Adıyaman... Kartalların ve Kommagene Krallarının kadim toprakları.
Karakuş Tümülüsü, binlerce yıldır Fırat’ın kenarında, Kommagene Krallığı’nın kayıp bir sırrını, efsanevi Kraliyet Mührü’nü saklıyord...
Karakuş Tümülüsü Soygunu Bölüm 3: Antikacı Ahmet'in Gölgesi Adıyaman'ın kalbindeki Tarihi Çarşı, gündüzleri turistlerin ve esnafın sesiyle canlıyken, Antikacı Ahmet'in dükkânı, diğerleri arasında seçkin ve sessiz bir havaya sahipti. Dükkânın adı: Beyazıt Antik. Vitrin camları kirli değil, kasıtlı olarak puslu tutulmuş gibiydi; içerideki objeler, gizemli bir yarı aydınlıkta sergileniyordu. Antikacı Ahmet, ellili yaşlarında, her zaman pahalı ve kusursuz dikilmiş takım elbiseler giyen, gümüş saçlı bir adamdı. Konuşması yumuşak ve kibardı, ancak gözleri hiçbir zaman gülmezdi; sürekli olarak pazarlığı yapılan bir eserin değerini hesaplıyor gibiydi. Şehirde herkes onu, tarihi eserlere olan derin saygısıyla tanır, ancak yeraltı sanat piyasasında onun parmağı olmadan büyük bir eserin yurtdışına çıkmayacağı fısıldanırdı. Komiser Davut ve Arkeolog Nurten, ertesi sabah dükkânın önüne geldiler. Nurten, bu tür yasadışı işlerin temiz ve parlak bir vitrinin arkasında ne kadar kusursuz saklanabildiğini görerek tiksindi. "Görünüşe aldanmayın, Komiserim," dedi Nurten fısıltıyla. "Bu tür yerler, tarihi kan emicilerin yuvasıdır. Kanun önünde meşru, ama içerideki her parça kirli bir hikâye taşır." Davut başını salladı. "Biliyorum. Ama elimizde sadece Şeref'in ifadesi var. Yasal bir baskın için yeterli değil. Diplomaside siz önde olun, Nurten Hanım. Ben gölgelerde kalacağım." Dükkâna girdiklerinde, içerideki ağır, eski ahşap ve cila kokusu onları karşıladı. Ahmet, hemen köşede, kadife bir koltukta oturuyordu. Bir sigara tutuyordu ve elindeki büyüteçle küçük bir Osmanlı sikkesini inceliyordu. Ahmet, nazikçe ayağa kalktı. "Komiser Davut. Sizi burada görmek ne büyük bir onur. Yanınızdaki hanımefendi de Arkeolog Nurten Hanım olmalı. Şehrimizin en değerli hazinelerini koruyan iki önemli şahsiyet bir arada." Nurten, sahte kibarlığa aldırmadan doğrudan konuya girdi: "Bildiğiniz gibi, Karakuş Tümülüsü'nde yasadışı bir kazı girişimi oldu. Bu konuda size danışmaya geldik, Ahmet Bey. Bizimle paylaştığınız herhangi bir bilgi, hem sizin hem de şehrinizin itibarını koruyacaktır." Ahmet, gülümseyerek sigarasını küllüğe bastırdı. "Elbette, Nurten Hanım. Ben de bu üzücü haberi duydum. Çok yazık. O anıt, bizim gururumuz. Ancak ben, yasal ticaretin dışına asla çıkmam. O tür insanlar benim kapımdan içeri adım atamaz." Davut araya girdi, sesi soğuk ve netti. "Defineci Şeref'i tanıyor musunuz, Ahmet Bey?" Ahmet bir an duraksadı, ancak hemen toparlandı. "Şeref... Ah, evet. Ara sıra hurda metal ya da eski ev eşyaları getiren bir serseriydi. Sanırım bu tür işlere bulaşmış. Çok üzücü. Onu derhal polise teslim etmeliydiniz, Komiserim." Davut, Ahmet'in yalan söylediğini biliyordu ama bunu kanıtlayamıyordu. Gözleriyle etrafı taradı. Duvarlarda Pers halıları, cam vitrinlerde Roma dönemine ait vazolar vardı. Her şey yasal görünüyordu. Ancak Nurten'in dikkatini, dükkânın arka tarafındaki, kadife perdeyle ayrılmış özel bir odaya giden kapının hemen