Tanıtım Yazısı
"İşi bilen düşü yaşar" sözü boşuna söylenmemiştir. Meyhane kültürünü gelenek ve görenekleriyle, jargonu ve ritüeliyle bilip düşü yaşamış olanlardan biri de hiç kuşkusuz ki merhum Ümit Deniz Bey idi. Salon ve sofra âdâbına kusursuz vakıf olan Ümit Bey, aynı zamanda zengin bir rakı kültürüne de sahipti. Bu nedenle yakasından kırmızı karanfilini eksik etmediği gibi, mendil cebinden de `rakı kadehi kılıflığı`nı eksik etmezdi. Rakı kılıflığı tığ örgüydü ve krem rengindeydi...
... Tekle duble arası bir ölçüsü vardı Ümit Bey`in. Tek parça buzu ve suyunu bilahâre ilave ettirirdi. Rakısı sunulduğu zaman, önce ayağa kalkar, sonra özenle kadehinin kılıfını geçirir, daha sonra da "Pembe ceketli çocuk, buz ile suyu ilâve ediver lütfen" derdi. O yıllarda Lâlezar Bar`da görevli barmenler pembe ceket giyerdi. Ceketinin düğmelerini ancak kadehten bir yudum aldıktan sonra açardı....
... Bilindiği gibi, yeterince soğutularak içine soğuk su ilave edilen rakı, içim süresi içinde yoğunluğunu korurken, içine ilave edilen buzun erimesiyle lezzeti olumsuz yönde oldukça etkilenir. Hele kadehin dibinde kalan kısım kimi zaman içilmez hale gelir. Yani kadehten alınan ilk yudumlarla son yudumcuklar arasında büyük bir lezzet farkı ortaya çıkar. İşte bu sebeplerden dolayı kılıflıklar kullanılmaya başlanmış, böylece elin temasıyla buzun erimesinin az da olsa önlenmesi hedeflenmiş. Ayrıca kadehin görünümü de hoş bir hale getirilmiş...
Serince bir sonbahar akşamıydı. Sert bir rüzgar esiyordu dışarıda. Küçük Ekspres Meyhanesi`nin kuytu bir köşesine çöreklenmiş, aheste aheste demleniyordum. Semaverin üstündeki çaydanlıkta demlenen çay misali... Birden `Asabi Müştak` girdi içeri. Bir şeylere sinirlendiği her halinden belli oluyordu. "Hayırlı akşamlar, sofranız bereketli olsun" diye seslendi meyhanedekilere. Yanındaki `Manzara İsmail de aynı dileklerde bulundu. Asabi Müştak ne kadar hırçın, ne kadar bıçkın ise, Manzara İsmail de o kadar munis ve halim selimdi...
Ayrıca bu aleme takılmazdı pek. Acemisiydi rindan sofralarının. Bilmezdi rakının örfünü adetini hiç. Şaşırdım. "Bunun ne işi var burada" dedim içimden. Yanı başımdaki masaya oturdular. İster istemez kulak misafiri oldum kendilerine. Asabi Müştak daha masaya oturur oturmaz Manzara İsmail`e dönerek, "Haydi bir papaz uçuralım gırgırına, güllüm atalım" dedi hafifçe sırıtarak. Başladı argolu sohbet.
"Beleşe yatmadan, otlamadan, helalinden cümbüşleyelim... Çakıştıralım, çekizleyelim, dipleyelim, gagayı ıslatalım... Ama, ne ibiş olalım ne de zurna. Civataları gevşetelim, kıkırdayalım, gıcırdatarak makaraları çekelim, gevşetelim... Kafaları dumanlarken, habeye kayalım. Şenliğe yumulup adabıyla zilliği kıralım... Anzorot sofrası mancasız olmuyor..."
Küçük Ekspres Meyhanesi`nin renkli simaları arasında Asabi Müştak, Manzara İsmail, Tombalak Hüseyin, Yamuk Yılmaz, Gebeş Ali, Kız Ekrem, Parlak Celal, Çökelek Abdi, Harbi Ethem, Canavar Burhan, Balıkçı Gani, Kitapçı (kimilerine göre `kitapsız`) Mehmet, Bobstil Sami yer alırdı. Genç müdavimler arasında, Cavcav Osman, Kıllı Metin, Zambak Doğan, Lüklük Metin bulunuyordu. Yeni Mehtap Pendik Gazinosu ve Sun Restoran Yeniköy`ün sahibi Adnan Oğuzman ve Sun Restoran`ın işletme müdürü İsmet Denizci, Coşkun Plakları`nın sahibi Hilmi Coşkun da gençlik yıllarında Küçük Ekspres`in saygın müdavimleri arasında yer alırdı.
Todori, şişman, çıplak yuvarlak başlı, müşterisinin istediğini iyi bilen, huyuna göre şerbet veren, daima işinin başında bulunan, usta bir meyhaneci idi. Rum kilisesi ile Rum ilkokulu arasındaki asırlık çınarların dibine kurulan Todori Meyhanesi, kışlık yerini Rus okulunun altına sığdırmış, o da tıpkı Vasil`in meyhanesi gibi arazinin meylinden istifade ederek ince, uzun, camlı bir yer hazırlamıştı. 1927`de Charleston ve Fokstrot çılgınlığı İstanbul`u sarınca, Todori bahçeye bir pist yaptırıp Pazar günleri caz getirterek Rum gençlerinin dans ihtiyacını karşılamışsa da Belvü Gazinosu bütün debdebe ve şaşaası ile ön plana geçince bu işten vazgeçmişti.
Dost sofrasının en itibarlı müdavimleri arasında "Gecenin matemini aşkıma örtüp sarayım", "Kalbim yine üzgün. Seni andım da derinden", "Ayrılık yarı ölmekmiş" şarkılarının bestekarı Selahattin Pınar da bulunurdu. Ayrıca araştırmacı tarih yazarı Feridun Fazıl Tülbentçi, Nahiye Müdürü Yaşar Bey, Eczacı Fuat Bey, Resimli Tarih Ansiklopedisi`nin müellifi Server Rıfat Bey, Pandozot Tüccarı Hilmi Bey, Kont Saffet Bey, Cam Tüccarı Mesut Bey, Bakkal Kemal Bey de masanın diğer müdavimleri arasında yer alırdı.
...O yıllarda tıfıl bir delikanlı olduğum için kurtlar sofrasında bulunduğumu nasıl bilebilirdim ki? Kalkıp sarışın bombayı dansa davet ettim. Kırmadı, ancak etmez olaydım. Piste çıktığımız an göğüslerini bir anda göğsüme yapıştırıp, alev gibi yanan yanağını yanağıma dayadı. Gençliğin verdiği toylukla titriyordu her bir yanım. Ki, o yıllarda İstanbul Dans Dershanesi`nin hocalarından Sevim Hanım`la çıkıyor, bu nedenle de oldukça iyi dans ettiğimi söylüyorlardı. Ama sarışın bir felaketti. Altın top gibi kıvır kıvır kıvırıyor, zıp zıp zıplıyordu. Duramıyordu yerinde. Gece boyunca deliler gibi dans etmek durumunda kaldım. Gecenin finalinde de konukseverlik ve nezaket uğruna kendisini oteline bıraktım
... Tekle duble arası bir ölçüsü vardı Ümit Bey`in. Tek parça buzu ve suyunu bilahâre ilave ettirirdi. Rakısı sunulduğu zaman, önce ayağa kalkar, sonra özenle kadehinin kılıfını geçirir, daha sonra da "Pembe ceketli çocuk, buz ile suyu ilâve ediver lütfen" derdi. O yıllarda Lâlezar Bar`da görevli barmenler pembe ceket giyerdi. Ceketinin düğmelerini ancak kadehten bir yudum aldıktan sonra açardı....
... Bilindiği gibi, yeterince soğutularak içine soğuk su ilave edilen rakı, içim süresi içinde yoğunluğunu korurken, içine ilave edilen buzun erimesiyle lezzeti olumsuz yönde oldukça etkilenir. Hele kadehin dibinde kalan kısım kimi zaman içilmez hale gelir. Yani kadehten alınan ilk yudumlarla son yudumcuklar arasında büyük bir lezzet farkı ortaya çıkar. İşte bu sebeplerden dolayı kılıflıklar kullanılmaya başlanmış, böylece elin temasıyla buzun erimesinin az da olsa önlenmesi hedeflenmiş. Ayrıca kadehin görünümü de hoş bir hale getirilmiş...
Serince bir sonbahar akşamıydı. Sert bir rüzgar esiyordu dışarıda. Küçük Ekspres Meyhanesi`nin kuytu bir köşesine çöreklenmiş, aheste aheste demleniyordum. Semaverin üstündeki çaydanlıkta demlenen çay misali... Birden `Asabi Müştak` girdi içeri. Bir şeylere sinirlendiği her halinden belli oluyordu. "Hayırlı akşamlar, sofranız bereketli olsun" diye seslendi meyhanedekilere. Yanındaki `Manzara İsmail de aynı dileklerde bulundu. Asabi Müştak ne kadar hırçın, ne kadar bıçkın ise, Manzara İsmail de o kadar munis ve halim selimdi...
Ayrıca bu aleme takılmazdı pek. Acemisiydi rindan sofralarının. Bilmezdi rakının örfünü adetini hiç. Şaşırdım. "Bunun ne işi var burada" dedim içimden. Yanı başımdaki masaya oturdular. İster istemez kulak misafiri oldum kendilerine. Asabi Müştak daha masaya oturur oturmaz Manzara İsmail`e dönerek, "Haydi bir papaz uçuralım gırgırına, güllüm atalım" dedi hafifçe sırıtarak. Başladı argolu sohbet.
"Beleşe yatmadan, otlamadan, helalinden cümbüşleyelim... Çakıştıralım, çekizleyelim, dipleyelim, gagayı ıslatalım... Ama, ne ibiş olalım ne de zurna. Civataları gevşetelim, kıkırdayalım, gıcırdatarak makaraları çekelim, gevşetelim... Kafaları dumanlarken, habeye kayalım. Şenliğe yumulup adabıyla zilliği kıralım... Anzorot sofrası mancasız olmuyor..."
Küçük Ekspres Meyhanesi`nin renkli simaları arasında Asabi Müştak, Manzara İsmail, Tombalak Hüseyin, Yamuk Yılmaz, Gebeş Ali, Kız Ekrem, Parlak Celal, Çökelek Abdi, Harbi Ethem, Canavar Burhan, Balıkçı Gani, Kitapçı (kimilerine göre `kitapsız`) Mehmet, Bobstil Sami yer alırdı. Genç müdavimler arasında, Cavcav Osman, Kıllı Metin, Zambak Doğan, Lüklük Metin bulunuyordu. Yeni Mehtap Pendik Gazinosu ve Sun Restoran Yeniköy`ün sahibi Adnan Oğuzman ve Sun Restoran`ın işletme müdürü İsmet Denizci, Coşkun Plakları`nın sahibi Hilmi Coşkun da gençlik yıllarında Küçük Ekspres`in saygın müdavimleri arasında yer alırdı.
Todori, şişman, çıplak yuvarlak başlı, müşterisinin istediğini iyi bilen, huyuna göre şerbet veren, daima işinin başında bulunan, usta bir meyhaneci idi. Rum kilisesi ile Rum ilkokulu arasındaki asırlık çınarların dibine kurulan Todori Meyhanesi, kışlık yerini Rus okulunun altına sığdırmış, o da tıpkı Vasil`in meyhanesi gibi arazinin meylinden istifade ederek ince, uzun, camlı bir yer hazırlamıştı. 1927`de Charleston ve Fokstrot çılgınlığı İstanbul`u sarınca, Todori bahçeye bir pist yaptırıp Pazar günleri caz getirterek Rum gençlerinin dans ihtiyacını karşılamışsa da Belvü Gazinosu bütün debdebe ve şaşaası ile ön plana geçince bu işten vazgeçmişti.
Dost sofrasının en itibarlı müdavimleri arasında "Gecenin matemini aşkıma örtüp sarayım", "Kalbim yine üzgün. Seni andım da derinden", "Ayrılık yarı ölmekmiş" şarkılarının bestekarı Selahattin Pınar da bulunurdu. Ayrıca araştırmacı tarih yazarı Feridun Fazıl Tülbentçi, Nahiye Müdürü Yaşar Bey, Eczacı Fuat Bey, Resimli Tarih Ansiklopedisi`nin müellifi Server Rıfat Bey, Pandozot Tüccarı Hilmi Bey, Kont Saffet Bey, Cam Tüccarı Mesut Bey, Bakkal Kemal Bey de masanın diğer müdavimleri arasında yer alırdı.
...O yıllarda tıfıl bir delikanlı olduğum için kurtlar sofrasında bulunduğumu nasıl bilebilirdim ki? Kalkıp sarışın bombayı dansa davet ettim. Kırmadı, ancak etmez olaydım. Piste çıktığımız an göğüslerini bir anda göğsüme yapıştırıp, alev gibi yanan yanağını yanağıma dayadı. Gençliğin verdiği toylukla titriyordu her bir yanım. Ki, o yıllarda İstanbul Dans Dershanesi`nin hocalarından Sevim Hanım`la çıkıyor, bu nedenle de oldukça iyi dans ettiğimi söylüyorlardı. Ama sarışın bir felaketti. Altın top gibi kıvır kıvır kıvırıyor, zıp zıp zıplıyordu. Duramıyordu yerinde. Gece boyunca deliler gibi dans etmek durumunda kaldım. Gecenin finalinde de konukseverlik ve nezaket uğruna kendisini oteline bıraktım
daha fazla
Yazar: Vefa Zat
Yayınevi: Overteam Yayınları
ISBN: 9789944044325
Sayfa: 216s.
Boyut: 14x24 cm Kuşe Kağıt
Kapak:
Tarih: 2000
Kağıt Tipi:
İncelemeler ve Yorumlar
14x24 cm Kuşe Kağıt kitabı hakkında sen ne düşünüyorsun?