- 3951 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
BİZ SENİN CEMAZİYEL EVVELİNİ DE BİLİRİZ.
Bu gün ciddi olmak geldi içimden. Mizah yazmak istemedim. Tatil tatil tarih de sıkıcı olabilir diye düşünerekten insanı yormayan bir şeyler yazayım dedim.
Önce tamamen başka bir konuya gireceğim. Başlık olarak yazdığım deyimin hikayesini ise daha sonra anlatacağım.
Sultan II. Mahmut devrinde Mehmet Efendi isminde bir zat yaşarmış.Bu zat Münasebetsizlikle şöhret bulmuş birisiymiş. Padişah bir gün onu dinleyip münasebetsizliğinin derecesini ölçmek istemiş. Efendiyi huzura getirmişler. Uzunca bir sohbet olmuş, ama adamda hiçbir münasebetsizlik yok. Nihayet sohbet sona erip Mehmet Efendi birkaç kese ihsan alarak oradan ayrılmış.
Aradan günler geçmiş. Sultan Mahmut Babıâli’yi teftişten döndüğü bir sırada faytonuyla Cağaloğlu yokuşunu çıkmakta iken Mehmet Efendi arabacıya seslenmiş:
-Hünkâra arzım vardır, bildiriniz.
Sultan Mahmut sesi tanıyıp " Galiba önemli bir maruzatı var" diyerek arabacısına bir lahza beklemesini söylemiş. Ne var ki yokuşun en dik olduğu noktada durmuşlardır ve atların orda zabtedilmeleri zordur; ayakları yokuş aşağı kaymaya başlar.
Mehmet Efendi gayet sakin sorar:
-Padişahım acaba zurna çalmasını bilir misiniz?
Padişah şaşırır ama yine de cevap verir.
-Hayır bilmem.
-Yaa öyle mi? Ben de bilmem…
Mehmet Efendi bekler..Padişah da sözün gerisi gelsin diye beklemektedir ama bu arada fayton da yokuştan aşağı kaymaya başlamıştır. Dayanamaz padişah.
-Eeee…
-Benim Bursa’da ikamet etmekte olan halamın teyzesinin oğlu var.O da bilmez.
Padişah dayanamaz artık ve ‘’Çekin şu münasebetsizi yolumdan. Beni bayıltması bir şey değil atları bayıltacak’’ Der
Güzel bir kıssadır. Severim ben bu kıssayı. Verdiği hisse ise çok önemlidir: ‘’Münasebetsizlerle oyalanmayın.Çekin yolunuzun üzerinden ‘’
İşte o yüzdendir ki atalarımız da güzel bir öğüt bırakmışlardır bizlere.
‘’Söyleyeceksen söz söyle…Bilmiyorsan az söyle.’’
Gelelim başlığımızın hikayesine.
Osmanlı Devletinin artık yavaş yavaş dağılıp yıkılmaya başladığı yıllar…1839daki Tanzimat Fermanından sonra devlette yeni bir bürokrat sınıfı oluşmuş. Yani Efendim memurlar sınıfı doğmuş.
Bu arada Tanzimat öncesinde takvimde de bir değişiklik yapılmış ve Rumi Takvim kullanılmaya başlanmış.
Rumi Takvimde ay isimleri şöyle :
Kanun-u Sâni= Ocak
Sonraki aylar Ağustos’a kadar aynı. Yani : Şubat, Mart Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz,
Sonra:
Teşrin evvel=Ağustos
Teşrin Sani=Eylül
Cemaziyel evvel=Ekim
Cemaziyel ahir=Kasım
Kanun-u evvel=Aralık
O vakitler tabii ki şimdiki gibi bilgisayarlar yok.O bakımdan da devlet dairelerindeki tüm yazışmalar kocaman kocaman defterlere, dosyalara yazılıyor ve günü dolan bu defter ve dosyalar hangi yıla ve aya aitlerse o yılı ve ayı gösteren çuvallara konuluyor , arşiv odalarında saklanıyormuş. Mesela: Mart 1842, Ağustos 1843, Kanun evvel 1843, Teşrinsani 1844, Cemaziyel evvel 1844 gibi…
Belirli bir süre sonra artık tamamen kullanılma süresi dolmuş olan çuvallar ise imha edilirmiş.
İşte bu dönemlerde devlet dairelerinden birinde bir memur göreve başlamış. İlk zamanlarda oldukça dürüst olan bu memur aldığı çok düşük maaşla kıt kanaat geçindiği için mesela pantolonuna bir kemer bile alamaz, onun bunun verdiği ve üzerine oldukça bol gelen pantolonları n belinde durması için kemer yerine ip kullanırmış. Yani o kadar fakirmiş bu adamcağız.