yanındaki küçük bir çalışma masası çekti. Masanın üzerinde birkaç harita rulosu ve... bir alçı kalıp vardı. Nurten, masaya doğru bir adım attı ve alçı kalıbı incelemeye başladı. Bu, bir anıtsal sütunun tabanının, yani bir kaidesinin tam kopyasıydı. Daha da önemlisi, kalıbın kenarında, milimetrik hassasiyetle işaretlenmiş bir 'X' işareti vardı. Bu 'X', Karakuş Tümülüsü’nde, Nurten'in sabah incelediği kazı alanına karşılık geliyordu. "Ahmet Bey," dedi Nurten, sesi titriyordu. "Bu kalıp... neyin kopyası?" Ahmet'in yüzündeki maske ilk kez çatladı. Hafifçe öksürdü. "Önemsiz bir şey, Nurten Hanım. Eski bir restorasyon işinden kalan bir model." "Önemsiz mi?" diye çıkıştı Nurten. "Bu, Karakuş'taki batı sütunlarından birinin kaidesinin birebir kopyası. Ve üzerindeki bu işaret, definecilerin kazı yaptığı noktayı gösteriyor. Siz, bu 'restorasyon' işini Şeref'e mi verdiniz?" Davut, Nurten'in bu ani ve kesin çıkışıyla hemen masaya yöneldi. Elini hafifçe kalıbın üzerine koydu. "Gözaltına alınma emri olmadan bu dükkânda bir şey bulamayacağımı sanıyordum, Ahmet Bey. Ama yanılmışım. Şeref'e bu bilgiyi siz verdiniz. Ona, 'ön keşif' yaptırdınız." Ahmet, yenilgiyi kabul eder gibi derin bir nefes aldı. "Pekâlâ! Evet! Şeref, benim bir uşağımdı. Ona, o eski efsaneyi kontrol etmesi için para verdim. Niçin yalan söyleyeyim ki? Her antikacı gibi ben de nadir eserlerin peşindeyim. Ama, Mühür'ü ben almadım! Ben sadece piyonum!" Ahmet, sesini alçaltarak onlara doğru eğildi. "Ben size bir isim veririm. Şeref, bir süre önce buraya geldi ve Tümülüs planlarını isteyen birinden bahsetti. Bu kişi, Avrupa'dan geliyor, çok zengin ve çok güçlü. Onun adı... bana yalnızca 'Kartal' olarak söylendi. O, Mührü almak için en uygun anı, yani Nurten Hanım'ın bahsettiği o 'Güneşin Doğuşu' anını bekliyor." Davut, gözlerini kısıyordu. Antikacı Ahmet, her ne kadar suça bulaşmış olsa da, verdiği bilgiler değerliydi. "Kartal," diye mırıldandı Davut. "Büyük patron." Nurten, hâlâ masadaki kalıbın başındaydı, aklı antik kitabenin şifresindeydi: "Kartalın Pençesi, Güneşin Doğuşunu İşaret Eder." Ahmet'in bahsettiği "Kartal" lakaplı kişi, efsaneyi ve şifreyi biliyordu. "Komiserim," dedi Nurten, Davut'a dönerek. "Ahmet'i tutuklayalım ama asıl enerjiyi şifreyi çözmeye harcayalım. O 'Kartal', bizden önce davranıp Mührün yerini bulursa, Tümülüs'ün bütünlüğünü tehlikeye atacaktır. Bizim Karakuş'a geri dönüp, bu şifrenin arkeolojik karşılığını bulmamız lazım." Davut, Antikacı Ahmet'e döndü. "Ahmet Bey, şimdilik gidiyoruz. Ama bilin ki, hakkınızdaki soruşturma devam edecek. O 'Kartal' denen kişiyle ilgili daha fazla bilgi edindiğinizde, derhal bana ulaşacaksınız. Aksi takdirde, Şeref'in yanında çok yer var." Davut ve Nurten, dükkândan ayrıldılar. Dışarıdaki güneşli havaya çıktıklarında, Nurten ilk kez umutlu ama gergin hissediyordu. Aradıkları kişi sadece bir hırsız değil, Kommagene Krallığı'nın sembolizmini çözebilecek kadar bilgili biriydi. "Güneşin Doğuşu," dedi Nurten, gökyüzüne bakarak. "Şimdi tek yapmamız gereken, Kartal heykellerini incelemek ve bu anın tam olarak ne zaman gerçekleşeceğini hesaplamak."
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.