- 863 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Mavi Sakal / IV
Chloe yaslandığı kapının önüne yığıldı. Yüzüne yayılan ateş vücudunu sardı. Ellerini ağzının üstüne bastırıp çığlığı içine yuvarladı.
***
Küçük kız çocuğu yatakta oturmuş bez bebeğinin dağılan saçlarını tarıyordu. Bebeğin kolları iki yana açılmış kendisini kucaklamak istermiş gibi mavi gözlerine bakıyordu. Bebeğini kollarının arasına alıp sarmaladı.
“Üzülme Katie uyuduğum zaman seninle bir ağacın altına kaçacağız; hemen yanı başımızda güzel bir göl olacak, orada gümüş rengi bir balık, kafasını çıkarıp bizi çağıracak ve biz o gölün derinliğinde minik yıldızlı atlar yapacağız. Onları ağacın dallarına asacağız ve orada beraber uyuyacağız.”
Küçük Chloe alt kattan gelen seslere doğru ilerlemeye başladı. Bez bebeğinin uyanmasını istemiyor gibi adımları usulca atıyordu. Babası yine sarhoştu ve annesine işkence yapıyordu. Merdivenin demir korkuluğuna oturup dehşetle olanları izledi. Babası pantolon kemerini çıkarıp annesini dövmeye başladı.
Babası kendisine seslenince bebeğine daha sıkı sarıldı.Sanki karanlığa düşecek ve hiç çıkamayacakmış gibi…
“Chloe Allah’ın belası orada izleyeceğine buraya yanıma gel ve annenin yüzüne bak. Sevgili anneciğin sana hiç annelik yaptı mı? Kim bilir kimin piçisin. Bu evden ve sizden artık kurtulacağım Chloe, Chloe duydun mu? ’
***
Dışarıda akan trafiğin gürültüsü Chloe’yi kendine getirdi. Oturduğu yerden doğrularak kapıya tekmesini geçirdi.
“Jack Suarez ha..vay canına...” dedi ve kendi kendine kriz halinde gülmeye başladı.
Kendini topladığında zaman kaybetmeden mimarların kayıtlı olduğu odayı aradı. Odadan randevu aldı. Oda sekreteri bilgileri verme konusunda her ne kadar dirense de Chloe’nin ısrarı sonuç verdi ve Jack Suarez’in ilk yaptığı binanın adresini almayı başardı.
“Hotel Lilith...”
Binanın yapımına 2007 yılında başlanmıştı. Huzurevi olarak düşünülmüş, belediyede yaşanan bazı pürüzlerden sonra binayı yine Suarez ailesi almıştı. Şimdilerde ise otel olarak kullanılıyordu. Odaların şekli tabut olarak tasarlanmıştı. İnce uzun odalar alçak tavanlıydı ve duvarlar bordo kadifeyle kaplanmıştı. Odalarda pencere yoktu. Kadife kaplanmayan yerler venge rengi kaplanmıştı. Otele giriş kapısının hemen iki yanına monte edilmiş polyesterden yapılma iki kadın memesinin arasından giriliyordu.
Genelde hayat kadınları için çalışan otelde, odalardaki tüm yataklar tek kişilikti.
“Oteli mi inceliyorsun?” dedi Jack yüzünde ağır ve samimiyetsiz bir gülümseme peydah olmuştu.
Gözlerinde korkunun zerresi görünmüyordu.
İrkilen Chloe “Haahhh... geldiğini görmedim.” dedi.
“Ruhumu burada gömdüm.” dedi “Sanırım bunu merak ettin. Hadi gel, sana tam olarak nereye gömdüğümü göstereceğim.”
Chloe Jack’in soğukkanlılığı karşısında donakaldı. Teklifini kabul etti. Lilith’in memelerinin arasından otele girdiler.
Girişteki masada oturan takım elbiseli dört Meksikalı ayağa kalkıp küçük patronlarını ve yanındaki kadını selamlayıp yerlerinde oturdular.
Mermer merdivenlerin dönerek inen basamaklarında tereddütle Jack’in yüzüne bakan Chloe, onun soğukkanlılığı karşısında titredi. Yapının en alt katında halıyla kaplı zemindeki gizli kapı yerin altına iniyordu. Jack cebinden üzerinde birçok anahtarın bulunduğu bir anahtarlığı şıngırdatarak çıkardı. İçinden birini seçti .
“Al Rapunzel. Buraya bunun için geldiğini biliyorum. Aç hadi.”
Chloe kararsız bir hamleyle aldığı anahtarı kaldırdıkları halının altındaki kapının kilidine sokup çevirdi. Kapağı kaldırdığında mum ışığının aydınlattığı kırmızı bir odaya inen basamakları gördü. Odanın duvarları Melanie’yle Jack’in mutlu görünen bir çok fotoğrafıyla doluydu. Chloe hepsine bakmak istiyordu ama odanın ortasındaki mermer lahitin içindekini çok daha fazla merak ediyordu.
Lahitin kapağının üzerindeki pirinç levhada “Ruhum” yazıyordu.
“Melanie bunun içinde mi?”
“Evet.”
Merkezi aramak için cebinden telefonunu çıkartan Chloe telefonunun çekmediğini gördü.
“Burası ihbar için uygun değil Rapunzel. Meraklarını gidermek için, kafandan geçen tüm sorulara yanıt almak için uygun bir odadayız sadece...” Jack’in yüzündeki ifade değişmiyordu.
“Onu sen mi...?” Chloe korkarak sorduğu bu soruyu tamamlayamadı. Odanın aniden soğuduğunu hissetti. Ensesindeki ve kollarındaki tüyler diken diken olmuştu.
“Evet.” dedi ve odadaki tek koltuğa oturdu.
* * *
Beş yıl önce gece yarısı...
Silahlarını birbirine korkuyla iki gencin üzerinde doğrultan Suarez ailesinin adamları uzun farları yanan 1937 model siyah Cadillac’ın içindekinin inmesini bekliyorlardı.
Jack, koluna sarılmış Melanie’nin aksine farları gözlerine gözlerine sokulan araçtan kimin ineceğini gayet iyi biliyordu.
Diego Suarez...
Jack, babasının arabadan inmesini beklerken hayattaki her şeyi, biricik aşkı Melanie’nin zarar görmesini istemiyordu. Onu sakınmaya çalışırken ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Diego Suarez’in acımasızlığını karşısına çıkan herkes tatmıştı.
Arabanın farları kısaya döndüğünde arka kapı açıldı. Önce siyah beyaz renkli rugan ayakkabılı, dikine gri çizgili siyah bir pantolonun paçası göründü, ardından da gümüş kartal başlı Anadolu işi siyah bastonu. Arabadan indiğinde geniş siperlikli beyaz fötr şapkasını ve beyaz atkısını düzeltti. Belli belirsiz aksamasını bastonla örterek oğluna ve sevgilisine yaklaştı.
Dudaklarının üzerindeki ince bıyığı esmer gamzelerine doğru genişlerken adamın yüzünden ağız dolusu bir gülümseme ve şefkatin sıcaklığı yayılıyordu.
“Oğlum Jack ve kızım Melanie... iki kardeşin babalarına karşı müthiş direnişi. Tıpkı devrimci Emiliano gibisiniz çocuklarım. İktidarımı devirmek için biraraya gelmiş iki küçük kumru.” derken hızlıca istavroz çıkardı.
Kolları iki yana açık Jack ve Melanie’yi kucakladı. Biri bir kolunda diğeri diğer kolundaydı. Gençler ne olduğunu anlayamıyorlardı.
“Bu akşam, diğer gecelerden farklı bir gece olacak. Bu akşam ikinizde çok hızlı büyüyeceksiniz, biriniz yaşlanacak, diğerinizse...” dedi ve bir anlık duraklamadan sonra “Neyse...” dedi “Sürprizi bozmayalım.”
Arabaya bindiler. Korumalardan birinin silahları ikisinin üzerindeydi. Yeni açılan bir sitenin içinde belediyenin yaptırdığı parka Suarez ailesi tarafından hediye edilen süs havuzunun başına gittiler. Sitenin inşaatı henüz bitmediği için yerleşim olmamıştı. Ortalık bu yüzden son derece sessizdi.
Arabadan indiler. Havuzun ortasından fışkıran suyun sesi, ayın sudaki şavkı ve pirinç bir levha üzerine kazınmış Suarez Çeşmesi yazısından başka bir şey yoktu.
Diego sazı yeniden eline alarak konuşmaya başladı.
“İşte size sürprizim.” dedi ve cebinden çıkardığı iki ucunda parmakların geçebileceği boşluklar olan otuz santimlik çelik teli Jack’e uzattı. “Bir buçuk yıldır ilişkinizi izliyorum. Melanie, annen kadar güzelsin. Jack... oğlum, sen de annen kadar duygusal.”
Jack annesini hiç tanımamıştı, o doğarken kendisini terkettiğini anlatmıştı babası ve Jack bunun için yıllarca kendisini suçlamıştı. Babasından şimdi gelen bu zamansız iltifat Jack ve Melanie’nin birbirlerine bir an bakmalarına neden oldu. Göz göze geldiklerinde ikisinin de kafası karışmıştı.
“Şaşırmayın, ikinizin de annesi Klara Lilith... hayatımın tek aşkı. Seni bana bırakıp o Carlos hırsızına kaçtı. Carlos onu da malımı da benden çalmaya kalkıştığında anladım ki merhamet barındıran güç sadece bir hiç. İnsanın yüreği çeliklenmeli Jack. Oğlum... ben öldüğümde koca bir imparatorluğun başına geçeceksin ve imparatorların duyguları olmaz.”
Jack ve Melanie kardeş olduklarını, Melanie ise annesinin katili olan adamın oğluyla birlikte olduğunu öğrenmişti. Jack ise babasının annesini öldürdüğünü.
İkisi de kendinde değildi ve ikisi de yaşamak istemiyordu. Titriyorlardı. Diego elinde oynadığı teli yeniden Jack’e uzattı. Ne yaptığının farkında olmayan Jack elleri titreyerek teli aldığında Melanie diz çöküp sırtını Jack’e dönmüştü. Ağır ağır uzun gür saçlarını geriye atan Melanie beyaz boynundaki zinciri çıkartıp Jack’e verdi.
“Lütfen yap...” dediğinde hıçkırıklarına hakim olamıyordu.
Jack gözünü dahi kırpamıyor, yaşlar kendiliğinden süzülüyor, çenesinden Melanie’nin saçlarına damlıyordu. Teli boğazına doladı ve parmakları kesilinceye dek telin arasında sıkışan ince boynu sıktı. Melanie’nin boğulurken çıkardığı sesleri Jack hayatında ilk kez duyuyor, içinde hastalıklı bir nefretin büyümesini önleyemiyordu.”
* * *
Jack halıyı kapının üzerine kapatıp ve anahtarı cebine koydu. Ağır ağır basamakları çıkarken yalnızdı.
lacivertiğnedenlik / chaotica
YORUMLAR
jack ve chloe çarpıcı karakterler. bu karakterler düşününce bize ne anlatmak istiyorlar, sorusu düşüyor aklıma.
Jack'in içinde taşıdığı dram ruhunu öldürüyor. Chloe'nin çocukluğu ise peşini bırakmıyor, Melaine'nin peşine düşmesi de bu sebeple sanırsam.Bu iki sıradışı karakterle sistemin tüm bireyleri kıstırdığı, ruhlarından ayırdığı, chole'in sırtındaki yara izi gibi şekil değiştirmiş bedenlere hapsettiği yani çarkların her şeyi öğüttüğü ve başka bir şeye dönüştürdüğü anlatılmak istenmiş gibi. Jeff'in boğucu aile yapısı, diğer polislerin bir ceset karşısında duygusuz davranışları -özellikle şefin- ve absürt yapılı otel ile arabadan insandan önce inen anadolu işi baston gibi alegorilerle sistemin açmazları, acımasızlığı şekil kazanmış. Chole'nın uğraşı her seferinde buzdağı gibi bir engele çarpıyor.
Melaine'nin o dolaptan kurtulduktan sonra yaşamasına imkan yoktur. Yaşamıyor da! Kimse kurtaramaz...
Hipopotam tarafından 1/28/2012 1:19:45 AM zamanında düzenlenmiştir.
Hipopotam tarafından 1/28/2012 1:20:48 AM zamanında düzenlenmiştir.
Hipopotam tarafından 1/28/2012 1:21:59 AM zamanında düzenlenmiştir.