- 1251 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Paylaşım
“Her yıl yapılan “en iyi buğday” yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırsı soruldu. Çiftçi: “Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor.” dedi.
“Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz?” diye sorulduğunda.
Çiftçi: “Neden olmasın.” dedi ekledi: Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaylardan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşuların kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir.
Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.” dedi çiftçi.
İlişkilerde sırları paylaşabilmek, hayatı paylaşmanın ulaştığı noktayı gösterir.
Ki, birisinde fark yaratmak budur.
Fark yaratmak ise, bilinmeyeni bilmek, sırlara ermek, erişebilmektir. Kısacası; her yönden ayrıcalıklı olmaktır.
İyi ürün elde etmenin -almanın- nedeni, toprağa sadece iyi ürün ekmek değildir. İyi ürün almanın nedenleri arasında, çevremizdeki topraklara iyi ürün ekilmesi kadar, ekilmesini sağlamak vardır. İnsan yüreği, toprak gibidir; ne ekersen onu verir, onu biçersiniz!..
Bir çiftçinin tarlasına ektiği ürünü, yüreklere ekilen düşünce olarak düşünürsek, toplumsal yaşamda, sadece birkaç bireyin, yüreğine iyi düşünceleri ekilmesi, toplum genellemesi yapıldığında hiçbir anlam ifade etmeyecektir.
Lakin damlaya damlaya çoğalacağı da kesindir…
Bu nedenledir ki; çevremizdeki insanların yüreklerine de iyi ürünlerin ekilmesi gerekmektedir!
“Ne ekersen, onu biçersin” atasözünde de anlatılmak istendiği gibi gerek yüreğinize, gerekse çevrenizdeki insanların yüreklerine ne ekerseniz, onu alacağınız kesindir.
Lakin bunun bir sonraki aşaması; bugün ektikleriniz iyi ise, geleceğinizi emanet edeceğiniz çocuklarınıza iyi ve güzel bir gelecek; kötü ise, kötü ve sorunlarla dolu bir gelecek bırakacağınız ve yaşamalarına neden olacağınız da kesin olarak unutulmamalıdır!
İyi(mser) duyguların filizlemesi için yüreğimize ve tüm yüreklere iyi(mser) duyguları serpmeliyiz ki; bir sarmaşık gibi bütün dünya insanlarını iyilik ve güzellikler sarsın!..
Bunun gerçekleşebilmesi için ise, insan kendini bir yere bırakıp, sonra karşısına geçip, kendine bir bakmalı ve sorgulamalı; kendinde gördüğü olumsuzlukları kendisi çıkarıp, atmalıdır!
“Genç güvecin, devamlı yuva değiştiriyormuş. Çünkü yeni taşındığı yuva belli bir zaman sonra çok kötü kokuyor ve dayanılmaz duruma gelince; genç güvecin hemen başka bir yuva arıyormuş.
Bu durum günlerce, haftalarca ve aylarca devam etmiş.
Genç güvercin, artık hem dayanılmaz kokudan, hem de yuva değiştirmekten bıkmış ve bu durumun başka bir çözüm yolunu aramaya karar vermiş.
Ve sonuçta, işin çözümünün bilge bir güvercinde olduğunu öğrenmiş.
Uzun uzun uçup dağlar, nehirler geçip, o bilge güvercini bulmuş.
Bilge güvercin, genç güvercinin anlattıklarını dikkatlice dinlemiş.
Düşünmüş, taşınmış; kanatlarını çırpmış ve genç güvercine şunları söylemiş:
“Aslında sen yuvanı değiştirerek, bir şey değiştirmiyorsun.
Çünkü sorun yuvada değil; sende.
Sen, önce kendini değiştir.” demiş.
Evet, insan değişime önce kendinden başlamalı(dır)!
Bahanesiz ve koşulsuz kendine güveni tam olmalıdır ki; kendine güvenmeyen insan, hiçbir duygusunda samimi değildir!
