Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için, dünyadakiler birbirini kırıp geçiriyorlar. imam gazali
FİLOZOF KIRMIZISI
Filozof Kırmızısı, sıradan bir kadınken, hastalıklarla mücadele eden, ameliyatlar geçiren sonrasında engelli kalan, bu sırada eğitim yolculuğuna devam eden, aynı zamanda annelik yapmaya çalışan ve hay...
9. Bölüm

KISIM 2.3 İlk ışık; Sosyolojinin Hayatıma Girişi

5 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Psikiyatri doktoruyla yaşadığım o kırıcı karşılaşmadan sonra hayatım bir süre ağır ağır ilerledi. Ne tam iyiydim, ne tam hastaydım; bedenimle ruhum arasında asılı kalmış gibiydim.
Felç atakları zaman zaman yokluyor, yürüyemesem de evin duvarlarının içinde yaşamayı öğreniyordum. En önemlisi, zihnim hâlâ çalışıyordu ve aralıksız düşünüyordum. Bana iyi gelen her ne varsa yapmak istiyordum.
Düşünmekte, sorgulamakta ve anlam aramaktaydım.
“Ömür boyu böyle mi kalacaktım?
Ben hiç yürüyemeyecek miydim?
Evlatlarım beni hiç yürürken göremeyecek miydi?
Onlara annelik yapamayacak mıydım?”
Kafamda endişe dolu sorular dolaşıyorken, aslında sorgulayan biri olduğumu fark ettim.
Birileriyle konuşmak yerine beynime hükmetmeyi öğrenebilmek, evlatlarıma karşı donanımlı bir anne olabilmek ve (eski) eşime kriz yönetiminde destek verebilen bir yol arkadaşı olabilmek adına sürekli psikoloji ve kişisel gelişim kitapları okumak istiyordum ve okuyordum.

Aslında bu yolculuk çok daha eskide başlamıştı. 1995 yılında, henüz lisede bir öğrenciyken, kimya öğretmenimin tavsiye ettiği psikoloji kitaplarıyla tanışmıştım. Doğan CÜCELOĞLU’nun satırlarıyla ilk kez kendi içime bakmıştım. O günden sonra insan zihnine, davranışına, kişiliğine dair bir merak hep içimde yaşamıştı. Fakat hayatın akışı beni bambaşka yerlere sürüklemiş, o merak yıllarca zihnimin bir köşesinde sessizce beklemişti.
Ta ki 2014 yılına kadar. Hastalık evrem devam ediyordu. Bedenim iyileşmiyor, felç tam olarak çözülmüyordu; fakat bazı günler biraz daha toparlıyor, bazen adım atabiliyor, bazense birkaç adım bile atamıyordum belki ama en azından düşünmeye devam edebiliyordum.
İşte o günlerde, uzun süre sonra ilk kez bir karar verdim:
Sosyoloji okumalıydım.
Bu karar, karanlığın içindeki ilk ışıktı. Bedenim güçsüzdü ama zihnim hâlâ ayaktaydı ve ben zihnimin ve yüreğimin yürüdüğü yerden yürümek istiyordum.

İkinci Üniversite olarak Açık ve Uzaktan eğitime başvurarak Sosyoloji eğitimi almaya başladım. Uzaktan eğitim sayesinde bazen hastanede, bazende evde dersleri yataktan takip edebiliyordum. Ağrılar kimi zaman gözümü karartsa da kitaplarımı açıyor, sayfaların arasında kendime bir yol arıyordum. Toplumsal yapılar, insan ilişkileri, davranış örüntüleri, kültür, kimlik, değişim, psikoloji. Her kavram, içimde yeni bir pencere açıyordu. Karanlığın tam ortasında zihnim aydınlanmaya başladı. İşin güzel tarafı ben bu süreçte yalnız değildim. Çocuklarım küçüktü; ben çoğu zaman yerimden kalkamazken onların bakımı eşim, annem, babam ve akrabalar tarafından omuz omuza üstlenildi. Ben ise hem bir annenin yüreğiyle suçluluk hissediyor, hem de bir öğrencinin heyecanıyla iyileşme arzusunu taşıyordum.

Sosyoloji, benim için sadece bir bölüm değildi. Hayata, kendime, eşime, çocuklarıma ve sevdiklerime bir tutunma dalıydı. Bir nefes alanıydı. Bedenim yürüyemediğinde bile, zihnimi yürütüp hayatta tuttu beni.
Ve ben ilk kez o yıl anladım; İnsan bazen bedenle değil, zihinle hayatta kalır.
Sosyoloji, beni yeniden hayata bağlayan ilk adımdı. Bazen insanı hayatta tutan şey bedeninin gücü değildir; çünkü beden yorulur, çöker, itaat etmeyi unutur. Oysaki zihin öyle mi? Zihin, en karanlık anda bile küçücük bir kıvılcım yakar. İnsanı hayata bağlayan o kıvılcım, kimi zaman bir soru, kimi zaman bir merak, kimi zaman da bir anlam arayışıdır.

Benim için bu kıvılcım sosyolojiydi. Bedenim yürümeyi unutmuşken, zihnim kitapların arasında yürümeye devam etti. Acılar beni yatağa bağlarken, düşünmek beni hayata bağladı. Sonunda anladım ki insan bazen bedeniyle değil, zihninin kurduğu köprülerle yaşar. Sosyoloji, karanlığımın ortasında bana yeniden nefes veren, beni kendime ve hayata bağlayan ilk adımdı.


Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL