- 408 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Demokrasi 3
3-Artık millete ve halka; “halk ne derse o olur” gibi hamasi seslenmenin öznel ve keyfi oluşu dönemleri geçmiştir. Şimdiki üreten toplumlarınız, milletlere ve halka göre oluşamazdılar. Toplumlar, yarattıkları nesnel öznel zenginlik kaynağına göre oluşurlardı. Aksine millet ve halkınız, toplumlara göre oluşurlardı. Çünkü toplum veren eldir. Çünkü toplum bölüştürendir. Çünkü toplum üretendir.
Siz toplumunuzu halka göre düzenleyemezsiniz. Aksine topluma göre halkınızı ve halkınızın kültürü düzenlenir. Eğer toplum halka göre düzenleniyor olsaydı tarih boyunca sembolizm ya da simgecilik olan inançlar olmazdı? Bunlar nesnel ve toplumsal olan gelişme ve değişmenin zorunlulukları; halka aktarım için vardırlar
Siz toplumsa ilişkilensene göre oluşmuş değil de; öznel ve üretim ilişkisi olmayışla oluştuğunuzda; hangi inancın, hangi milletin bu gibi öznel tutumlarına göre karar alacaksınız? Yani bütünlemeyen, üretmeyen halk ve milleti yapılar adına bir karar vermeniz demek; toplumun üretmesi dışında olurla dağıtım yapmanız, hiç te gerçek olmayışıyla, sanaldır.
Ve yine siz hangi milletin aslan payından demle ve halkın hangi unsurlarına göre itibari olacaktınız? Hangi etnik oluşuma göre oluşmanın kararlarını alacaktınız? Ki bu, yapı içinin çatışması olacaktır. İnsanlığın toplum olmazdan öncesi durumlarına doğru gidişle çözülmesi demektir. Oysa üreten toplum bağlayanı, geriye gidişin bu çözülmesini önleyecektir.
Yine siz toplumsal olan üretimlerinizi; yani toplumun nesnelliğine göre oluşunu ve bireylerin öznel (halktı ve hangi milletten oluşuna bakmaksızın) kimliklerine hiç kâl etmeden, bireylerin toplumlarına üretim ilişkisi bağlamındaki katılışları oranı içinde, toplum adına halka da dağıtırsınız.
Toplumlar, etnik ve ırkı olan inancı özellikleri taşımazlar. Toplum emek (uzmanlık, bilgi teknoloji ve teknolojiyi kullanmaların) esası üzerinde bir alan devinmesidir. Toplumlar emek değeri ve emek ürünleri değişimi üzerine bir bağıntıdır. Ama her toplumun, üreten bireydi insan yanının da bir etnik kimliği vardır. Yine bireylerinin inançları ve inanca dek etnik kültürleri elbette ki olacaktır.
Bu öznel oluşma toplumun konusu olmayıp, özel halk alanın keyfilikle takınacağı üretim dışı, insan olmanın sağduyusudur. Bunlar toplumda geçerli değildir. Bunlar toplumda girişmezler. Bunlar toplum içinde devinmez oluşla topluma yansızdırlar.
Bir örnek vereyim. Değerli İsa’nın peygamber olup olmaması, etnik inançların ve öznel anlamanın bir konusudur. Kişiler bu anlayış üzerine, bu anlayışın içinde ya da dışında kalışla, özel ve öznel tutum ve davranışlarını inşa ederek davranırlar.
Böyle olunca da sizin paskalyada yumurta yemenizle, ne paskalyada yumurta yemeyenler aç kalır. Ne de paskalyada yumurta yememenizle, kimsenin gönenci artmayacaktır! Ya da paskalya yumurtasını inancınızdan ötürü yediniz, yemediniz diye kimse ölmez. Bunlar, halktı ve milletti olan yapının içinde geçerli olan hasleti devinme şekilleridirler.
Oysa toplumda, bir bilgisayar uzmanı için Sn. İsa’nın peygamber oluşunu bilip bilmemesi, o uzman kişinin bilgisayar kullanım becerisinin bir işlev deviniş şartı değildir. Ama bu kişinin toplumsa işlevle bilgisayar kullanması hem doğrudan hem dolaylı gönencinize katkısı olacaktır. Bilgisayar kullanımıyla o kullanımınıza denk rutin işler yürüyecek, yaşamınıza bir rahatlık, bir kolay sağlayışlar gelecektir.
Bilgisayar kullanan bireyin zihninde, böyle bir İsa anlayışı bulunur da, bulunmaz da. Toplum buna nötrdür. Toplum bunu sizden bir bilgisayar kullanım formasyonu olacakla istemez! Ve toplum içinde İsa inancı asla, ne demokrasi olacakla, ne de özgürlük olacakla; girişme de görmez olacaktır. Bu kabil inanıcı anlamalarımız toplumda işlevsiz, yansızdır. İsa inancı kişisel olan bir ide tutumdurlar.
Bir İsa inanırı isterse kiliseye gider, isterse kiliseye gitmez. Bunda hiç kimse ne bir gıdımdık fayda görür, ne bir gıdımdık zarar görür. Ama toplumda bir uzmanlık ya da kurumsa etkinlikler içinde olan bireyler isterlerse görevlerine giderler isterse gitmezler; bunda ne kimse fayda görür ne kimse zarar görür diyemeyiz!
Yani bir hasta operasyonu başında hastanın verilerini takip eden bir bilgisayar uzmanı keyfine göre davranamaz. Bilgisayar uzmanı kişimiz bilir ki, görevini yapmadığı zaman; bu ihmal bir inanlının inandığı için paskalyada yumurtasını yiyip yememesi gibi bir etki yapmazdı.
O gün uçaklar inip kalkamaz olacaktı. Hava ulaşımı duracaktı. İnancı ne olursa olsun, birey uzmanların inançlara değil de, toplumun tümeline bir üretim ilişkisi hitapları vardır.
Toplumsa girişmelerin hayati ve tümele dair olan üretim hitaplı oluş bağıntısı gereği, kişiler yurttaş olacakla, o günkü uçak seferlerinde böbrek bekleyecektir.
Kaza geçirmiş acil durumlu biri, bu bağıntılı durumdan ötürü, bu toplumsa şebeke ağ bağıntısındaki keyfilikti olur aksamadan ötürü kazazede kişimiz ölecektir. Oysa halktı girişmeler ne hayatidirler, ne de tümele hitaptırlar.
Halktı yapı anlaması içinde, organ nakli inancı bir değer olacakla Allah’ın işine karışmak sayılıp, organ nakline karşı konuşun nedeni de olacaktır!
Halk ne derse o olur söylemi, burada da zurnaya zırt dedirtir. Zaten üretmeyen yapının ne egemenliği olur, ne derse o olur gibi kendisini aşan kararları olurdu. Bir hastanenin işletilmesi ne; “halk ne derse o olur” kabilidir. Ne bir hastanın giyinik şekilde ameliyat olması gerektiğini, halk öyle diyor diye o iş te öyle olurdu.
Aslında “halk ne derse o olurla”, “halk adına karar almayı” ayırmak lazımdır. Halk adına karar almada alınan karar halkın aldığı karar değildir. Halkın bu karara rıza göstereceğinin sesiz ittifakıdır. Halkın da bu sesiz ittifakı gösterebilmesi için halk adına kararı alanların halkın onayladığı bir yetkilenmeyle orada olmaları, bu işin çevrimi için yeterlidir.
Halk öznel totemi bir güç olduğundan ötürü, bu güç üzerinde onaylatan kısmi bir meşruiyet liginiz de olmak zorundadır. Bir kere halk sizin (toplumun) bireylerinizle ve bireylerinizin ailesinden de oluşuyordu. Bu nedenle bir meşruiyet ligi vardır.
Görülüyor ki toplumun kararları ve paylaşımı, işlemesi vs. halk ve millet adına olamazdı. Yapı, toplumundan ötürü, toplumu adına kararları verirdi. Toplum yine somut, nesnel üretimse bütünlüğü sağlayan bir güçtür. Halkta bu güç yoktur. Ve toplum; refahı yine toplumun düzey düzlem ve üretim gücüne uygun olma adına dağıtırdı.
Toplumun içinde etnik, ırki, inancı özellikler işlev gen olmayacağı için verilecek her bir kararlar ve yapılacak paylaşımlar; ırki, inancı, etnik temeller üzerine olamayacaktı. Olursa, insanın öznel kimlik çatışması kaçınılmazdır. Bu da üreten yapı olan toplumun ruhuna aykırıdır. Halkın gücü burada devreye girmelidir.
Demokrasi, hak ve görevlerin ve sorumlulukların, yönetilirken denetler (yönetir) olduğunu bilincinin bir mekanizmasıdır. Demokrasi toplumun otoritesine karşı verilen mücadelelerden doğmuştur. Bu gücü kullanan beşer mutlaka şaşar. Onun için halkın toplum otoritesini kullananları denetlemesi şarttır.
