Öyle sitemler vardır ki, bir medihtir ve öyle medihler vardır ki, bir kötülemedir. la rochefaucauld
VarolT
VarolT

FİLOLOJİ

Yorum

FİLOLOJİ

3

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

2252

Okunma

FİLOLOJİ

FİLOLOJİ

Aslında hayvanat bahçelerinde, özel önlemler altında insanlarla ilişkilerinin sınırlandırılması gereken bir takım mahlûkatla günlük hayatın her safhasında karşılaşmak mümkün. Bunlar kendi dünyalarında bizden farklı bir dil kullandıklarından, bizim kullanmakta olduğumuz lisan doğal olarak iletişim için yeterli olmaz. İşte Filoloji denilen ve dilbilimi, kelime sevgisi gibi isimlerle anılan bilim dalı burada devreye girer.

Şimdi hayal edelim. Sokakta kendi halinizde yürüyorsunuz. Karşı istikametten gelen bir yaratık sizin yer düzlemi ile kurmuş olduğunuz 90 derecelik açıyı bozup 180 derece seviyesine getiriyor. Tam durumu kavramaya çalışıp, bir özür beklerken bir de bakıyorsunuz ki size çarpan şey (Özellikle şey diyorum) annenizin cinsel hayatı ile ilgili daha önce hiç duymadığınız şeylerden söz ediyor ve bir takım iddialarda bulunuyor. Bu durumda kalkıp kendisine, sarf ettiği sözlerin yanlışlığını anlatmaya çalışmak, toplum içinde kötü sözleri kullanmanın ahlaki boyutundan bahsetmek, abesle iştigal olacaktır.

İşte burada yabancı dil bilmenin önemi ortaya çıkar. Eğer kendi bildiğiniz dilden konuşursanız anlaşamayacağınız kesindir. Ne demişler; “Bir lisan iki insan!” İleride bu olayla ilgili travma yaşamamanız için o an sarf edeceğiniz birkaç cümle hayati öneme haizdir. Yabancı dil dediysem öyle İngilizce almanca falan değil, ana dilimizin tam içinde olan ama gerçek anlamından çok üzerine yüklediğimiz başka anlamlarda kullandığımız kelimeler yeterli olacaktır. Öyle ki sonuçta fiziken biraz örselenseniz bile iç dünyanızda büyük bir ferahlık hissedeceğiniz kesindir.

Çocuklar küçükken bir gün ellerinden tutup Ankara’daki hayvanat bahçesine götürdüm. Amacım onlara doğamızı paylaştığımız diğer canlılardan gerçek örnekler gösterip, bilgilendirmek ve bilinçlendirmekti. Jetonlarımızı atıp hayvanat bahçesine girdik. İlk sağa döndüğümüzde az ileride iki ayı ile karşılaştık. Biri kafesin içinde diğeri dışında… Kafesin içinde olan son derece efendi ve saygılı bir şekilde uzanmış, güneşlenirken diğeri eline aldığı bir sopa ile içeriye uzanmaya çalışıyor ve HAAAA, HOOOOO gibi bir takım sesler çıkarıyordu. Ben daha önce gördüğüm bu türü tanıyordum ama çocuklar ilk kez karşılaşıyordu. Onlara ayıların ikiye ayrıldığını, bir kısmının doğal kürkü olduğunu ve yaşam alanlarına müdahale edilmediği sürece zararsız olduklarını, diğerlerinin ise bize benzer kıyafetler giyip, aramızda dolaştıklarını ve ne zaman ne yapacaklarının kestirilemeyeceğini anlatarak babalık vazifemi yaptım. Su Aygırı’nın havuzuna geldiğimizde kafes tellerinin içindeki tuğla ve taş parçalarının, bu hayvanla iletişim kurmaya çalışan bazı mahlûkat tarafından kullanılan araçlar olduğunu anlatmam çok zor oldu tabi ki… Benim dönemimdeki çocukların yabancı turistlerin tepkisini ölçmek için onlara taş atmasından bahsetmedim haliyle.

Dilimizde öyle kelimeler var ki, fonetiği anlamının çok önünde yer alıyor. Gerçek anlamı bit yavrusu olan ama ilişkilerinde tutarsız, kaypak insanlar için kullanılan “yavşak” mesela… Bu kelimenin yerine ne koyarsanız koyun aynı etkiyi yapmayacaktır. Dil yaşayan bir varlıktır ve yaşadığı coğrafyanın kültürünü ortaya koyar. Aynı kelimenin farklı kültürlerde farklı algılanması bu yüzdendir. Örneğin ülkemizde kolunu kapıya çarpan bir vatandaşımız, derhal kapının annesi ile cinsel ilişkiye girdiğini veya girmek istediğini beyan ederek duyduğu acıyı hafifletme yolunu seçerken, bir başka coğrafyada bu durum hiçbir anlam ifade etmez. Zira insanların değil, nesnelerin hata yapabileceğine inanılan bir coğrafyada yaşıyoruz. Trafik lambalarını şehri güzelleştirmek için konulmuş dekorasyon malzemesi sanmamızda, yaşanılan kazaların arabalardan kaynaklandığını düşünmemiz de bu yüzden olsa gerek. Bir de özellikle yaşlılarımız bir insanın Türkçe bilmemesinin imkânsız olduğuna inandıklarından mıdır bilinmez, yabancılarla konuşurken seslerini yükseltirler. Böylece anlaşılacaklarına inanırlar.


En uzak mesafe ne Afrika’dır,
Ne Çin, ne Hindistan.
Ne seyyareler, ne yıldızlar geceleri ışıldayan…

En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir,
Birbirini anlamayan…


Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Filoloji Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Filoloji yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
FİLOLOJİ yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Saynur Baysal Öztürk
Saynur Baysal Öztürk, @saynur-baysal-ozturk
5.4.2012 10:43:31
Biz, insanız, elhamdülillah... Tabii ki çok önemli bir özelliğimiz de var: Melekleri bile aşabilirken yücelikte, sefillerin en sefili de olabiliyoruz. Bunu belirleyen de karakterimiz. Sağlam karakterde nesiller yetiştirmeye yeterince çaba sarf etmediğimiz taktirde, hangi dili kullanacağımızı şaşırtan ve lügatımızı aciz bırakan nice canlı türleriyle karşılaşacağız demektir.

İnsan kılığında gezen her canlının insani özellikler sergilemesi ve güzelim dilimizin de argodan kurtulması dileği ile tebriklerimi iletiyorum. Anlatım gayet güzeldi.

Selam ile...
Erzurumlu Selim
Erzurumlu Selim, @erzurumluselim
4.4.2012 18:26:11
Tebrikler değerli yazar zevk ve tebessümle okudum...selamlar
sami biberoğulları
sami biberoğulları, @samibiberogullari
4.4.2012 14:50:05
Değerli kardeşim.

Muhteşem bir yazı olmuş. Mecazlar, kinayeler kısacası her şey dört dörtlük. Zevkle okudum. O bahsettiğiniz ''Şey''lerden hepimiz muzdaripiz. Şikayet ederiz. Mesela bir piknik yerine gittiğimizde orada yığılı çöplere bakarak '' Yok arkadaşım pis milletiz pisss'' deriz ve kalkarken bir o kadar çöp de kendimiz bırakırız genellikle. Örnekleri çoğaltmak mümkün tabii ki ve de maalesef.

Bu yazının mutlaka daha fazla kişi tarafından okunması gerekirdi. Sanırım bu konuda sana bir arkadaş tavsiyesinde bulunmam gerekiyor.

''Asıkda neler var '' diye bakan bir vatandaş '' Filoloji '' diye bir başlık görürse bunu ''Dil bilimi ''üzerine yazıllmış ilmi bir yazı zanneder ve konuyla ilgili de değilse merak edip açıp okumaz...Oysa bilse içinde müthiş bir mizah yazısı olduğunu mutlaka okuyacaktır.

Madem ki bir şeyler yazıyoruz elbette diğer arkadaşlar tarafından da okunmasını isteriz. O bakımdan burada biraz pazarlama teknikleri devreye giriyor. Mesela ben olsam bu yazının başlığını ''KOKLAŞA KOKLAŞA ANLAŞAN BENZERLERİMİZ'' olarak yazardım.. Çünkü konu dil bilgisi değil...Konu insansı varlıklar.

Selam ve saygılarımla.

sami biberoğulları tarafından 4/4/2012 2:52:24 PM zamanında düzenlenmiştir.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL