"VAROLDUĞU İÇİN DÜŞÜNÜR İNSAN, DÜŞÜNDÜĞÜ İÇİN VAR-OLAMAYACAK KADAR GÜÇLÜDÜR"
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
VAROLDUĞU İÇİN DÜŞÜNÜR İNSAN;
Gözlerimi kapatarak yapmak istediğim bir işi düşünmeye başladığım zaman; her başlangıcın bir vazgeçiş sonrasında olduğunu ve yeniden doğurup doğmaya yöneldiğini, her seçişin vazgeçiş olmasından sanki huzursuzluk duyduğumu hissettiğim anda ne yapmak istiyorsam vazgeçiyorum.
Düşünmemek gerekli.
Bir insanı severken; kör olmayı, dağları ellerinle kazmayı başka birinin bilincine, kendi bilincini ortak etmek üzere olduğunun farkına varmadan insan üstü çaba harcamadan sevmek gerekiyor.
Büyük patlamanın ardından çok uzun zamanlar geçti. İnsan dünyaya atıldı terk edildi. O andan itibaren başladı her insan kendi yaptıklarından sorumlu olmaya.
Sorumluluk her yaşta başkalaştı. Uzaklaştı-yakınlaştı. Büyüdükçe ellerimize daha fazla doldu.
Yaşlandıkça azalacağını o süreç içinde anlamamızın imkanı yoktu. Özgürlük içindi hepsi oysa. Sevgi onu takip eden küçük kramplardan sadece birisi... Özgürlüğe aşıktır insanoğlu. Her ne kadar onu tam anlamıyla bilmesede.
"Özgürlük kendini öldürebilmektir-başkasını öldürebilmektir-çalabilmektir"
O halde özgür değil insanoğlu. Yasalara uymak zorunda olan her akıl sahibi gibi.
Güç ister özellikle sevmeye girişmek işi.
Savaşların nasıl başlayıp ne tür bir hüsranla bittiğini anlamak, nedenini sormak benliğine, hatta derilerine kadar olanı biteni sorgulamak; sürekli kan pompalayan bir küçük organ ister.
Zenginler başlatır savaşları, kavgaları silahları yaratırlar yoksul sırtlarında. Yoksullar ise ölmeye doğmuş olduklarını bu savaşın etrafında çizdikleri küçük çemberlerde tutsakken idrak ederler. Seçim hakları doğdukları andan itibaren olmamıştır. Koyun gibi güdülmeye mahkum bırakılıp "güdülmüşlerdir"...
Her seçiş bir vazgeçiş ise çok fazla da alternatif olmayacaktır onlar için. Öyleyse bizler de yoksul kesim olarak alacak olursak bedenlerimizi ele; insan bulduklarının değil bulamadıklarının hikayesidir. Bulduklarını yazmaz "okur". Bulamadıklarını "yazar"...
Çok kez uçurum kenarından diğer bir uçurum yoluna sıçrayarak geçmek istemişizdir. İmkansız olmasından kaynaklı, uçmayı düşlememiz ve hiç uçamayacak olmamızdan.
Bir kuyudayım yukarıya nasıl çıkarım/...
Bunu yaparken varlığımızın var olduğu noktaya bakarken, aslında varlığın çok da önemsiz olduğunun sonucuna varacağımızı düşünürken tam tersine, varlığımızın önemini anlarız.
Ölümün sıcak nefesini hissettiğimizde, uçamamak gerçeği birden fazla çarpar yüzümüze.
Çünkü insanız. Çünkü insan yer çekimi sayesinde yaşlanır ve ölür. İnsanlar uçamaz.
İnsan bir seçim yapacaksa düşünmeden yapmalıdır. Yoksa sonuç bir seçiş vazgeçişi olacaktır muhtemelen.Susamadan içmektir varolmak. Sonunda da pişman olmamaktır. En büyük günah pişmanlıktır.
Dönüp gerilere derinlere, çok öncelere bakıp düşünüp pişman olmak bir depremden çok daha sarsıcı bir sallantı olur. Temelleri sağlam olmayan bir gecekondu ise ruh, pişmanlıklarının beynine hızlı ve sert çarpmalarıyla bilincini yitirerek kaybolmasına neden olur, ölmez. Kayıp bir varlık olur zaten hiçleşmiş varlığı...
Hatırla insan.
Hayat ellerinde olduğu için; onu sadece sen yönetebildiğin için, kendi bilincine mahkum olduğun için, ölene kadar yaşam savaşı vereceğin için, yokken seni bilen biri olduğu için ve bu yolcuğuna her nasılsa başlayabildiğin için, şuan nefes alıyorsun. Yüzün gözün kara çamurlarla kaplı göremesen de. Göremediklerimiz eşliğinde yaşayıp gidiyorken yapmamız gereken tek şey dünyanın bize ihtiyacı olduğunu ve bizimle işi bitene kadar buradan yollamayacak olduğunun bilincine varmak.
Asla ölmeyi isteme- deneme. Dünya seninle işini bitirene değin ne yaparsan yap iskeletine sarılı organların çalışacak, ruhun sadece uykularında dışarı çıkıp ortalığı kolaçan edecek.
Düşünüyorum öyleyse varım kurgusuna inanmıyorum farklı bir alt yapıya hizmet ediyor çünkü. Tanrıyla olan ilişkisini sadece düşünmekle sınırlamak bir sığıntıdan başka birşey olmaktan öte değildir. Eğer düşünürsen vazgeçersin, düşünmeden bir işe kalkışırsan hata edersinden çoktan sıyrıldık. Hatalarımız ve yapacak olduğumuz hatalarımız bizi büyütecek ve ölüme yaklaştıracak.
Düşünürüm zaman zaman varım çünkü “ varolduğum “ için düşünürüm. Ama asla düşünebildiğim için varolmadım. Çok istediğin bir şey varsa düşünmeden yap, bütün anahtarları o eylemin sonunda elinde bulacaksın, yanlış olabilir düpedüz bir hata da olabilir, bozuk olabilir tüm anahtarlar, seni ispat ederler pişman olmanı asla sağlamazlar.
Eğer yapmazsan istediklerini sadece planlarda bırakırsan, bir balıkçı gibi ağını açık denizlerde unutup gitmiş olursun.
Başka bir balıkçı gelir balık dolu ağına sahip olur... Açlıktan ölürsün...
Yaşam için gereken bütün güç ellerimizde, ben varım, yaşıyorum, seçişlerde başka şeylerden vazgeçebiliyorum... O halde mutlu ya da mutsuz olmam çok mühim değil.
Hiç nefes alamadan bu tek hakkı yolun başında hatayla yitirmiş olabilirdik. Dünyanın işi henüz bitmedi. Nefes almaya mahkumuz. Yalnız bir hayal olmaktan, garip uzun bir şarkı dinlemekten kendimi asla alıkoymayacağım diyerek yaşama bakmalı. Yaşamak ağlayışlarımızdan taç takıyor.
Ağlıyor muyuz? O halde gerçekten inanın bana çok mutluyuz. Mutluluk sadece gülmek olamaz. Mutsuzluğun sadece ağlamak olmadığı gibi. Pişmanlık gibi büyük ve kirli bir günahı işlemek sonucunda, günahtan ve pişmanlıktan başka bir şey olmayacak ellerimizde. Pişmanlık günahı- günah ise pişmanlığın çoğalmasını sağlamaktan başka bir şey yapmayacak çünkü…
Düşünmüyorum;pişman değilim, pişman değilim günah işlemiyorum, günah işlemiyorum keşkeler doğmuyor. Bir kısır döngü gibi parıldasada, her seçimimde vazgeçişlerle dolu olduğumu biliyorum ve huzursuz değilim. Düşünmenin ne olduğunu biliyorum, adımlarım ona göre...
YORUMLAR
Bir insanı severken; kör olmayı, dağları ellerinle kazmayı başka birinin bilincine, kendi bilincini ortak etmek üzere olduğunun farkına varmadan insan üstü çaba harcamadan sevmek gerekiyor.sevmek yüce yaratanın kullarına verdiği en güzel sihir olsa gerek sevgilerimle Bogazın kıyısından slm
Dostoyevski: ‘’Kurtuluş eylem yoluyla değil,acı çekme yoluyla gelecektir’’ der. Kurtuluşun ne olduğunu anladığımız an,daha doğrusu kurtuluşla ne demek istediğini tam olarak kavradığımızda onu daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum.Kurtuluş; kişinin kendi iradesinin kuvvetidir.Mi? Ve bu böyle olduğuna göre daha ne bekliyoruz o zaman düşünmek için.
‘’Düşünüyorum öyleyse varım kurgusuna inanmıyorum farklı bir alt yapıya hizmet ediyor çünkü. Tanrıyla olan ilişkisini sadece düşünmekle sınırlamak bir sığıntıdan başka birşey olmaktan öte değildir.’’
Düşünmeden Tanrı’nın ( Allah’ın demeliyim belki de) varlığını anlayabilir miyiz peki? Bizim düşünmemiz ya da düşünemememiz O’nun varlığı hakkında şüpheye götüreceğinden korktuğumuz için mi bu kadar endişe ediyoruz yoksa? ‘’Var olmak’’la başlamadı mı zaten her şey?
Düşünmeden insan var olup olmadığını da anlayamaz.O yüzden önce düşünmek gerekir kanısındayım,ondan sonra var olmak…Varız’’; ama’var olduğumuzu da biz değil birileri-o birileri kim peki- gelip fısıldıyor kulağımıza.
Hatta bir parantez açmak istiyorum: Slavoj Zizek ''Sevgi kötülüktür'' der. Bunu şöyle açıklıyor sonra: Ben seni her şeyden çok seviyorum’’ dediğinizde,bir dengesizliğe imzanızı atmış oluyorsunuz farkında olarak ya da olmayarak. Kapatalım parantezi.
Şimdi böyle düşündüğümüzde, iki bakış açımızda da bir bencillik ya da bir dengesizlik olduğunu göstermez mi bize? Hatta daha aşırıya gideyim: biz zaten bunun için yola çıkmadık mı? Dengesizlik!
Tekrar ‘’var olmak ve düşünmek’ kavramlarımıza gelelim. Ben ne için varım peki? Düşünerek kendi varlığımın varlığını anlamak için mi? Yoksa varım dolayısıyla düşünmem mi gerek? İnsanı bırakalım bir süreliğine.
Diğer canlılar?
Varlar;fakat var olduklarını düşünüyorlar mı diye bir soru sorsam? Çok aptalca gelir mi size?
Düşünmelerine gerek yok ki zaten. Onlar hep ordalar.Yani hep varlar.
Aristo’nun bir sözünü yine paylaşmak isterim: ‘’İnsan düşünen bir hayvandır’’.Yine karşımıza düşünmek çıktı.Belki de o yüzden düşünmekten yola çıktı ‘Düşünüyorum o halde varım’ diyen filozof.
Var olmaktan öte: inanç!
İnanıyorum o halde varım’’ Mi?
İnanmak bana düşünme kavramını çürütecek kadar doygun geliyor.
Ben, sadece oraya takıldığım için, buradayım dedim.
Genel olarak ifade ettiğiniz fikirleriniz yerindeydi tabii…
waratte
Önce sayfama hoş geldin Harun
…
İnanış illaki bir düşünme eylemine gerek duyar. Olmazsa körü körüne inanış dediğimize girer. O konuda düşünülsün elbette kii çok isterim . inanmadığım kurgu olarak gördüğüm olay tam da budur zaten benim.
Bkz;
Düşünüyorum o halde varım. Ben yaratılanım yaradanım var. Sayesinde düşünüyorum ki
Bunu söylerken aslında hiç düşünmemişlerdir kişiler/ günümüz dünyası…
Ben işin aslında tin boyutunda da değilim. Düşünen insanlar ben merkezcil insanlar olabilir, zeka mantık ile hareket eder ve eşek gibidir onlarda kendi yararına olmayan işi asla yapmazlar, bu insanda da böyledir. Sevgi vb için sanırım fazlaca düşünülmemeli dir …
Hayvanlar yani aslında bizden tek eksik yanlı olanlar düşünemeyenler. Buna katılmıyorum çünkü bugün hayvanlar eğitilebiliniyorlarsa bu tez çürür. Hayvan işin sonunda ödülün olduğunun farkında. Farkındalığı fark ettiren bir bilinci var. Tıpkı bizim gibi. Eğer sadece düşünen insanlar ve düşündükleri için var olanlar olsaydık uyur gezer olurduk dünyada. Uykuda da düşünebiliyoruz aslında. Ama uykuda rüyanın farkına vardığımız anda bitiyor bu eylem.
Düşüncesiz olalım tabi ki değil bu… bir plan kurarsın ona bağlı alt planların olur. Asıl planını düşünürken ona bağlananlar da bundan mutlaka etkilenir.
Etkileşim lazım insanlara düşünceden ziyade…
Birde tanrı belki de Allah demeliyim demişsin,
Burada söz konusu olan kesinlikle ikisi de değil. İnanç işin içine girince tamamen çıkar girer. Mesela hepimiz sorgulamaktan korkmuyor muyuz?
İnanışımız buna neden.
Neden peki.
“ aklın mantığın var gör ve inan derlerken neden sorgulamak günah kılınmıştır”
Hangimiz sorgulayabiliyoruz. Çıkar ise ucunda ödülümüz var Harun
Bizler in hayvanlardan hiçbir farkının olmadığıda ortada bunun sayesinde… cennet ile ödüllendirilmek üzere eğitilmedik mi… ucunda mama var başar ve ye insanoğlu. Ama sakın ötesine berisine karışayım deme… yanarsın…
/ teşekkürler