Toplumlar tarihi süreçte gün yüzüne çıkarlarken “halk ne derse o olur” gibi girişen bir zorunluluğu ele alışla yola çıkmamışlardır. Toplumsa devinişlerin ne temelinde ne zemininde bu yoktur. Toplum çok farklı zorunluluklarla ortaya konmuştur. Halk, sistemin yasallığına uygun olup olmamasına, yasalara göre dıştan denetleyen bir müdahildir.
Kendisine karşı mücadele verilen otoriteler şunlardır. Üretim ilişkileri içindeki egemen odaklar la toplumun otoriteri olan, toplumu yöneten siyasi (ideolojik- politik) gücüdürler. Demokratik mücadeleler, emek eksenli bir deviniş şeklinin algılanış biçimidirler. Yani üretim ve tüketim ilişkilerinin düzenletilmesinde ve bu düzenleşimin, tüzenle şilen sosyo toplumsa olurlunun kurumsal yapısından kaynaklanırlar.
Demokratik mücadelenizin meşruluğu demokrasiden değildir. Meşruiyet liginiz, emek eksenli oluşunuzdur. Mücadeleniz emeğinize dayanır ve sağlanışları da emeğinizi yansıtır. Emek koymadığınız alanın mücadelesi ve hak iddiası meşruiyet ligi de olamaz.
Demokratik kültür (emek ekseni yansımalı kültür), önce yurttaş olmanın sonra da insan olmanın haklarını saymıştır. Bu haklar üretilen emek değerleri üzerine bir tasarruf ve tabudurlar. Üretilen emek değerleri olmadığı zaman bu haklar faso fiso kalır. İşte ikinci bir demokratik girişmeniz de bu haklar üzerine meşruiyetlik olacaktır.
Ama bu ikinci demokratik haklar toplum eleği içinde kesp edilmeyenleri toplumun içinde demokratik bir hak savunulması olacakla görülmeyecektir. Örneğin, “ben şeriat isterim” demek toplumsa bir demokratik hak olmayacaktır.
Şeriat toplumsa oluşmanın önünde ve içinde süreci dinamikleşen bir yasal nesnel birikmeli zorunluluk anlaması değildir. Aksine toplumsa süreç içinde mal edinme ve ürünlerin bölüşümü esnasında kitleleri inandıran ikna eden bir öznel anlayışlar bütünüdür.
Egemence öznel çıkarlar kendi yarattığı sosyal ve toplumsal tedirginlikleri bir türlü neden sel açıklayamadılar! Mülkçü ideoloji bu açıklanamaz (!) gibi olan durumun, afaki açıklanır olan ideolojisini, totemi devinmeler üzerine koydu.
Ezen ve ezilen eksenli sınıflar, totemi anlayış içine başka şeylerle birlikte, kendi anlayışlarını kolayca sanal oluştu kabullerin içinde inançlaştırdılar. Zamana bağlı adım adım birikmeleri totemi zemin içine kattılar.
Bu sınıfsal inşaları tarihi süreç, köklü bir kültür halinde dönüştürebilmişti. İşte şeriat biriken bu yansımalardan yarı nesnel yarı öznel itaati bir kültür olurla sağduyudan ortaya çıkmıştı. Şeriat, üretim ilişkili emekten yansıma ve emek girişenli düzenletilme meşruiyet ligi olmayışla ve bir hak kesbi de olmayışla, şeriat istemek toplumsa işlerlikten demokratik bir talep değildi.
Demokrasi, toplumsa bağlamda; söz gelimi etnik, inançlar gibi öznel oluşlarla geriye doğru çözülen bir anlayış ve ilkeler edinişte değildirler. Ve yine şimdiki demokrasi, sosyal ve toplumsa oluşun geleceğe doğru akışı içindeki yeni koşullar; içinde olmayacaktırlar.
Şimdiki demokratik tutum, geleceğin olası düzenletişler içi niceleyicileri, kendisi kaynaklı olmayacaktır. Yani demokrasiler her durum içinde bir öznel serbestleşme de değildirler.
Böyle olmamalılar da. Toplumlar disiplinedir. Toplumlar, daima yeni tutumlara doğru ve yeni sentezci üreten ve tüketen bölüşümdü düzen ilişkisi içine doğru olurlar. Ve yine toplumlar, bilişse ve buluşsa olandan, sosyal ve toplumsa bağ dokularının gereği daima olasıca ya doğru olmalıdırlar.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.