AP AZİZ DEDE
( Yedioluk'tan Doğan Işık )
Roman
Hüseyin TURHAL
Anadolu coğrafyası, yüzyıllardır sadece toprak değil, aynı zamanda inançların, sırların ve erenlerin nefesini de taşır. Bu topraklarda yetişen her bilge, her Dede, birer manevi ışıktır. Adıyaman’ın yü...
Aziz Dede’nin hayatı, zahiri olarak tevazu, gurbet ve kalbi temiz tutma üzerine kuruluydu. O, parayı ve övünmeyi sevmeyen bir zattı. Ancak, Kıbrıs’ta tanka öncülük etmesi ve Kore’de ulu erenlerle birlikte görünmez orduya katılması gibi menkıbeler, onun pasif bir dervişten çok, gerektiğinde canı pahasına Hakk'ın ve milletin yanında duran bir Savaşçı Ruh taşıdığını gösteriyordu. Bu menkıbelerin ardındaki derin manevi anlam şuydu: Aziz Dede, “insanı sevmek” düsturunu sadece bireysel ilişkilerde değil, vatan denilen kolektif canın korunmasında da uyguluyordu. Savaş Kerametlerinin Anlamı Haksızlığa Karşı Duruş: Dede'nin bu savaşlara katılımı, zalime karşı mazlumun yanında olma ilkesinin bir tezahürüydü. Kıbrıs’ta soydaşların zulüm görmesi, Kore’de ise Türkiye'nin uluslararası hukuka dayalı görevini yerine getirmesi, Aziz Dede’nin manevi himmetini harekete geçirmişti. O, tıpkı İmam Ali gibi, gücünü haksızlığa karşı kullanmayı, Ağuçan soyunun temel vazifesi görüyordu. Mekânın ve Zamanın Aşılması: Aziz Dede, Yedioluk Köyü'ndeki çilehanesinde curasını çalarken, binlerce kilometre ötedeki savaş meydanlarında görünebiliyordu. Bu, onun zahiri bedenin sınırlarını aşarak, batıni gücüyle her yere erişebildiğini gösteriyordu. Bu keramet, inananlar için, Dede'nin vefatından sonra dahi himmetinin her daim yanlarında olacağının garantisiydi. Birlik ve Beraberlik Sembolü: Kore Savaşı’nda Kureyş Dede, Munzur Baba ve Kara Düzgün Baba ile birlikte anılması, Anadolu'nun bütün manevi ocaklarının, vatan söz konusu olduğunda Türk, Kürt, Alevi, Sünni ayrımı yapmaksızın tek bir ruhla birleştiğini simgeliyordu. Bu dört ulu eren, cephede görünerek, askerlere "Yalnız değilsiniz, bütün Anadolu sizinle" mesajını iletiyordu. Tevazu ve Görev: Bu menkıbeler, Dede'nin karakteriyle tam bir uyum içindeydi. O, bu büyük kerametleri gerçekleştirdikten sonra dahi, asla övünmedi, kimseye anlatmadı. O, sadece görevini yapmıştı. Bu da onun nefsini terk etme ve iyilik yapma düsturunun ne kadar köklü olduğunu gösteriyordu. Aziz Dede, sazında barışın ezgilerini çalarken, ruhuyla savaşın en kritik anlarına müdahale ediyordu. O, sıradan bir köy dedesi değil, manevi bir savaşçı, milletinin zor zamanlarında yanında duran bir himmet kapısıydı. Bu ruh, Yedioluk'taki betonarme türbenin dört duvarına sığmayacak kadar büyüktü.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.