Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
34. Bölüm

Ataraxia’dan Rızaya: Epikürosçu Felsefe Işığında Atatürk’ün İnsan-ı Kâmil ve Rızalık Eksenli Medeniyet Projesinin Analizi

29 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı

İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.

Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.

İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.

Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.

Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.

Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.

Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.

Özet:
Bu makale, “köpek metaforu” üzerinden şekillendirilen “Rızalık Yolu” kavramını, Antik Yunan filozofu Epiküros’un (Epikuros) haz ve erdem anlayışı çerçevesinde incelemeyi amaçlamaktadır. Epiküros’un bedensel zevklerden ziyade ruhun dinginliği (ataraxia) ve acıdan uzak olma (aponia) halini nihai iyi olarak gören etik sistemi, bireyin eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olması ve toplumsal mutabakat (rıza) arayışı ile paralellikler taşır. Makale, bu felsefi temelden hareketle, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti modelini, “insan-ı kâmil” idealini kolektif bir düzeye taşıyan ve “rızalık” ilkesini bir devlet felsefesine dönüştüren bir proje olarak yeniden okumayı önermektedir. Atatürk’ün akıl, bilim, vicdan ve emeği merkeze alan modernleşme hamlesi, Epikürosçu anlamda “ruhun ıstıraptan arınmış” bir toplum inşasının politik ve sosyolojik tezahürüdür. Bu çalışma, söz konusu projeyi psikolojik, sosyolojik, felsefi ve tarihsel boyutlarıyla eleştirel bir bakışla analiz ederek, günümüz Türkiye’si ve modern dünya için çıkarılabilecek dersleri tartışmaya açar.

Anahtar Kelimeler: Epiküros, Ataraxia, Rızalık, Atatürk Devrimleri, İnsan-ı Kâmil, Sosyal Sözleşme, Laiklik, Demokrasi, Hukuk Devleti, Ahlak Felsefesi.

Giriş: İki Zaman ve Mekân Arasında Bir Köprü
İnsanlık tarihi, iyi, mutlu ve adil bir yaşamın nasıl mümkün olacağına dair sorularla şekillenmiştir. MÖ 4. yüzyılın Atina’sında Epiküros, bu soruya, yanlış anlaşılmaya oldukça müsait bir kavram olan “haz” (hedone) üzerinden yanıt vermiştir. Onun için haz, kaba bir bedensel zevk değil, ruhun sarsıntılardan, korkulardan ve acılardan arınmış olduğu bir dinginlik hali, yani “ataraxia”dır. Bu hale ulaşmanın yolu ise, doğru bir şekilde yaşamaktan, ölçülü olmaktan, dostluktan ve kamusal hayattan doğan ıstıraplardan kaçınmaktan geçer.

Yaklaşık iki bin yıl sonra, Anadolu topraklarında, yıkılmış bir imparatorluğun enkazı üzerinde yeni bir devlet kuran Mustafa Kemal Atatürk de benzer bir insanlık durumu sorusuyla yüzleşmiştir: Savaş, yoksulluk, cehalet ve bağımlılığın ıstırap verici koşullarından kurtulmuş, “ruhu dingin” bir millet ve birey nasıl inşa edilir? Onun cevabı, metinde vurgulandığı gibi, “akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı” merkeze alan bir sistem kurmaktı.

Bu makale, bu iki görünüşte uzak düşünce dünyası arasında bir köprü kurmayı amaçlamaktadır. Epiküros’un bireysel ahlak felsefesi ile Atatürk’ün kolektif siyasi projesi, “köpek metaforu”nun merkezine yerleştirilen “sûret-sîret” ayrımı, “eylem bilinci” ve nihayetinde “rızalık” arayışı etrafında kesişir. Her ikisi de, insanı, içgüdülerinin esiri olmaktan kurtarıp, sorumluluk sahibi, özgür ve nihayetinde “huzurlu” bir varlık haline getirmeyi hedefler.

1. Bölüm: Epikürosçu Etik – Haz Değil, Dinginlik
Epiküros’un felsefesi, genellikle basit bir hazcılık (hedonizm) olarak yanlış anlaşılmıştır. Oysa onun öğretisi, daha derin ve incelikli bir arayıştır.

