İstanbul’un gri sabahlarından birinde, yağmurun altında birbirini bulan iki yalnız ruhun hikayesi.
Kelimelerin suskun kaldığı yerde gözler konuşur, kahve fincanları sıcak bir başlangıca eşlik eder.
...
Kafe hâlâ aynı sessizliğini koruyordu. Yağmur, artık sadece arada sırada cama çarpan cılız damlalarla kendini hatırlatıyordu. Gökyüzü, şehirle birlikte griye bürünmüş; yorgun ve uykusuzdu. Sanki zaman da bu köşeye sığınmış, dışarıdaki dünyayı unutmuştu.
Eylül, fincanın kulpunu tutarken Mert’in az önceki gülüşünü düşündü. Gülüşünde bir şey vardı… alışılmadık bir huzursuzluk. Tanıyamadığı ama unuttuğunu sandığı bir duygunun yankısı gibi. Bu adam, bir yabancı olamayacak kadar tanıdık; ama bir dost olamayacak kadar yabancıydı.
Mert kahvesinden bir yudum aldı. Gözleri sayfalarda gezinmiyordu artık, bir boşluğa dalmıştı. Eylül onun bakışlarını izlerken, gözlerinin ardında uyanık bir karanlık sezdi. Sanki yıllardır süren bir fırtına orada, hiç durmamış gibi esiyordu. “Kitabın en sevdiğim cümlesi şu,” dedi Mert bir anda, sesi yumuşak ama uzaktan gelen bir uğultu gibiydi. Sayfayı çevirdi, parmağıyla bir satıra dokundu. Eylül eğildi, gözleri kelimelere takıldı: “Bazı insanlar, göğsünde taşıdığı fırtınaları sadece sessizce yaşar.” Bir anlık sessizlik. Eylül cümlenin içinde bir şeyin kırıldığını hissetti. Sanki o kelimeler, kendi içindeki bir boşluğa yankılanmıştı.
“Senin içinde de bir fırtına mı var?” diye sordu sessizce. Mert cevap vermedi. Camdan sızan son damla aşağı süzüldüğünde gözlerini kapattı. Sonra yavaşça başını salladı. “Bazı fırtınalar vardır, Eylül,” dedi. Sesi, camın buğusunda kaybolan bir iz gibiydi. “Sustuğunu sanırsın, ama sadece derine gömülmüştür. Ben çocukken başladı. O günden beri bir daha hiç tam anlamıyla sessiz olmadı.” Eylül bir şey söylemedi. Acıma hissi yoktu içinde. Ama merak vardı. Yoğun, yakıcı bir merak. Bu adamın ardında neyin saklı olduğunu bilmek istiyordu. Tam o anda, Mert’in telefonu titredi. Ekranda yalnızca bir harf belirdi: “K” Gözleri kısa bir anlığına dondu. Parmakları ekranın üzerinde bekledi, sonra birden kararlılıkla telefonu ters çevirdi.
Eylül bunu fark etti ama bir şey demedi. Yine de o küçük andaki ağırlık havaya sinmişti. Mert’in omuzlarına oturmuştu bile.
Kafenin kapısı açıldı. İçeri giren adam, gri bir takım elbise giymişti. Yüzü donuktu. Adımlarında ses yoktu. Sadece gözleri konuşuyordu; dikkatli, ölçülü, hesaplı bakışlarla çevreyi taradı. Mert onu görür görmez hafifçe dikleşti. Bir şey olmuştu; küçük, neredeyse görünmez bir alarm çalmıştı içinde. Ama bu alarm sessizdi. Tehlike gibi. Adam hiçbir şey söylemeden köşedeki bir masaya geçti. Oturdu. Sessizliği bile rahatsız ediciydi. Eylül hafifçe eğildi, sesi bir nefes kadar yumuşaktı: “Bu adam kim?” Mert’in yüzüne tanıdık bir tebessüm yerleşti. Ama bu kez, gözleri onunla birlikte gülmüyordu. “Tanımaman daha iyi olur.” Cümle, odanın içine yayıldı. Sanki biri o an tüm sıcaklığı çekip almıştı. Eylül’ün fincanı hâlâ elindeydi ama artık bir şey içmek istemiyordu. Sıcaklık gitmişti. Yerini, tanımsız bir sis almıştı.
Ne yapıyorum ben? Bu adam... Bir yabancı değil mi? Ama neden onun yanında, kendi yalnızlığımı bu kadar net duyuyorum? Neden içimde, onu anlamak için tarifsiz bir istek var? Ve neden gözlerinde sakladığı şey... beni korkutmaktan çok içine çekiyor?
Camdan dışarı baktı. Yağmur dinmişti, ama gökyüzü hâlâ ağlıyordu sanki. Ve kafedeki bu küçük köşede, iki yabancı hâlâ susarak birbirine yaklaşıyordu. Konuşmadan. Dokunmadan. Sadece bakarak, sadece hissederek.
Ve belki de en tehlikeli hikâyeler, kelimelerle değil, sessizlikle başlardı.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.