yık hadi hüzünle sarıya dönen çiçeklerden sızan yıldızları geceye” (s.9)
Bu şiirde on mısradan oluşan tek bir şiirin kelimeleriyle on dokuz mısralık bir şiir meydana getirilmiştir. Son dokuz mısra aslında ilk on mısraın tekrarından oluşmaktadır. Ancak ilk on mısrada yer alan kelimelerin yerleri değiştirilerek son dokuz mısra elde edilmiştir. Burada şair için zor olan son dokuz mısrada anlam açısından tekrara düşmemektir. Altıncı mısrada söylenen “yine seni bekliyorum, nefesin ne kadar sıcak” ifadeleri, “saklı bende; gizin esrarın” kelime gruplarıyla birleştirilirken on dördüncü mısrada bu defa da “kaybediyor sularını denizin” kelime grubuyla “yine seni bekliyorum, nefesin ne kadar sıcak” cümleleri bir arada kullanılmaktadır. Bu durum evet, belki bir matematik işlemini andırıyor; fakat anlam açısından etkileyici bir değişikliğin meydana geldiği ne kadar söylenebilir, tartışılır. Ayrıca, her ifadeyi hatta her kelimeyi karşılaştırmalı olarak bir mısradan diğer mısraa geçirmek anlam dünyasını zenginleştirmek noktasında gerekli farklılığı yaratmıyorsa sadece şiirin şeklinde asılı kalan bir çerçeve gibi durmaktadır.
Şeklin bu derece ön plana çıkarılması ister istemez anlamın ihmal edilmesi ihtimalini gündeme getirmektedir. Yusuf Bal’ın kelime işçiliğini büyük bir ustalıkla kullanamadığı şiirlerinde bu durumu daha net görmek mümkündür. “Sesin” şiirini dikey düzlemde okuduğumuzda anlam açısından yaşanan kopukluğu özellikle şiirin birinci bölümünde görmek mümkündür. Aynı anlam kopukluğu birinci sütuna bağlı olarak diğer sütunlar arasında da fark edilir düzeydedir:
“en güzel mevsimlere
kır çiçekleri açtı
kapatınca gözlerimi
bozkırlarda dirilip
yaşamı hatırladım
suskun saatlerin arkasından
kendimi görüyorum ve seni
yürüyen toprak iken
uyandım
yeni bir heyecanla
var oldum
senin dünyanda” (s. 89)
Suskun saatlerin arkasından kendini ve sevgilisini gördükten sonra yeni bir heyecanla dünyaya uyanması şiirin diğer bentlerinde özellikle tabiat unsurlarına ait ifadelerle pek uyum sağlayamamış intibası uyandırmaktadır. Şiir, sırf söylenmek için doldurulmuş mısralar kümesi değildir. Bununla birlikte “Kömür” şiirinde sağlanan biçim ve içerik arasındaki uyum bir başarı olarak takdir edilmelidir.
Yusuf Bal’ın bu eserinde bazı güncel meselelere de değindiğini görülmektedir. Sosyal konuların şiirinde yer alması şairin sadece şekil kaygısıyla hareket etmediğinin kanıtıdır. Bu konuda özellikle iki şiirden bahsetmek yerinde olur. Birincisi, “One minute” şiiri. Uzun süre Türkiye’nin gündeminde yer alan Başbakan’ın “one minute” çıkışı şu şekilde şiirleştiriliyor:
“yeniden kurtuluşun hesabı
bermuda üçgeninde boğulan bizden
çiçek açar susarsak yaralarımız
‘one minute” içimizden” (s. 19)
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri kopma noktasına getiren Mavi Marmara baskını da güncel bir meselenin şiire girişine örnek olarak verilebilir:
“soğuk pür mavisiydi gece, sabah dörde yakın
güneş doğmadan kızıla boyanır “mavi Marmara”
her duvar söyler bir gün, o soyun yalanını
gemiler vurulur utancın tarihine…” (s. 13)
Yusuf Bal, Ücraişlem isimli eserinde, yatay ve dikey düzlemde iki veya üç sütunlu simetrik şekiller hâlinde yazılan şiirleriyle şekil açısından işin içine matematiğin de dâhil olduğu bir teknik geliştirmeye çalışıyor. Bazı şiirlerinde biçim ile içeriğin birbirine yedirildiği başarılı uygulamalar görülse de bunun ne kadar zor bir kelime işçiliğini gerektirdiğini şair bize göstermektedir.
Şiir, sayıların dünyasından hareket edilerek yazılabilir mi? Kelimeler, çoğu zaman şairin karanlık ruh dünyasından gayr-i ihtiyari fışkırır. Şiir kelimelerle yazılır evet, ama duyguların yer aldığı kelimelerle. İnsanı ve evreni matematiğin penceresinden görerek şiirleştirmek istediğimizde galiba ortaya şunun gibi bir şey çıkmaktadır:
“asimetrik bir işlemin sonucunda var olan simetriyiz
göğüs kafesinin içinde sıkışırken sevmek kadar hür
matematiksel ritimle binlerce denklemin sonucunda çıkan bir
insan kendini ararken her an bulabilir sıfır olduğunu” (s. 41)
daha fazla
Ötüken Neşriyat
- Puan vermedi
Ücra İşlem
Yusuf Bal
- Ötüken Neşriyat
- 1905