Nihai İyi: Ataraxia ve Aponia: Epiküros için yaşamın amacı, hazza ulaşmak ve acıdan kaçınmaktır. Ancak buradaki “haz”, anlık ve yoğun bedensel zevkler değildir. Bunlar geçici, genellikle peşinden acı getiren (aşırı yemenin hazından sonra gelen mide ağrısı gibi) ve insanı tatminsizliğe sürükleyen şeylerdir. Asıl hedeflenen, bedensel acının yokluğu (aponia) ve ruhun her türlü korku, kaygı ve huzursuzluktan uzak, sarsılmaz bir dinginlik hali (ataraxia) içinde olmasıdır.

Hazzın Diyalektiği: Doğal ve Gerekli Olanlar: Epiküros hazları sınıflandırır. “Doğal ve gerekli” olanlar (yemek, barınma, güvende olma) kolayca tatmin edilir ve gerçek dinginliğe giden yolu açar. “Doğal ama gerekli olmayan”lar (lüks yemekler, şatafatlı evler) ve “ne doğal ne de gerekli” olanlar (şan, şöhret, iktidar hırsı) ise insanı sürekli bir tatmin arayışına, dolayısıyla ıstıraba sürükler. Metaforumuzdaki köpek, “doğal ve gerekli” olan açlık içgüdüsünü gidermektedir, ancak bunu bir “başkasının mülkü” üzerinden yaparak, farkında olmadan toplumsal bir ıstırap (tavuk sahibinin zararı) zinciri başlatır.

Erdem ve Bilgelik: Ataraxia’ya giden yol, erdemden (arete) ve bilgelikten (phronesis) geçer. Bilge kişi, hangi arzuların peşinden gidileceğini, hangilerinden kaçınılacağını hesaplayabilendir. Bu, metindeki “yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varma” halinin Epikürosçu karşılığıdır. Cahil kişi, içgüdülerinin kölesiyken; bilge kişi, eylemlerini akılla yönetir ve sonuçlarını öngörür.

Adalet ve Dostluk: Epiküros, toplumdan elini eteğini çekmeyi öğütlese de, onun felsefesi tamamen bireyci değildir. “Başkalarına zarar vermemek” temelinde işleyen bir “adalet” (dike) anlayışı vardır. Zarar vermek, karşılık alma, cezalandırılma korkusu yaratarak ruhun dinginliğini bozar. Aynı şekilde, gerçek dostluklar, en büyük haz kaynaklarından ve dinginlik unsurlarından biridir. İşte bu noktada, “rızalık” kavramı belirir: Birine verdiğimiz zararı telafi etmek, yalnızca onunla aramızdaki dengeyi değil, aynı zamanda kendi iç huzurumuzu (korku ve suçluluk duygusundan arınmayı) da sağlar.

2. Bölüm: Metaforun Anatomisi: Sûret, Sîret ve Rıza Arayışı
Verilen metafor, Epikürosçu çerçeveyi mükemmel bir şekilde somutlaştırır.

Köpek ve İçgüdüsel Yaşam: Köpek, Epiküros’un “doğal ve gerekli” olan açlık içgüdüsünün esiri olan, eyleminin sonuçlarını (tavuk sahibinin acısını, toplumsal düzenin ihlalini) öngöremeyen ve dolayısıyla “cahil” konumundaki varlıktır. Onun eylemi, kısa vadeli bir haz (doyma) sağlasa da, uzun vadede potansiyel bir acı (sopa yeme riski) barındırır. Ruhu dingin değildir; içgüdülerinin oyuncağıdır.

Sûrette İnsan, Sîrette Hayvan: “Sûret” (biçim, görünüş) ve “sîret” (öz, karakter) ayrımı çarpıcıdır. İnsan suretinde olup da eylemlerinin ahlaki boyutundan habersiz olan kişi, Epiküros’un “cahil” dediği, hazların ve acıların doğasını anlayamayan kişidir. Bu kişi, lüks peşinde koşarak, iktidar hırsıyla yanıp tutuşarak veya başkalarına zarar vererek aslında kendi ruhunun dinginliğini hiçe saymaktadır. Metaforik olarak, “köpek” düzeyindedir.

Bilinç ve Sorumluluk: İnsan Olmanın Eşiği: İnsan olma yolculuğu, Epikürosçu anlamda “bilgeliğe” ilk adımdır: Eyleminin sonuçlarının farkına varma. Bu, aklın ve vicdanın devreye girmesidir. Kişi artık sadece “Acıktım mı?” sorusunu değil, “Bu eylemim kime, nasıl bir acı verecek? Bu acı, bana ileride daha büyük bir acı (pişmanlık, dışlanma, ceza) olarak döner mi?” sorusunu sormaya başlar. Bu, sîrette insan olma halidir.

Telafi ve Rıza: İnsan-ı Kâmil ve Ataraxia: Metaforun zirvesi, hatanın telafisi ve rızanın alınmasıdır. Epiküros için, verilen bir zarar, failin ruhunda bir “acı” kaynağıdır; bu, suçluluk duygusu veya cezalandırılma korkusu şeklinde tezahür eder. Bu acıyı dindirmenin, ruhu yeniden dinginliğe kavuşturmanın tek yolu, zararı telafi etmek ve mağdurun “rızasını” almaktır. Bu eylem, kişiyi “insan-ı kâmil” mertebesine yükseltir çünkü artık sadece kendi içgüdülerini değil, evrendeki diğer “ben”lerin varlığını ve acılarını da hesaba katan, sorumluluk sahibi bir bilgeye dönüşmüştür. Buradaki “rıza”, sadece mağdurun affetmesi değil, failin kendi iç huzuruna (ataraxia) kavuşmasının da sosyal onayıdır.

3. Bölüm: Kolektif Ataraxia Projesi: Atatürk’ün Rızalık Eksenli Devleti
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, bu bireysel erdem ve rıza arayışını, kolektif bir düzeye, bir devlet felsefesine taşıma çabası olarak okunabilir. Osmanlı’nın son dönemi, toplumsal anlamda bir “ataraxia”nın çok uzağında, savaş, yoksulluk, bağımlılık ve cehaletin acılarıyla dolu bir dönemdi.

Toplumsal “Acı”nın Teşhisi ve “Hazzın” Yeniden Tanımlanması: Atatürk, toplumun yaşadığı bu kolektif acıyı doğru bir şekilde teşhis etti. Ona göre bu acıların kaynağı, akıl ve bilimden uzaklaşma, bağımlılık, çağın gerisinde kalmış kurumlar ve bireyin özgür iradesinin önündeki engellerdi. Epiküros’un “doğal ve gerekli olmayan hazlar” benzetmesiyle, toplumu uyuşturan ve ilerlemesini engelleyen dogmatik, bağnaz anlayışlar bir nevi “yanlış haz” kaynağıydı. Atatürk, nihai iyiyi, toplumsal bir “ruh dinginliği” ve “ilerleme hazzı” olarak yeniden tanımladı.

Akıl ve Bilim: Kolektif Bilgeliğin Aracı: Tıpkı Epiküros’un bireyi, haz ve acıyı doğru hesaplaması için aklı kullanmaya çağırması gibi, Atatürk de toplumu yönetmenin ve ilerletmenin tek yolunun akıl ve bilim olduğunu ilan etti. Laiklik ilkesi, devleti ve toplumsal yaşamı, dogmaların ve “cahilce” korkuların (Epiküros’un tanrı ve ölüm korkusuna benzer) yarattığı ıstıraptan kurtararak, rasyonel bir temele oturtmayı amaçlıyordu. Bu, kolektif bir “bilgelik” (phronesis) hamlesiydi.

Hukuk Devleti: Kolektif Adalet ve Rıza Zemini: Metaforumuzdaki “tavukların parasını ödeme” eylemi, mikro düzeyde bir adalet ve telafi mekanizmasıdır. Atatürk’ün hukuk devleti anlayışı, bu mekanizmayı makro düzeye taşır. Her bireyin, hakkının çiğnendiğinde bağımsız bir yargıya başvurabilmesi, hukukun üstünlüğü ilkesi, toplumsal hayatta “rıza”nın değil, “güç”ün değil, “hak”ın geçerli olmasını sağlamaya yönelikti. Bu sistem, “kümesi yağmalayan köpeğin” değil, “hakkını arayan tavuk sahibinin” ve “telafide bulunan bilge kişinin” lehine işleyen bir sistemdi.

Demokrasi ve Cumhuriyet: Siyasi Rızanın Kurumsallaşması: “Kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler” yetiştirmek hedefi, Epiküros’un özgür birey idealine denk düşer. Demokrasi, bu özgür bireylerin kolektif iradelerini oluşturdukları ve yönetime rızalarını ilettikleri bir mekanizmadır. Seçimler, parlamento, siyasi katılım, toplumsal sözleşmenin sürekli yenilendiği ve “rıza”nın kurumsal olarak ifade edildiği araçlardır. Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü, egemenliğin meşruiyet kaynağının ilahi bir güçte veya bir hanedanda değil, milletin kolektif rızasında olduğunu ilan eder.

Sosyal Devlet: Kolektif Telafi ve Dayanışma Mekanizması: “Mazlumun zararını tazmin etmek” bireysel erdemdir. Sosyal devlet ise, bu erdemi kurumsal bir kimliğe büründürür. Toplumdaki ekonomik ve sosyal eşitsizliklerden doğan “acıları” telafi etmek, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik ağıyla vatandaşlarını “dış şoklara” karşı korumak, sosyal devletin görevidir. Bu, toplumsal dinginliği (barışı) sağlamanın en önemli yollarından biridir.

4. Bölüm: Eleştirel Bir Sentez: Projenin Psikolojik, Sosyolojik ve Felsefi Açmazları
Hiçbir proje kusursuz değildir. Atatürk’ün bu “kolektif ataraxia” projesi de tarihsel süreçte çeşitli sınamalardan geçmiş ve eleştirilere maruz kalmıştır.

Psikolojik Boyut: “İnsan-ı Kâmil” Ideali ve Gerçeklik: Proje, oldukça yüksek bir insan tipolojisi (“kendi derdinin dermanını içinde taşıyan”, “kusurunu arayan” birey) varsayar. Oysa insan psikolojisi komplekstir; korkular, önyargılar, tembellik ve bencillik güdüleri, bu ideale ulaşmayı zorlaştırabilir. “Cahillerin daima kendini aklaması” evrensel bir eğilimdir. Top-down (yukarıdan aşağıya) bir modernleşmenin, bu psikolojik direnci kırmadaki sınırları tartışma konusudur.

Sosyolojik Boyut: Geleneğin Sancıları: Epiküros’un bireyi toplumdan bir ölçüde soyutlamasına karşılık, Atatürk’ün projesi doğrudan toplumsal dokuyu dönüştürmeyi hedefliyordu. Köklü dini ve geleneksel yapılar, bu hızlı dönüşüme direnç gösterdi. “Rıza”nın sağlanması, sadece yasalarla değil, sosyo-kültürel bir dönüşümle mümkündü. Bu dönüşümün hızı ve doğası, toplumun bazı kesimlerinde bir “kopuş” ve “yabancılaşma” hissi yarattı. Bu da, kolektif dinginlik yerine, yeni bir tür toplumsal gerilim kaynağı oldu.

Felsefi Boyut: “Tek Tip” İnsan ve Çoğulculuk Riski: Epiküros’un felsefesi kişiseldir; her birey kendi dinginliğinin yolunu kendi aklıyla çizer. Atatürk’ün projesi ise, modern, laik, aklıselim bir insan modelini merkeze aldı. Bu, kaçınılmaz olarak, “doğru yaşam”ın ne olduğuna dair tek bir tanım getiriyordu. Bu durum, çoğulcu bir toplumda farklı yaşam tarzlarının, değerlerin ve “hazz” tanımlarının varlığıyla nasıl bağdaştırılacaktı? Proje, bu çoğulculuğu içerebilecek esneklikte miydi? Bu, liberal eleştirilerin odağındaki bir sorundur.

Sonuç: Tamamlanmamış Bir Proje ve Günümüz İçin İpuçları
Epiküros’un arayışı kişisel, Atatürk’ünki ise kolektifti, ancak her ikisinin de nihai hedefi, insanı ıstıraptan kurtarmak ve onu özgür, sorumlu ve nihayetinde “huzurlu” bir varlık haline getirmekti. Atatürk’ün kurduğu sistem, “köpek metaforu”ndaki basit içgüdüsel yaşamdan, eylemlerinin bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi eden ve nihayetinde diğerleriyle “rıza” temelinde bir arada yaşayabilen “insan-ı kâmil” idealini bir ulus-devlet ölçeğine taşıma cesaretini gösteren tarihi bir projeydi.

Bu proje, yukarıda değinilen psikolojik, sosyolojik ve felsefi açmazlar nedeniyle “tamamlanmamış” bir proje olarak görülebilir. Ancak bu, onun değerini ve vizyonerliğini azaltmaz. Günümüzün kutuplaşmış, öfke ve kaygı yüklü dünyasında, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bir “rızalık” ve “dinginlik” arayışı her zamankinden daha önemli hale gelmiştir.

Atatürk’ün projesi bize şu ipuçlarını sunar: Gerçek huzur (ataraxia), başkalarının hukukunu çiğneyerek veya onları yok sayarak değil, onların varlığını, haklarını ve rızalarını tanıyarak mümkündür. Modern bir toplum, ancak akıl, bilim, hukuk ve adalet temelinde inşa edilebilir. Ve nihayet, “kümes”in dar kalıplarını kırmak, yani dogmalardan, önyargılardan ve içgüdülerin esaretinden kurtulmak, hem bireyin hem de toplumun özgürleşme yoludur. Bu zorlu yolculuk, önce kişinin kendi “sîret”ini yoklamasıyla, sonra da verdiği zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal barışı inşa etme sorumluluğunu almasıyla başlar. İnsan olmanın ve kemale ermenin anlamı, işte bu sorumlulukta gizlidir.

KAYNAKÇA

Epiküros. (1991). Epikuros: Letter to Menoeceus. (B. İnwood & L. P. Gerson, Trans.). in The Hellenistic Philosophers: Volume 1, Translations of the Principal Sources with Philosophical Commentary. Cambridge University Press. (Epiküros'un temel felsefesini anlamak için birincil kaynak).

Long, A. A., & Sedley, D. N. (1987). The Hellenistic Philosophers: Volume 1, Translations and Commentary. Cambridge University Press. (Epikürosçuluk ve diğer Helenistik felsefeler üzerine standart bir akademik kaynak).

Nussbaum, M. C. (1994). The Therapy of Desire: Theory and Practice in Hellenistic Ethics. Princeton University Press. (Epikürosçuluğun etik bir terapi olarak yorumlanması üzerine derinlemesine bir çalışma).

Atatürk, M. K. (1927). Nutuk. Türk Tarih Kurumu Basımevi. (Atatürk'ün vizyonunu ve projesini anlamak için temel birincil kaynak).

Zürcher, E. J. (2004). Turkey: A Modern History (3rd ed.). I.B. Tauris. (Türkiye'nin modernleşme sürecine dair eleştirel ve tarihsel bir perspektif).

Mardin, Ş. (2006). Türk Modernleşmesi: Makaleler 4. İletişim Yayınları. (Türk modernleşmesinin sosyolojik dinamiklerini anlamak için önemli bir yerli kaynak).

Keyman, E. F., & İçduygu, A. (2003). Globalization, Citizenship, and Identity: Turkey in a Postnational World. in Turkey: Globalization and Social Change. (E. F. Keyman & A. İçduygu, Eds.). Brill. (Türkiye'de vatandaşlık, kimlik ve modernleşme üzerine güncel analizler).

Göle, N. (1997). The Forbidden Modern: Civilization and Veiling. University of Michigan Press. (Türk modernleşme projesinin toplumsal ve kültürel çatışmaları üzerine önemli bir çalışma).

Sen, A. (2009). The Idea of Justice. Harvard University Press. (Adalet, hakkaniyet ve rıza kavramlarını modern bir çerçevede ele alan, Atatürk'ün hukuk devleti anlayışını analiz etmek için faydalı bir kaynak).
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL