Hera'nın Gözleri
Dünyanın en güzel ülkesinde
Bir zeytin ağaçları tarlasında Bir zeytin ağacı altında Havada sallanan bir çift bacak gördü Bir anlam veremedi önce Sonra diplerine kadar yanaştı İlahi sesleri, nefesleri duydu Zeus Bacaklarından tanıdı Hera’yı Dolgun ve kavisliydi Bembeyazdı Hera’nın bacakları Hafif bir hışırtı sesi, onu huzursuz etti Haramlığına belli etmeden kaldırıp başını baktı Korktuğu başına gelmişti -Anlık göz göze geldiler Zeus’la Görmezden geldiler birbirlerini- Hiç renk vermedi haramlığına ’Eğer kaçınılmazsa tecavüzden...’ sözünü hatırladı Sürdürdü beden eğitimini Binbir renk kadın Hera Baştanrı Zeus Çapkınlar çapkını Zeus Hera’nın kocası Zeus Binbir surat haliyle arkasına bakmadan Hemen eve dondü Cebinden küçük bir cep aynası çıkardı Tükürüğüyle iyice sildi, parlattı aynayı Avucuna alarak baktı aynaya ’Ben Tanrılar Tanrı’sı Zeus.’ diyecekti ki Ayna dile geldi, konuştu : ’Bir de arka yüzüme bak.’ dedi Zeus’a Tereddütsüz arka yüzüne baktı bu defa Aynada Hera’nın diğer yüzü... Meğer tam bir senaristmiş Hera ’Ne çok uyutulmuşum ben bugüne kadar.’ diye Dalga geçti Baştanrılığıyla Sonra haramlıklarını düşündü İlahi sesleri, nefesleri hayal etti Düşündü, düşündü, düşündü Zeus Yedi iklim, yedi ülke... ’Sakın güç’ olmaya kara verdi ’Ben Tanrıçalar kraliçesi Rakipsiz olmak tek hedefim bu dünyada Baksanız ya bana : Ruh ile ten tartışmasında Zayıf yönünü biliyordum da Eros’un Tuzağa düşürdüm, aşık ettim onu kendime Afrodit de Sappho da kalakaldı öylece Troyalıları yendirdim Akhalılara zekamla Şaştı kaldı herkes bu işe İnek gözlü, ak kollu Hera’yım ben... Herkes beni sadık bir eş bilir de Ahh, ruh dünyamın perperişanlığı İçimi kurt yer, bilemezsiniz...’ Dönemin en aykırı ismiydi Erkeklere de hemcinslerine de ilgi duydu Tanrıçalık teklifini, itti elinin tersiyle Kendi kulvarında kendince yürüdü En gizemli aşk şiirlerini o yazdı Şiir doğdu, şiir öldü Sappho : ’Kızaran nara benzersin dalın tepesinde En yüksek dalında unutulmuş bir ağacın Hayır, unutulmuş değil, erişilememiş...’ Tanrı ve Tanrıça kaynıyordu Olimpos Dağı Entrikaların bini bir paraydı Kimin eli kimin cebinde, belli değildi Tanrı ve Tanrıça olmak kolay değildi Ekmek aslanın ağzındaydı ’Ben aşk Tanrısı Eros Afrodit’in oğluymuşum güya Güldürmeyin beni yahu Bre gafiller, nasıl bilmezsiniz bunu Tanrı doğmaz, Tanrı ortaya çıkar Dünya kaostan çıkınca ortaya çıktım Bir daha kaosa girmesin, diye Kırmızıya boyadım baştan başa İşte, o gün bugündür...’ Zeus’un yolunu gözlerken pencereden Gelen, onun kılığına girmiş Eros’tu Hemen yatağa geçip kendini uykuya verdi Sonra dedi ki Hera : ’Onu bildiğimi, o bilmemeli bu gece Bilinmezlikler erkekler için caziptir Bu yüzden sadece nefesler konuşmalı Ve ona öyle bir gece yaşatmalıyım ki Köpekler gibi bağlansın dursun kapımda Bu, ünüme ün katacaktır.’ ’Ruh ile teni aynı görmüyordu Kanıtlamalıydım bunu ona.’ dedi Eros ’Zeus’un haramlıklarına gittiği bir gece Onun kılığına girdim -Dost var, düşman var- Ve sessizce sokuldum evlerine Mışıl mışıl uyuyordu Hera Aradım da buldum, hani Zeus’un meşhur şarap mahzenini İçtim, içtim güzelleştim Sonra Hera’nın yanına geçtim Bir dokundum, bin parçaya bölündü Hera Kıvrandı durdu kollarımda hasretim İçi de dışı da taş gibiydi Emindim, o gece Hera En güzel nefeslerini alıp verdi.’ ’Yüzünde nur topu gibi bir huzurla Uyandı, göz göze geldik Beni görünce karşısında Bir sevinç çığlık attı ki Hera -Öyle görünmek istiyordu Eros’a- Yerde yer Tanrı, gökte gök Tanrı şahittir buna Sonra yapıştı kaldı gözlerimiz birbirine Ruh ile ten aynılaşmıştı.’ Ve kımıldadı Hera, kımıldadı yer Yer altındaki kendini gözden geçirdi Kızgındı beceriksizce yaptığı işe Daha ikinci birlikteliğinde Eros’la Zeytin ağaçları tarlasında yakalanmıştı kocasına Sıktı, sıktı çıkardı suyunu toprağın Sonra baklayı çıkardı ağzından : ’Ulan bunak Zeus.’ dedi, Hera ’Erkekliğin umrumda değil, gücün olmasa Ve yüzleştiler donuk gözlerle ’Eros’ dedi Zeus, ’Afrodit’ dedi Hera Arkasını döndü Zeus, Arkasını döndü Hera İleriye doğru birkaç adım atıp durdular Tanrı ve Tanrıça olduklarını hatırladılar Sonra ikisi de adımlarını geri geri attı Yapıştı sırtları birbirine Akşam yine aynı yatağa uzandılar Arkasını döndü Zeus, arkasını döndü Hera Uyudular ’Yalanlarınızı sevsinler sizin Zeus’un kızıymışım ben, öyle mi Kargalar bile güler buna Ben aşk ve güzellik Tanrıçası Afrodit Deniz dalgalarının köpüğünden oluştum Dünyayı güzelleştirmek adına Sevgilim Adonnis ölmüştü, yalnızdım Ölümünden kırk gün, kırk gece sonra Düşündüm de olmuşunu meyvenin Yaşlı kurt Zeus’u kestirdim gözüme Bir bakışta oydum gözlerinin içini Kör ettim, Hera’ya aşk bakan yönlerini Kölem oldu çıktı Zeus.’ Sonra dedi ki Afrodit : ’Sevgilim Adonnis Genç, yakışıklı, kibar ve güler yüzlüydü Sırılsıklam aşıktım ona Toyluğundan uzun sürdü flörtümüz Daha ilk gece, ilk birlikteliğimizdi Derin bir nefes verdim nefesine -Meğer ne zayıf bir kalbi varmış- Yığıldı kaldı hayvan üstüme İşte, böyle doğdu bende Zeus aşkı.’ Tanrılar Konseyini toplantıya çağırdı : ’Ben Tanrılar Tanrı’sı Zeus Toplantıyı açıyorum.’dedi Anlattı Hera’nın marifetlerini İlk sözü Afrodit’e verdi Afrodit: ’Hera, öz ben.’ dedi Sonra Eros’ a verdi sözü Eros: ’Aşk, öz ben.’ dedi Diğer Tanrı ve Tanrıçalar da buna uydu Düşmedi Tanrıçalığı Hera’nın Sağa baktı, sola baktı Zeus : ’Solumda özün, sağımda sözün Olmadı iki gözüm, olmadı.’ Bir tur döndü etrafında delice Yetmedi, bir daha Sonra atına koştu Zeus En arka sıralarda oturuyordu Taş yerinde ağırdır, havalarında Hiç belli etmedi rengini Sessizce izledi, dinledi konuşmaları Ki şirret mi şirret bir kadın İçi başka, dışı başka Can yakan, can satan Hera Kır bir ata binmişti Ne yapacağını bilmez bir durumdaydı Deh, dedikçe şahlanıyordu Sevişiyordu adeta binicisiyle Toprağı yalarcasına dört nala Sonra tökezledi, durdu, yığıldı at Eğildi, baktı Zeus, atın gözlerine Hera’nın gözlerini gördü Bi güldü, bi güldü Hera ........... Sonra dedi ki Zeus : ’Her şey karbondur Ve yanılsamadır Böyle yarattım ben dünyayı.’ |