ölümün boðazýný diþleriyle sýkan direniþ
dokundu sol omzuma ,dön dedi
zamanýn afyonlaþtýrdýðý yokuþtan
ki her gece ve gündüz çirkinleþerek içinde bir kaygýnýn
kaybolmak isteyen içimde yine bendim
yüzünün izini sürdüm
yüzünün gölgesinin düþtüðü eski antep evlerinde.
çözüldü gözlerimin aðý
uyandým
uyandým uykuya daldýðýný bilerek bir ceylanýn
eridim ve ýslandým ýþýldarken avcunun içinde
ki seni doðuran bulut mutluydu
rahminden avcuma düþerken benim
sonra bulutlar da geçip gitti
sonbahar,yaðmurlar...
hiç yaþanmamýþ kadar taze
yüzyýllarca aðlanmýþ kadar eski bir keder
evime düþtü, gök kuþaðýný oluþtururken sesler.
ben anlamadan, tarih yüreðimde tekerrür etti
kelimeler acýtarak seni,
ve beni kanatarak aþk vatanýmda
unutturmak istedi kayýtlarda
koþmak dediði gibi
... tek ve hür
ki -bu hasret bizim-’se
giden kim, yol nerde
saçlarýn mesela
dökülüyor mu hala yüzüne
bir kurtarýcý beklerken yüreðim düþtüðü cehennemde
dilimi sürüyorum özüne
sözü bu ya
bu cehennem (de) bizim
yanarak ve vazgeçmek zorunda kalarak bitiyor biten
ve böylece kapanýyor kapýlarý
-dünyanýn-
çatý katýna çivilerini
ellerimle çakýyorum delik deþik
(ki bu her yürekte ayný sancýdýr)
þimdi ne bir yol
ne izi sürülecek bir yüz
aynada ses(iz)
yalnýz
yalný..
....