Kişilerin duygularında samimi olup, olmadığını anlamak; samimiyet, samimiyetsizlik kıyaslamasını yapmak için ise, yakınlık ve uzaklık derecesine göre, aynı olay karşısında göstermiş oldukları duygusal tepkiler arasındaki farkı tespit etmek gereklidir!
Ki, insanlar, kendi yakın çevresinden olan kişilere verdiği tepkilerle, kendinden olmayanlara karşı verdiği tepkiler çok farklıdır.
Koşullar ve şartlar ne olursa olsun, kim olduğuna bakmaksızın; tarafsızca (objektif) karar vermesi gereken bir insan, insan ayırımı yapıyor ise, o insanda samimiyet(i) aramak çok yanlıştır!
Kendi evinin önü kirli olan bir insan, başkasının evinin önü için, “Senin evinin önü kirli.” diyemeyeceği gibi, “Temizle!” hiç diyemez!
Kendi yanlışları olan insan, yanlışlarını düzeltip, gidermeden, bir başka insanın yanlışlarına dil uzatmaya, öneride bulunmaya hiç ama hiç hakkı yoktur!
Değişim zordur, fakat imkânsız değildir!
Değişim isteyen insan, kendinden başlayarak, eninde, sonunda imkânsızı başaracaktır!
Toprak ne kadar verimli olursa, olsun, o verimliliğin sürekliliğini sağlayamadığınız; bakımsız bıraktığınız an, ektiğiniz iyi ürünler, kötü ürün arasında nasıl kaybolup gidecekse, kendinizdeki olumsuzlukları değiştirmediğiniz sürece, iyi duygularınız da kaybolup gidecektir!
Yani ot bitmez çöle döneceksiniz demektir…
Hayatta her şey mümkündür…
Ne ile ilgili olursa, olsun; istemek başlangıçtır. İşlemek ve başarmak size kalmıştır!
Her şeyin insanda; yani sizde başlayıp, bittiği bir gerçektir! Dolayısıyla sizle başlayıp ve biten her şeyin sorumlusu size aittir.
İyi ve güzelliklerin sorumlusu olmak her zaman güzeldir de, ya iyi olmayanların? Kötülüklerin sorumlusu olmak?..
Elbette, her zaman, her şey çok güzel olacak diye bir şey yoktur, lakin sorumluluk almak ve üstlenmek bambaşka bir şeydir.
Bazen her şey çok güzel başlar; ilk başlarda iyi veya çok iyi görünen, belli bir zaman sonra kötü veya çok kötü; dayanılmaz duruma gelebilir. Kötü ve dayanılmaz olan; rahatsızlık vermeye başlayınca ve hatta son noktaya gelince, başka arayışlar içinde olmaya başlar insan!..
Hatanın kendisinde olduğunu kabullenmek istemez. Hata başkasının, çözümünde sadece kendisinde olduğunu düşünür. Fakat düştüğü çıkmazdan da bir türlü çıkış yolunu -kurtuluşu- bulamaz!
Kişi ne zaman hatalarını bilir, kabullenirse düştüğü çıkmazdan çıkışın yolunu, çözümü bulmuş olur! Hayatımızda üstesinden gelemediğimiz, gelemeyeceğimiz sıkıntı yaratacak, her türlü olumsuzlukların çözüm yolu paylaşmaktan geçmektedir. Bunun yanı sıra; paylaşıldıkça azalanlar kadar, paylaşıldıkça büyüyen, asla bitmeyen duygularda vardır.
Paylaşmak; yeri geldiğinde almak, yeri geldiğinde vermek demektir!
Hak olur; hak edene verirsin…
Bazen bölüşmek olur; arar dursun…
Bazen dert ortağı olur; dertlere boğulursun…
Bazen yardımlaşma olur; el atarsın…
Bazen yük çok ağırdır; kalkmaz, kaldıramazsın…
Bazen yük olursun; altında beraber ezilirsin…
Bazen ekmek, su olur; bölüp verince, beraber doyarsın…
Bazen sıcaklık olur; paylaştıkça daha çok ısınırsın…
Bazen serinlik olur; karşındakinin terini siler, yüreğine su serpersin…
Bazen titreme olur; göz dikersin üstüne…
Bazen paylaşma olur; bağışlarsın kendini O’na...
Bazen pay edildikçe; azalan, hafifleyen vardır…
Bazen pay edildikçe; çoğalan, büyüyen vardır…
Bazen paylaştıkça; hüzne boğan, mutsuz eden, gözyaşı döken vardır…
Bazen paylaştıkça; çok mutlu eden vardır…
Bazen paylaşılan; yakın, yakınındadır…
Bazen paylaşılan; yakındadır; ama çok uzaktadır!..
Duygusuz hiçbir paylaşım ol(a)maz!
İnsan kendisi karar verir; kiminle, neyi, nerde, ne zaman, nasıl paylaşacağına!..
İyi bir paylaşımda da duygu vardır, kötü bir paylaşımda da duygu vardır!.. Lakin iyiler, iyilerle; kötüler de kötülerle paylaşır…
İnsan, güvendiğiyle paylaşır ve güvendiğine bağlanır!
Her “Merhaba” denene veya diyene yürek açılmaz elbet…
İnsanların arasındaki farkı, farklılığı kıymetlendirmeyi, birbiri aralarındaki paylaşımın boyutu sağlar! Çünkü anne paylaşılanı, babayla; baba ile paylaşılanı ise, anneyle paylaşamazsınız!.. Gerçek dostla paylaşılanı, arkadaşla paylaşamazsınız! Eşle, sevgiliyle paylaşılması gerekeni; arkadaş ve dostla paylaşmazsınız!
Kişiler arasında meydana gelen paylaşımların boyutu ve derecesi çok farklı olmakla birlikte, her paylaşım beraberinde, bağlılığı, saygıyı, sevgiyi, kaynaşmayı/bütünleşmeyi sağlarlar!..
Duygusallıkla meydana gelen kaynaşma/bütünleşme, BEN’li düşünce ve yaşamdan, BİZ’li düşünce ve yaşama geçilmesinin en belirgin yaşandığı an, duygusal paylaşımların, hissedilerek ve isteyerek paylaşımların yaşandığı andır!
Vurgu yapmak için, altını çizerek bu cümleyi tekrar ediyorum:
Duygusallıkla meydana gelen kaynaşma/bütünleşme, BEN’li düşünce ve yaşamdan, BİZ’li düşünce ve yaşama geçilmesinin en belirgin yaşandığı an, duygusal paylaşımların, hissedilerek ve isteyerek paylaşımların yaşandığı andır!
Hepimiz biliriz ki; güvenmediğimiz insanla(larla) duyguları paylaşmak (insanı boyutta olanlar hariç tabii ki) mümkün değildir.
Bencillikten uzak, çıkar gözetmeden, hiçbir şey esirgemeden; özverili ortak yaşama düşüncesi ile paylaşılan duyguyu yaratan biz düşüncesidir!
Bizler toprağımıza, güzel ve temiz ürünleri ekelim/dikelim ki; her paylaştığımız güzel ve temiz olsun! Temiz ve güzel olanları paylaştıklarımız, düştüğü toprakta -gönülde- güzel ve temiz ürünlerin yeniden filizlenmesine neden olsun!
Bir ağaç dikersiniz; büyür, meyve verir. Meyvelerinin çekirdeği etrafa saçılır ve düştüğü toprakta yeni bir ağacın bitmesine neden olur ya! Şimdi toprağınıza; gönlünüze güzel ve temiz meyveleri olan birer ağaç dikin hadi…
Cengiz KORKMAZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.