Bir köyün sükûnetine konuşan bu roman, yalnızlık ve iletişimsizlik üzerine dokunaklı bir demeç sunuyor. Kitap boyunca, içsel sessizliğine gömülmüş bir adamdan üç kuşak sonrası torunu Cihan’a uzanan hi...
Köyün kütüphanesindeki tozlu rafların arasında, üzerinde “ԱԱԱԱԱԱ ԱԱԱԱԱԱԱ” yani “Tanrı Korusun” yazılı yeşil bir sandık duruyordu. Yusuf, sandığın yanında nefesini tutmuştu. Leyla titreyen elleriyle paslı anahtarı kilide soktu. Kilidin açılmasıyla çıkan ses, tarih boyunca bastırılmış sırların serbest kalmasına benziyordu. Sandığın içinden çıkan sararmış harita, köyün 1915 öncesi evleri ni gösteriyordu. Haritada kırmızıyla işaretlenmiş “Vartan’ın Tarlası” dikkat çekiyordu. Cam fanusun içinde “Hrant” yazılı kuru bir gül var dı; bir dönemin, bir ailenin sessiz tanığı. Kırık ama yeniden birleşti rilmiş bir aynanın kenarında “Bütün parçalarım…” yazılıydı. Hasan, kapıdan içeri girdiğinde yüzünde gerginlik vardı. “Durun! Bunlar lanetli eşyalar,” dedi. “Dedem anlatmıştı… 1915’te bu sandığı açanların başına felaketler geldi!” Zepür, haritayı kaparak parmağıyla işaret etti: “Burası bizim tarla mız. Neden saklayalım ki?” Hasan öfkeyle itiraz etti: “Çocuk bilmez sin! Bu harita bizi böler!” Yusuf, aynayı eline alıp, “Bu ayna kırıldı ama tekrar birleştirildi. Emine bize diyor ki: Parçalarımız acı verdi ama birlikteysek güzeliz!” dedi. Sandıktan bir zarf düştü. Üzerinde “6-7 Eylül 1955, İstanbul…” yazıyordu. Zarfın içinde, Hrant’ın karısı Siranuş’un balkondan atla madan önce ona verdiği kuru gül vardı. “Bunu toprağa dik, ben filiz lenirim,” demişti. Zepür, haritadaki “Vartan’ın Tarlası”nı koparıp cebine koydu. “Bunu kimse saklayamaz,” dedi kararlılıkla. 112 Sessiz Sofra Çeyizcinin Gizli Tarihi Köyün tek çeyizci dükkanında, raflarda işlemeli peşkirler, eski sandıklar duruyordu. Rakel Teyze, gözlüğünü takıp mavi boncuğu büyütece tutuyordu. Sesindeki titreme geçmişin yükünü taşıyordu: “Bu boncuk, Maraş’ın Dikilitaş köyünden gelir. Sadece gelinlik kız lar takardı.” Yusuf merakla sordu: “Sahibi kimdi?” Rakel Teyze, büyüteci bırakıp anlatmaya başladı: “1915’te kö yümüze sığınan Siranuş adında bir kız vardı. Kemal onu samanlıkta sakladı. Ama bir gece kayboldu…” Yusuf’un zihninde canlanan o gece, genç Kemal’in Siranuş’a ner desin çiçeğini uzattığı anıydı: “Korkma, seni güneşe çıkaracağım…” Gece yarısı atlılar gelir, Siranuş camı kırıp kaçar. Sabah Kemal yerde tek bir mavi boncuk bulur. Yusuf şaşkınlıkla fısıldadı: “Dedem ölmeden önce hep ‘nerdesin kokusu’ derdi… Meğer Siranuş’un hikâyesiymiş bu.” Rakel, gözleri dolu: “O geceden sonra Kemal her ay Maraş’a gi der onu arardı. Ölene kadar.” Yusuf dükkândan çıkarken cebindeki defter düştü. Zepür defteri alıp açtı. İçinde Siranuş’un çizimi ve altına yazılmıştı: “Siranuş, ner desin kokusu seni bulsun… Kemal, ölene kadar arayan adam.” Zepür boncuğu sıkarak, “Ben bulacağım onu,” dedi.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.