- 897 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
HUZUR EVİ 6
Gül Hanım çok güzel olmuştu. Bu gün aldıkları kırmızı çok şık bir elbise vardı üzerinde. Huzur evindeki bayanlar saçlarını ve makyajını çok güzel yapmışlardı. Hoş bir bayandı zaten ama şimdi çok hoş bir bayan olmuştu. Ahmet Bey ise siyah takım elbisesinin içinde, zıpkın gibi bir delikanlı olmuştu. Onlar için hazırlanan ve süslenen masaya, alkışlarla okurdular. Saz heyeti de yerini aldı. Huzur evinin sakinleri de masalara oturdular orta alan açılmıştı. Oynamak için pist hazırlanmışı. Masalarda meşrubat, meyve tabağı ve kuruyemiş tabakları vardı.
Giriş şarkısıyla başlandı. Rıdvan Bey onlara uygun bir şarkı seçmişti. Ahmet Bey, Gül hanımı dansa kaldırdı. Kulağına ise çalan şarkının sözlerini mırıldanıyordu.
İkinci bahar yaşıyor gönlüm
Gel de benim yarim oluver şimdi
Seni gül gibi öpe koklaya
Gül hanımın utandı, yanakları kızardı, utanınca yanakları kızarırdı. Birlikte uyum için de dans ettiler. Arkasında da başka dans müzikleri çaldı. Saz heyeti muhteşemdi, Kaptan kemanı ağlatıyordu adeta, Yaren Hanımda udu konuşturuyor, parmakları udun üzerinde uçuyordu sanki kelebek misali. Ali Bey zaten aşıktı, saz onun bir uzvu gibiydi. Dabrukanın ritmi harikaydı. Saz heyeti sanki Cumhurbaşkanlığı Senfoni orkestrası gibiydi.
Solist olarak Yaren Hanım vardı. Kaptan ile Yaren Hanım düet yapıyorlardı, Ali Bey de türküleri çok güzel söylüyordu. Koro ise muhteşemdi, herkes şarkıcıydı sanki şarkılara eşlik ediyorlardı.
Gül Hanım ile Ahmet Bey çok mutluydular. Dans ediyorlar, şarkı söylüyorlar coşuyorlardı, dostlarıyla birlikte. Oyun havalarına sıra gelmişti. Misket ile başladılar, oyun havaları ile huzur evinin sakinleri, delikanlılar, genç kızlar hepsi piste çıktı. Tam bir düğündü sanki, herkes çok mutluydu. Çiftetelliler oynandı, halaylar çekildi, şarkılar türküler söylendi.
Fatma Hanım ile Kemal Bey pistte coşmuştu. Kaşıkları ellerine aldılar, karşılıklı Ankara havası oynuyorlardı, hem de çok güzel oynuyorlardı. Sanki pistte uçuyorlardı. Halayda herkes halaya durmuş, uyum içerisinde halay çekiyorlardı. Yalnız Hasibe’nin ayakları biraz karışıyordu. Her şey çok güzeldi. Kemal Hülya’yı dansa kaldırmıştı, fakat dans esnasında Hülyanın ayaklarına basmıştı. Sonunda Hülya dayanamadı’’ yeter Kemal Bey ayaklarımı çiğnediniz valla’’dedi. Kemal çok utanmış, kıpkırmızı olmuştu. Sadık da Hasibe ‘yi dansa kaldırmıştı, saz heyeti çok güzel bir romantik bir şarkı çalıyordu. Sadık kuğuya benzeyen Hasibe kollarındayken çok mutluydu. Gözlerini Hasibe’nin gözlerine dikmiş sevgiyle bakıyordu.
Sazendeler yorulmuştu, biraz ara istediler. Yaren Hanım da eline içeceğini aldı. Gözleri çok uzaklara gitti. Yaren Hanım’ın eski günleri aklına geldi. O sahneye çıkınca kimse çıt çıkarmazdı. Herkes büyük bir keyifle onu dinler, mest olurlardı. Sahnede sanki büyüyor, devleşiyordu. Şarkı söylemeyi çok seviyordu, sesi kadife gibi yumuşacıktı. Adeta bülbül gibi şakıyordu, sesini dinleyen kendinden geçiyordu.
Sahneye şampanyalar gönderirler, çiçekler yollarlardı. Kulise ise güller, orkideler nadide çiçekler gelirdi. Değerli mücevherler, hediyeler gönderirlerdi ama hiç birini kabul etmez geri yollardı. Sahne insanı olmasına rağmen sade mütevazi bir hayatı vardı. Sadece sahnede olmak şarkı söylemek istiyordu, çünkü şarkı söylemeyi çok seviyordu.
Sürekli erkek hayranları oldu, birçok erkek ona aşıktı. Yaren Hanım hiçbir erkeğe meyil etmedi, gayet ciddi biriydi. Herkes ona delikanlı kadın derdi. Yaren hanım sadece işini yapar, sahneye çıkar şarkısını söyler, programını yapar sahneden inerdi. Hiçbir masaya oturmazdı, zaten kimsede teklif etmeye cesaret edemezdi.
Yıllar önce patronu zengin müşterilerin masalarına oturmasını, sohbet etmesini istemişti. Yaren kesinlikle kabul etmemiş ben konsomatris değilim demişti. Bu onun tek kuralıydı, eğer ısrar ederse işi bırakacağını söylemişti. Sesi çok güzel olduğundan ve iyi müşteri çektiği için onu işten çıkartmak patronun işine gelmedi. Kuralını kabul etti ve bir daha teklif etmemişti.
Bir gün, sahnenin en ön masada oturan bir adama gözü takılmıştı. Bu diğer hayranlarına benzemiyordu, bakışları sanki kalbinin içine kadar değmişti. Çok etkilenmişti, sanki içinde ilk kez bir şeyler kıpırdıyordu. İleri ki günlerde de her gün geldi, hiçbir hediye göndermiyor sadece sahnenin önündeki masaya oturuyor programı izliyordu. Ne bir laf atıyor, ne bir haber gönderiyor, ne bir çiçek ya da hediye gönderiyordu.
Garsonlara adını sordu, garsonlar da bir şey bilmiyorlardı. Garsonlardan onun hakkında bilgi edinmelerini istedi. Ondan çok etkilenmişti, gözleri başka bakıyordu. Diğer erkeklere benzemiyordu. Onunla tanışıp konuşmak istiyordu, ama nasıl yapacağını bilmiyordu. İlk adımı onun atsın, o erkek diye düşündü. Garsona adama gidip‘’isterse Yaren Hanım ile tanıştırabileceğini söylemesini’’ söyledi. Garson adama denileni söyledi, adam çok memnun olacağını ama bugün değil yarın tanışabileceğini söyleyip gitti.
Ertesi gün elinde bir demet papatya ve bir tane çikolata ile geldi. Yaren çok etkilenmişti, herkes ona orkideler, demet demet güller gönderir, getirirdi. Papatya getiren ilk o olmuştu. Çok güzel kutular içerisinde en kaliteli marka çikolatalar getirirlerdi. Oysa bu adam sade bir çikolata ile gelmişti ve bu Yaren çok hoşuna gitmişti. O diğer erkeklere benzemiyordu, Yarenin gözünü boyamaya çalışmıyordu. Kendini tanıttı, adı Murat Yılmaz dı. Küçük bir fabrikası vardı, zengin sayılırdı.
Daha sonraki günlerde gazino dışında sık sık görüştüler. Çok büyük bir aşk yaşıyorlardı. Yaren çok mutluydu, havalarda uçuyor, ayakları yerden kesilmişti adeta. Muratta çok mutluydu. Yaren’in adı sahne adıydı. O kadar çok bu isme alışmıştı ki sanki gerçek ismiymiş gibiydi artık. İlk kez Murat sorunca gerçek adını söylemişti. Kendisi bile nerdeyse adını unutmuştu, adı Yeter di.
Annesi son kız olsun diye bu ismi takmıştı. Annesinin ikinci kızıydı, oğlan olana kadar devam etmeye niyetleri vardı, çok fakirlerdi. Annesi, son doğumunda kız kardeşini doğururken ölmüştü. Yazık annesi o kadar doğuma dayanamamıştı. Oğlan doğuramadan ölmüştü. Babası 6 kızla bir başına kalmıştı ve eve üvey anne getirmişti.
Yeter’in sesi güzeldi, fakirliğe ve üvey anneye katlanamayıp 15 yaşında şarkıcı olacağım diye evden kaçmıştı. O gün bu gündür hiç baba evine gitmemiş, gurbette hayatta kalma mücadelesi vermişti.
Çok şeyler yaşamıştı, aç kalmamak için çok tavizler vermek zorunda kalmıştı. Bu gazinonun patronu sokakta şarkı söylerken keşfetmiş ve burada işe başlamıştı. Patronu iyi bir insandı, ona hep iyi davranmış kötü gözle bakmamış ve abi oluştu. Yaren ismini de o koymuştu, ‘’kız sende bu ses bu güzellik oldukça çok kişinin yareni olursun’’ demişti. Şimdi ise bu küçük gazinoda sahneye çıkıyor, şarkı söylüyordu.
Murat ile aşkları büyüyerek devam ediyordu. Evlenmeye karar verdiler, Yaren işten ayrıldı evinin kadını olacaktı. Her ikisi de çok mutluydu. Evlenmek için gün aldılar. Bir gün, gezmek için gittikleri Abant’tan dönerken kaza geçirdiler, araba takla attı. Yaren kurtulmuştu ama sevdiği adam orada can vermişti. Yaren ondan sonra hiç gülmedi, hayat onun için bitmişti. Tekrar eski işine döndü, para biriktirdi ve çalışamayacak yaşa gelince burada yaşamaya başladı.
Müziğe biraz ara vermişlerdi. Anılarından sıyrıldı, gözleri dolmuştu. Rıdvan yanına geldi, gözyaşlarını silsin diye gündüz verdiği mendili tekrar ona verdi. Mendili verirken de ‘’ah bizi bırakmayan geçmişimiz’’ dedi. Yaren evet anlamında başını salladı. İkisi de şimdiye kadar bu kadar yakın olmamışlardı. Tekrar müzik ve eğlence zamanıydı.
Pistte Ahmet, Gül, Suna, Sadık, Fatma, Kemal Bey herkes coşuyordu. Görevlilerde eğlenceye katılmıştı. O akşam Şaduman da gece nöbetindeydi. Halaylar çekildi, oyunlar oynandı. Hatta roman havası bile oynadılar. Şaduman o yuvarlak kalçalarını kıvırarak oryantal yaptı. Erkeklerin yüreklerini hoplattı, çok güzel kıvırıyordu. Çok eğlendiler ve çok yoruldular. Herkes böyle bir geceyi çok özlemişlerdi. Uzun zamandır yapmıyorlardı, nişan söz beklemeden sık sık tekrarlayalım dediler.
Saat çok geç olduğu için Gül’ün evine gitmesine izin vermediler. Huzur evinin kurallarına, göre yasak olsa da bir kereliğine kuralları çiğneyip, Gül’ü misafir edeceklerdi. Hasibe ‘nin odasın da bir kanepe vardı, Gül orada yatacaktı. Herkes sözlü çifte Allah tamamına erdirsin, mutluluklar dileyim, odalarına çekildiler. Salonda Gül ile Ahmet kaldı. Ahmet Gülün ellerini tuttu. Kulağına onu çok sevdiğini söyledi ve dudağına küçücük utangaç bir öpücük kondurdu. Onu misafir olarak kalacağı odanın kapısına kadar götürdü. Ellerini öptü, iyi geceler diledi ve odasına döndü. Çok mutluydu, yıllar sonra ilk kez bu kadar mutluydu.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
6.4.2012
YORUMLAR
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
öyle güzel anlatmışsınızki yareni özene bezene sanki yanlarındaymışsın gibi yazınızı keyifle okudum çok hoştu çok daha güzel kurgulara dileğimle saygılarımla selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
yarın ki bölüm tam bir macera olacak bu huzur evinde yok yok
sevgiler
Güzel yazınızı keyifle okudum kaleminize yüreğinize sağlık,
Saygı sevgi selamlarımla.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
selam sevgi saygılar
eray hanıma kızma hocam o yüreğiyle yazıyor... bu sayfalarda renk o renk...sayende çokta toparladı....saygılar hepinize güzel insanlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
:)
aman ha hocam okumasın ne halin varsa gör der yoksa bunlar hep şaka komutanım
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
yazı huzur evi hikayesi gibi ama daha derinlerde yaşanmışlıklar var.Doğu kültürünün etkisi altında olan Türk halkı genelde duygusal bir yapıdadır.Bu nedenle yazıda geçen kısa hikaye benide haylı duygulandırdı.
yazan kaleminiz daim olsun.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılarımla
mehmetmacit
huzur evlerinini olmadığı eski yıllarda,yaşlıların evlerde nasıl eğreti durduklarını,Evdekilerin onların bir an önce öbür tarafa gitmesinini nasıl beklendiğini toplum dokumuzda görme imkanımız oldu.
elbet alilesiyle mutlu olanlar oldu ama ya olmayanlar....
saygılarımla.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar