güftesi yaðmurla ýslanmýþ ince bir sestir hüzün çocuk
ben seni uzun mavi kirpiklerinden öpüyorum
kanayan yarama üþüyen bir akþamüstü basýp
bir zakkum çayý demimde
uyurken bu þehir
bir parçamý dudaklarý kanayan Hýdýrlýk Kulesi’ndeki kuþlara
omuzlarýmý Kaleiçi sokaklarýna býrakýp
baðlayýp ellerimi koynuma
gece vakitsiz gelen bir ölüm gibi gideceðim buralardan
biliyorum yokluðum yakmaz baharýn yeþil yüzünü
bir Çingene’nin ince boynundaki kolye gibi
sen burada kal Karaalioðlu Parký
sen de afacan bir çocuk gibi
günbatýmýný
falezlerden Beydaðlarý’na bakarak seyreyle çitlembik aðacý
ben dað baþlarýnda söylenen türkülerin yankýsýný seviyorum
iledinin kokusunu
yüzü papatya çürüðü bu þehirden
gideceðim telli turnalarýn peþinden
güneþin yüzüne asýp dertlerimi
sarýlýp bir derenin þýrýltýsýna
kuþlarýn kayalýklardaki ötüþünü dinleyeceðim
susmalara uzatýyorum dilimi
gökyüzünü ihlal ederken saçlarým
þimdi beni göç yollarýna serin
miþli geçmiþ bir akþama kanatýn bedenimi
bir serçe kuþunun yarasý gibi
hüzün gözlerin bestelediði sineye çöken içli bir þarkýdýr çocuk
kanatlardaki telek gibi düþmeden kuytulara anlayamazsýn
Nisan/2015/Antalya
Sýtký Özkaya