- 1120 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
Yüz Otuz Yedinci Gün
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Bu olmamalı! Bu olmamalı!”
Koşarken bir yandan da bunları sayıklıyordum. Arkamdan yetişip yetişmediklerini kontrol ederken yarı yarıya açık kalmış bir kapıya çarptım. Geriye sektim, sendeledim ama düşmedim. Kendime gelip ne olduğunu anlamam zaman aldı. Böylece elimdeki tek avantajı da neredeyse yitirdim.
Tekrar koşmaya başladım. Koridor dümdüz ilerlemiyor, ufak açılarla sürekli sağa kıvrılıyordu. Tepemden çeşitli boylarda hayat destek sistemi boruları geçiyordu. Kalın tabanlı botlarım ise metal zeminde epey ses çıkarıyor, bir anlamda tamamen kaçıp ortadan kaybolmamı önlüyordu.
Uzayıp giden koridor boyunca kapılar vardı ama bir tanesi girip kendi ayağımla kıstırılmak istemiyordum. Koşmaya devam ettim. Ara ara sendeleyip düşüp yuvarlanma noktasına geliyordum ama her seferinde ayakta kalmayı becerip devam ediyordum.
...
Fazla ilerimizde değildi. Ayak seslerini duyuyorduk. Beden zırhı, silahlar ve mühimmat taşımadığı için kaçak başlarda bizden hızlı koşuyordu. Ama eğitimli değildi. Zamanla hızı kesildi, arayı kapattık. Kulaklığıma operasyon komutanının çeşitli birliklere yağdırdığı emirler geliyordu. Bize söylenen bir şey olmayınca duymazdan gelmekten başka çare yoktu.
İşimiz hemen hemen bitmişti: Altı numaralı laboratuarın tasviyesi... Peşinde olduğumuz kaçak dışında altı numarada yaşayan kimse kalmamıştı. Sadece çalışanları değil, örnekleri de yok etmiştik. Kaçağı yakalayıp etkisiz hale getirdikten sonra mekiğe geri dönecek, oradan da yörüngedeki gemiye aktarılacaktık. Bu görevle zorunlu hizmetimi tamamlıyor ve ailemin yanına dönüyordum. Belki Veronica da bize taşınır, çiftliği beraber çevirirdik. O hayat ile aramda sadece şu kaçak vardı.
...
Duvarlardaki titreşimi hissetti. Uzun süredir hareketsizdi. Dahası açtı. Düşünmeden harekete geçti. Pençeleriyle kavradığı tavanda ilerliyordu. Ana koridora çıktı. Avı az önce buradaydı. Daha da hızlandı. Derken avının peşindeki grubu farketti. Sayıları kalabalıktı. O noktada bencillik geni olmayan her yaratığın yapacağını yaptı: Sürünün tamamını ziyafete çağırdı.
YORUMLAR
Hangi gezegendeyiz bilmiyorum hatta kime hizmet ettiğimizide ve bu lablarda ne araştırdığımızıda.Yazının lab kısmındaki tasfiyede resident evil ı anımsıyorum finalde ise maymunlar cehennemiyle özgürlüklerini ilan edip insanları köleleştiren maymunları anımsayıp hikayedeki ortamı,insanları ve diğer yaratıkları düşünüyorum ve tabi kimin kime ziyafet olacağını.Öykülerinizin bir matematiği olmalı diye düşünüyorum bulmaca gibi ama bıraktığı soru işaretleriyle hem öğretici hem düşündürücü.Saygılarımla.
İlhan Kemal
=> Öykülerinizin bir matematiği olmalı diye düşünüyorum
Olabilir ama böyle ise de ben farkında değilim. Genelde bir başlangıç noktası olur ve yazım aşamasında öykü kendi gelişimini belirler. Süpriz son diye kabul edilenlerin çoğu öyküyü yazarken ortaya çıkmış, önceden tasarlanmamıştır. Burada da öykü kendi kurallarını yazara dikte ettiriyor.
