Önsöz
İnsanlık tarihi, çalınan rüyaların, hırsa dönüşen hayallerin hikayesidir.
Bir rüya, sadece uyku sırasında görülen bir görüntü değildir; o, en masum haliyle bir umut, en tehlikeli haliyle ise bir plandır. Birileri bir kez o rüyayı inşa etmeye başladığında, etraflarındaki dünya bir anda yapı malzemesine dönüşür.
Bu roman, işte o inşaatın, "Kozmos Konutları" adı verilen beton ve çelikten bir anıtın altında yatan karanlığı anlatıyor. Hikayemiz, dört yıl önce bir trafik kazasıyla kapatılan bir dosyanın tekrar açılmasıyla başlıyor; ancak aslında yirmi yıllık bir dostluğun, bir ortaklığın ve amansız bir ihanetin izlerini sürüyor.
Komiser Ahmet ve Dedektif Nazlı'nın peşine düştüğü bu seri cinayetler zinciri, adaleti arayan intikamcı bir elin eseri olmaktan çok, hırsın, kıskançlığın ve mülkiyet duygusunun nasıl zehirli bir mirasa dönüştüğünün kaydıdır. Her kurban, hayallerin ne kadar kırılgan, suçun ise ne kadar kalıcı olduğunu kanıtlıyor.
Okuyucu, bu sayfalarda, kurbanların ve katilin kanında yazan ortak bir kelimenin, **"RÜYA"**nın peşinden koşarken, aklında tek bir soruyla kalacak: Uğruna hayatların söndüğü, ailelerin dağıldığı bu Rüya kime aitti? Ve bir rüya, sahibinden çalındığında, neden dört yıl sonra bile intikamını almak ister?
Unutmayın; en büyük ihanetler, en büyük umutların gölgesinde saklanır. Ve bazı kâbuslar, uyanana kadar değil, hesaplaşana kadar sürer.