Müebbet Nimet ( 2 )
Masanın etrafında çeşitli bahaneyle bir şeyler duyarız umuduyla dolananlar bu sözleri duyunca şaşkınlıkla irkildiler. İçlerinden birisi hemen yatakların olduğu bölüme seğirtti. " Biz baltayı taşa vurmuşuz bacılar! Karı cinayetten gelmiş buraya. Gözünü kırpmadan erini, dostunu vurmuş heheeyyy! " diyerek bir çırpıda anlatıverdi duyduklarını oradakilere.
Sultan ana Nimet’ in omzuna dokundu " Tamam kızım şimdilik bu kadar kafi. Haydi git biraz dinlen. Kızlar yatağını hazırlamışlar, bir-iki saate kalmaz akşam yemeği de hazır olur. O vakte dek sende eşyalarını filan yerleştirirsin. Geri kalanları yemekten sonra çay içerken anlatırsın bize. "
Nimet itaat ederek yerinden kalkarken Sultan ana hey Allahım der gibi başını iki yana salladı. Kimbilir ne yaşamıştı da, az evvel karşısında karınca incitmez gibi duran şu taze iki kişiyi katletmişti? Artık hesabını yapmadığı, sayısını unuttuğu kadar çok senedir buradaydı. Neler görmüş geçirmiş, şu koğuştan nice insan farklı hikayeleriyle gelip geçmişti. Lakin onların hiç birinde şu yeni gelendeki gibi kendini görememişti.
Uzun yıllar önce bu cezaevinin kapısından elleri kelepçeli ve Jandarmalar eşliğinde ilk girdiğinde Nimet’ ten daha gençti. Taze gelindi, elinin kınası bile henüz solmamışken kana bulanıvermişti o apak elleri. Çocukluğundan beri sevdalık ettiği, deli gibi sevdiği Ali’ siyle davul-zurnayla evleneli daha dün gibiydi, ama henüz birbirlerine doyamadan vatan borcu ayırıvermişti iki sevdalıyı. Ali önce yaşlı anasının sonra da babasının elini öpüp " Babam, kocadağım. Hakkını helal et, dualarını esirgeme. Sultan’ımı önce Allah’ a sonra sana emanet ediyorum" demişti. Sonra karısının alnından öperek " Bekle beni Sultanım Mevla’ mın izniyle gidip döneceğim" diyerek kışlasının yolunu tutmuştu.
Ayrılık ateşi yakar olmuştu Sultan’ ı. Günler köy yerinde iş-güç arasında bir şekilde geçiyordu geçmesine de ah o hayın geceler yok muydu? Yüreğine ve o apak bedenine Ali’ sinin kavurucu hasreti düştüğünde, ondan gelen mektuplarla avunurdu gaz lambasının titreyen alevinde. Aradan aylar geçmişti. Yine o gecelerin birinde gelin döşeğinin içinde sevdiceğinden gelen mektupları gözyaşları içinde okurken birden kapı açılınca korkuyla yerinden sıçramıştı. İçeriye girenin kayınpederi olduğunu görünce telaş ve utançla yemenisine sarılmış, pazen geceliğinin üstüne bir şeyler almaya çalışmıştı.
" Hayırdır Beybabam Hanımanne’ me bir hal mi oldu yoksa? " diye sormuştu korkuyla. Yok demişti kayınpederi gözlerindeki tuhaf ama bir o kadar da korkutucu bakışla. " Ayakyoluna gitmiştim de ağlamanı duyunca sana bir şey oldu sandım. Sen ne ağlarsın gecenin bu vaktinde?" Yok bir şey demişti huzursuzca Sultan gelin, bir yandan da elindeki mektupları ardına gizlemeye çalışıyordu mahcubiyetle. " Ali’ den mi onlar?" sorusuna yine aynı mahçuplukla başını sallayarak cevap vermişti. Kayınpederi kapıyı kapatıp bir kaç adımda yanına gelince korkudan kaskatı kesilmiş bir halde, ayakta öylece kalakalmıştı. " Çok mu özledin kocanı kız" derken elini omzuna koymuştu. Sultan artık yaprak gibi titremekteydi. " Efendi baba ne yapıyorsun?" derken yüreği ağzından çıkacakmış gibi atıyordu.
Ondan sonra olanlar Sultan’ ın bugün bile midesini kaldırıyor, gözlerinden yağmur gibi yaşlar akmasına sebep oluyordu. Zalim kayınpederi bir hamlede tutup geceliğini yırtarken, bir eliyle de ağzını kapatıp Sultan’ ı yatağa fırlatıyordu. Çırpınması, gözyaşı dökmesi beyhudeydi. Yalvarmaları sonuç vermemiş, tıynetsiz adam gelinini kirletip geldiği gibi sessizce çıkıp gitmişti. Sabaha kadar ağlamıştı Sultan. Ne yapacak, Ali’ si gelince bunları nasıl anlatacak, onun yüzüne nasıl bakacaktı? Baba bildiği kansız şimdi nasıl yapmışsa bundan sonra yine yapmaz mıydı bu rezilliği? Bu düşünceyle kanı dondu, nefesi kesilir gibi olmuştu. "Allahım sen bana yardım et, bir çıkış yolu göster" diye dua etti.
Dışarıdan sesler duyunca kulak kabarttı. Belli ki kayınvalidesi ocağı yakıp, sabah yemeleri için bir şeyler hazırlamaktaydı. Paramparça geceliğini çıkarıp odasındaki ocağın henüz sönmemiş korlarının içine attı. Sacayağın üstünde kaynamakta olan çeyizinde getirdiği bakır güğümü alarak odanın diğer köşesinde yıkanmak için kullandıkları bölüme geçti. Suya karışan gözyaşlarıyla bedenindeki kiri arındırarak gusletti.
Sofaya geçtiğinde Hanımannesini ve artık Beybaba diyemediği o adamı yer sofrasında karınlarını doyururken buldu. Kayınvalidesi her şeyden habersiz tandır ekmeği ve keçi peynirinden oluşan kahvaltısını etmekteydi. Gelinini görünce yüzü aydınlandı. " Gel kızım otur, tarhana çorbası da yaptım istersen sıcak sıcak iç" dedi. " Yok ana canım istemiyor" diye cevap verdi Sultan. Kayınpederi bıyıklarını burarak konuştu : " Ne o hasta mısın gelin? " Sultan öfkeyle baktı adama ama o pis bir gülümsemeyle karşılık verince genç kadın ani bir kararla tahta merdivenlere doğru yönelmiş, üst katta bulunan sandık odasının duvarında asılı duran tek kırmayı kaptığı gibi bir solukta aşağıya inmişti.
Köy kızıydı Sultan. Eli kazma da tutar, çifte atmasını da benim diyen er’ den iyi bilirdi. Kayınpederinin karşısına geçip tüfeği nişanladığında bilememişti, adamın hangisinden daha çok korktuğunu. Ona çevrili silahtan mı yoksa o silahtan daha soğuk bakan o bir çift gök gözden mi? Dudakları korkuyla titrerken, bıyıklarından damlayan tarhana çorbası çenesine süzülüyordu.
YORUMLAR
Sözün bittiği yere geldim bu bölümde...
Ne desem, ne yazsam hafif kalır o kayınpedere çünkü.
Kayınların arasında kalası şerefsiz ....
Ay!! kaptırtım birden, ben bir hikaye okuduğu unuttum mu ne :))
Hamuş-71
Çok yaşayın e mi Sevgili yazarım :)
Kayınların arasında kalası hee :) Tuttum bunu :)
Sevgimle..
Eskiden arkası yarın vardı radyolarda.Hikayeler böyle tefrika halinde canlandırılırdı her gün.Hani şimdiki tvlerde haftalık diziler o zamanlar radyoda günlük idi.Merakla ertesi günü aynı saati beklerdik heyecanla.Şimdi sizi bekleyeceğiz artık anlaşılan.
Akıcı üslübunuzla daha bi akıcı olmaya başladı hikaye.Talihsizlikler,kötülükler hep güçsüzü buluyor.Fırsatçılar da fırsat kollamakta ve elde ettiği fırsatları da değerlendirmekte.Allah onları bildiği gibi etsin.Takibinizdeyim.Sizi izlemeye devam ediyorum.
Saygılar.
Hamuş-71
Çok teşekkürler Sn. Yazarım. Beğeniniz mutlu etti beni. Takip ettiğinizi bilmek güzel. İlginize kalben teşekkür ediyorum.
Saygı bizden efendim.
Sevgili Hamuş, kalemini sevdim. Hele hikayen; yaşanmış gerçeklerden, bu öyküler memleketimin her yerinde yaşanıyor. Kimi sineye çekip köşeye pusuyor, kimi de Sultan gelin gibi silahına davranıp intikamını kimseye bırakmıyor. Vakit buldukça yazılarını okuyacağım. Listeme aldım sizi.
sevgilerimle, yeni yılın kutlu olsun.
Hamuş-71
Teşekkür ediyorum Sn. Uysal. Çok zarifsiniz listenizde olmaktan mutluluk duyarım.
Sevgiler sunuyorum. Mutlu yıllar...
gerçekten yaşanan olaylar malesef:((Hikaye olarak anlatım çok güzel ,devamını merakla bekliyoruz..kaleminize sağlık...
Hamuş-71
Çok teşekkür ediyorum Sn. Yazarım. Beğeniniz mutlu etmiştir beni.
Saygılar.
Sabah okumuştum. Çünkü eklendiğini görünce bekleyemezdim. Şimdi tekrar okudum. Evet senin de dediğin gibi eleştirmekten asla korkmam çekinmem. Herkesi kendi bilgime göre ve kuralları dahilinde eleştirebilirim. Özellikle de sevdiklerimi depğer verdiklerimi. Zamanımı harcamaya değer çalışmaları...Sen bunlardansın sevgili dostum.
Öykü bu bölümde daha da hareketli bir hal aldı. Kurgu kendini göstermeye başaldı. Kelime seçimlerini ve duru anlatımını her zamanki gibi beğendim. Ben de can gülkurusu gibi heyecanlı bir noktada bitirdiğini düşünüyorum ki; bu iyi bir şey.
Allah kolaylık versin hanımefendiciğim. Başarılar ve mutluluklar diliyorum.
Hamuş-71
Canım benim hoşgelmişsin. Çok teşekkür ediyorum güzel sözlerine her zaman ki gibi tüm ışığın ve sıcaklığınla taçlandırmışsın acizane sayfamı.
Başarı ve mutluluk hepimiz adına olsun inşaallah.
Daim sevgimle...
Hamuş-71
Teşekkür ederim canım güzel sözlerine. İlk yorumcum olarak seni görmekte ayrı bir mutluluk benim için. Varolasın.
Ve evet haklısın öyle bir yerde kestim ki biliyorum ben çok kötüyüm :)
Çok çok sevgimle...