Olay dizisi son derece basit: Yeraltı koridorlarında tek başına koşan bir adam... İster istemez başka bakış açılarının da eklenmesini zorunlu kılan bir durum bu (Yoksa anlatım yavanlaşmaya başlayacak) Akademik metin değil de, öykü yazdığımız için de her detaydan bahsetmeme, bazı noktaları okura bırakma özgürlüğümüz var:
Kaçan kadın, kovalayan adam ve de bir duvar
dediğinizde okuyucu kafasında bir senaryo yaratmış oluyor zaten. Hatta detayları yazmamak öyküyü hantallıktan kurtarıyor. Bunları önceden planlayarak mı yapıyorum? Genelde değil.
Güzel yorumunuz ve bana kendi hikayemi tekrar keşfettirdiğiniz için teşekkür ederim. Saygılarımla.
athena
İlhan Kemal
İlhan Kemal
inci*
İlhan Kemal
Güzel koşuydu:))Bu ara sizin hızınıza hayran kalmamak mümkün değil.Koşar gibi yazıyorsunuz.Sanki içinizden çıkmaya çalışan bir yığın hikaye, gerçek hayata katılmak istiyor.Birbiri ardına farklı öyküler ve şiirler.Sanırım yakınlarda çıkmaktan bahsettiğiniz, hani beni bile kıskandıran uzun yolculugunuz, bu hızınıza katkıda bulunuyor:))Son sürat yarış içinde yakalıyorum sizi:)Kıskanıyorum.)))Ama gülüyorum.:)
Tebrikler güne gelen yazınız için.Siz yazın, ben de okuyarak dinleneyim.Saygılarımla.
İlhan Kemal
nuray telli
Gezi yazıları çok özel yazılardır.Eminim sizin kelimelerinizden ayrı dökülecek şehirler.
Saygılarımla...
İlhan Kemal
İlhan Kemal
'Ok' da ki yeme muhabbeti sonrası, algıda seçicilik yapıp, elbette canavar hepsini tek avlamamak zorunda hissedecekti kendini. (Yazar açısından düşünürsek elbette.../ Tabi seriye bağlamak da okurun hattası olabilir böyle ilişkilendirmeleri...)
Ama canavarın olmaması gerekliliğini düşündüm bir an da, bu sefer askerlerin (masum rolü oynayan herkesin) duygusal mana da kazanımları olmazdı. Mesela geri dönebilme umudu, savaşırken esasında yaşamak için savaşma modeli...
Fırtınalar her zaman ki güzel...
Kutlarım usta kalem...Hürmetle...
İlhan Kemal
Öykünün ilk bölümünü yazarken yaratığın varlığı kurgunun bir parçası değildi. Bir oda kıstırılma ve insanın bu hayat dair hatırladığı son şey fikri vardı. Ama sonraki denklem daha çok hoşuma gitti, av-avcının ötesine az da olsa geçebileceğimi düşündüm.
Teşekkür ederim bu güzel yorum için. Saygılarımla.
Lise yıllarında çok iyi koşar ve yüksek atlamada da başarılıydım...Yazıyı okurken o heyecanı hissettim. Ama arkamda takipçilerim kıim olduklarını bilerek...Yine heyecan dolu ve farklı bir sonal biten hayal gücü etkili bir yazı okudum. Tebrikler...Sevgilerimle...
İlhan Kemal
Buradan da önünüzde kimse olmadığını, herkesin arkanızda kaldığını, yarışları genelde kazandığınızı anlıyorum. Şanslısınız. Yıllarca lisanslı tenis oynadım, tek bir kupa alamadan, turnuva kazanmadan aktif oyunculuğu bıraktım. İmrendim size.
Kkasik bir konunun kısa çalışmasını yaptım. Planlarımda olmayan bir yazıydı ama yazamadan da yatamadım. Sevgilerimle.
dostum harika uçurucu bir yazı okudum...Zihnine sağlık....Tek üzüldüğüm yazının kısalığı oldu....kutlarım harika yazını ve seni.....Saygılarımla....