Bir gün bu memurun belindeki ip nasılsa çözülmüş ve pantolonu aşağıya düşmüş. Diğer memur arkadaşları bakmışlar ki zavallım o çöpe atılan çuvallardan kendisine don yapmış ve içlik olarak onu giyiyor. Lakin giydiği donun yapıldığı çuvalın üzerinde yazan ‘’Cemaziyel evvel ‘’ yazısı tam kıçının üzerine gelmiş.
Gel zaman git zaman bu memur da gözünü açmış. Rüşvet, yolsuzluk, hortum ve benzeri yollardan köşeyi dönmeye başlamış. Ama daha önceleri hiç sesi çıkmayan bu herif artık konuşmaya da başlamış. Hem de diğer insanlara ahlak , dürüstlük, terbiye hatta din konularında vaazlar vermeye başlamış.
Mesela : ‘’Doğruluk ve dürüstlük kişinin şiarı olmalıdır. Kişi dürüst, ahlaklı, terbiyeli olursa işte böyle benim gibi yükselir , servet-i sâmân içinde yüzer.’’ Diyormuş… Diğer memurlara neredeyse her gün namus ve doğruluk üzerine nutuklar atarken de kendisinin yapmadığı rezalet, yapmadığı pislik kalmıyormuş.
Bir gün yine böyle bir nutuk atmaya kalktığında memurlardan biri dayanamamış artık. ‘’ Beyefendi biz senin Cemaziyel evvelini de biliyoruz. Sen bize değil başkalarına anlat bu hikayeleri ‘’ deyivermiş.
İşte o gün bu gündür ne olduğunu bildiğimiz insanlar bize namus, ahlak, terbiye, edep hatta din dersi vermeye kalktıklarında hep bu söz aklımıza gelir olmuş ‘’ Beyefendi/ Hanımefendi biz senin Cemaziyel evvelini de biliriz.’’
Not: Resimdeki yazıda ise ‘’Edeb ya Hu ‘’ yazıyor.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Aklıma geldikçe başka deyimleri de böyle paylaşacağım.
Selam ve saygılar.
hocam yine çok güzel bir konuyu dile getirmişsiniz siz yazınız biz okuyalım dediğiniz gibi evet çok doğru şöyle yanlış böyle olması gerekirdi deyipte insanı bağışlayın keriz yerine koyupta ahkam kesmesi insanı çileden çıkarıyor öbür taraftanda götürebildiği kadar kadar götürüyor çok önemli bir yazıydı kutlarım yazarını saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Sevgili Hocam
Çok güzel bir yazıydı demek ki insan bazı değerlerinden uzaklaştıkça onların hakkında ahkam kesiyor
Geçmişlerini unutuyorlar
Sevgiler Selamlar
sami biberoğulları
İnsanlar maalesef küçüldükçe kendileri için kullandıkları unvanlar büyüyor.
Nasrettin Hoca'ya atfedilen bir fıkra vardır.
Timur kendi adının yanına şöykle cafcaflı bir unvan kondurmak ister. Bunun için de Nasrettin Hoca'yı yanına çağırtır ve ona der ki?
''Abbasi Halifelerinden Kaim -Bi emrillah-, Mütevekkil -El Allah, Halid bin Velid -Seyfullah unvanlarını kullandı sen de bana böyle bir unvan bul bakalım.
Hoca düşünür ve bulur.
-Senin unvanın da ''Neuzubillah '' olsun.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
İnşallah aklıma geldikçe böyle bazı deyimlerimizin hikayelerini zaman zaman yayınlayacağım.
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli hocam yazan yüreginizi yüürekten kutlarım evet ’Edeb ya Hu ‘
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Ben de sizin yazılarınızı severek okumaktayım.
Selam ve sevgilerimle.
Değerli Arkadaşım, çok güzeldi her iki konuda...günümüzde de o kadar çok ki Cemaziyel evvelini unutan efendiler...
Selam ve sevgilerimle güzel bir pazar günü dilerim...
sami biberoğulları
Eh biz de cemaziyel evvelini unutanı Cemaziyel AHIR'ına sokarız elbette.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Efeler diyarına kucak dolusu sevgiler saygılar.
Sonradan görmelere ne güzel demiş atalarımız.
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
tebrikler hocam....yüreginiz gamdan uzak olsun....yazılarınızı.şiirlerinizi severek okuyoruz...var olunuz..gül diyarından selam olsun...
sami biberoğulları
Hayatınız gül diyarının gülleri gibi ferah olsun.
Selam ve sevgilerimle.