Tanıtım Yazısı
Yaradılışın en büyük gayesi, fıtratın en yüce neticesi, Allah'a imandır. İnsanlığın en yüksek mertebesi ve beşeriyetin en ali makamı, Allah'a iman içindeki marifetullahtır. Cinlerin ve insanların en parlak mutluluğu ve en lezzetli nimeti, o marifetullah içindeki Allah sevgisidir. İnsan ruhu için en katışıksız mutluluk ve insan kalbi için en sâfi sevinç, o muhabbetullah içindeki ruhun aldığı lezzettir. Evet, bütün gerçek mutluluk ve halis sevinç ve şirin nimet ve sâfi lezzet, elbette Allah'ı tanımada ve sevmededir. Cenâb-ı Hakkı tanıyan ve seven, sonsuz saadete, nimete, nurlara, sırlara, ya bilkuvve veya bilfiil mazhardır. Onu gerçekten tanımayan, sevmeyen, sonsuz sıkıntıya, elemlere ve vehimlere mânen ve maddeten müptelâ olur.
İnsan, saray gibi bir binadır, temelleri erkan-ı imaniyedir. İnsan, bir şeceredir, kötü esasat-ı imaniyedir. Îmanın rükünlerinden en mühimmi, iman-ı billahdır, Allah'a imandır. Sonra nübüvvet ve haşirdir. Bunun için, bir insanın en başta elde etmeye çalıştığı ilim, iman ilmidir. İlimlerin esası, ilimlerin şahı ve padişahı, iman ilmidir.
İmân, yalnız, icmali bir tasdikten ibaret değildir. İmanın çok mertebeleri vardır. Taklidi bir iman, hususan bu zamandaki dalalet, sapkınlık fırtınaları karşısında çabuk söner. Tahkiki iman ise sarsılmaz, sönmez bir kuvvettir. Tahkiki imanı elde eden bîr kimsenin, iman ve îslamiyeti dehşetli dinsizlik kasırgalarına da maruz kalsa, o kasırgalar bu iman kuvveti karşısında tesirsiz kalmaya mahkumdur. Tahkiki imanı kazanan bir kimseyi, en dinsiz filozoflar dahi bir vesvese veya şüpheye düşürtemez.
İnsan, nur-u îmân ile a'lâ-yı illiyyîne çıkar; Cennet'e lâyık bir kıymet alır. Ve zulmet-i küfür (küfrün karanlığı) ile, esfel-i sâfiline düşer; Cehennem'e ehil (olacak) bir vaziyete girer. İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazkiyatından kurtulabilir. "Tevekkeltü alâllah" der, sefine-i hayatta kemâl-i emniyetle, hâdisâtın dağlarvâri dalgaları içinde seyran eder. Bütün ağırlıklarını Kadîr-i Mutlakın yed-i kudretine emanet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder. Sonra, saadet-i ebediyeye girmek için Cennete uçabilir. Yoksa tevekkül etmezse, dünyanın ağırlıkları, uçmasına değil, belki esfel-i sâfiline çeker. İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktiza eder. İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Öyleyse, insanın vazife-i asliyesi, iman ve duadır. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder. Îmân, sonsuz bir güç ve kuvvet kaynağıdır. Ancak istenen semereyi ve arzu edilen neticeyi elde edebilmek için, îmânın amel ile takviye ve desteklenmesi şarttır. Amelin, Allahî görüyor gibi yapılmasına ise "ihsan" denir. Îmân ve ihsan, gözde ziya ve cesedden can gibidir. Bu iki temel esasa bağlı olarak farz ve nâfilelerin yerine getirilmesi ise, sonsuzluğun semalarına açılmada iki nurânî kanat durumundadır.
(Arka Kapak)
daha fazla
Yazar: M. Sadık Faruki
Yayınevi: Nun Yayıncılık
ISBN: 944491047
Sayfa: 147s.
Boyut:
Kapak:
Tarih: 1905
Kağıt Tipi: