- 540 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
MİLLİ ÖĞÜTÜM BAKANLIĞI
Yazik oluyor gençlerimize, çocuklarımıza...
Şu kesintisiz sekiz yıllık zorunlu ilköğretim proğramı.
Hepimiz biliyoruz ki, bir inat uğruna çıkarıldı. İmam Hatip Liselerini doğrudan kapatmak yerine, öğrenci kaynaklarını kurutmak, buradan mezun olanların da pişman olmalarını sağlamak için çıkarıldı.
Bu proğram halen inatla mecburi, kesintisiz ve yönlendirmesiz devam ettirilmektedir.
Mecburi olmasına karşı çıkan yok, fakat hiç olmazsa beşinci sınıftan sonra yönlendirmeli olarak uygulanmasının faydaları halen görmezden geliniyor.
Meslek Liseleri sorunu dediğimiz, gençlerin kısa yoldan meslek sahibi olmalarını, isteyenlerin de hangi mesleği seçerse seçsin dinini ve maneviyatını öğrenmesini sağlayan müesseseler de işlevsiz duruma getirildi.
Şimdi bir yandan gençlerimiz belli bir yaşa gelinceye kadar ilköğretimde mesleklerine yönelme şansları olmadığından ve üniversitelere girebilme hayaliyle adeta zorunlu olarak klasik liseleri taercih ettiklerinden, kısa yoldan hayata atılma şanslarını yitiriyorlar.
Böylece lise diplomalı işsiz sayısı hızla artarken, çırak ve meslek sahibi genç istihdam etmek zorunda olan esnaf ve sanayiciler de, bu isteklerini karşılayacak eleman bulamamakta ve üretim bantları ciddi olarak aksamaktadır.
Özel dersanelere gerekli kaynağı bulamadığı için gidemeyen ve üniversite şansalarını daha başlangıçta kaybeden dar gelirli ailelerin işsiz çocukları sayı olarak her yıl katlanmaktadır.
Türkiyeye baktığımızda çoğunluk dar gelirli ailelerden oluşmaktadır.
Bu gençler çırak olamadıklarına ve meslek liselerini de tercih etmelerini gerektirecek bir cazibe olmadığına göre büyük oranda işsizdirler.
Bu liselerle ilgili üniversite puanlarındaki çifte standart devam ettiriliyor.
Ürünü para etmeyen, başka geliri de olmayan bu aileler gittikçe daha çok yoksullaşmakata ve işşizler ordusunu arttırmaktadırlar.
Öte yandan dini ve ahlaki bilgileri de alabilme imkanları kısıtlanan, belli yaşa kadar da Kuran ve ilmihal bilgilerini alması yasaklanan gençlerin halini de hergün dehşetle izlemekteyiz.
Öldürme, yaralama, çete kurma, madde bağımlılığı gibi öğrencilerde bulunmaması gereken olaylar, hergün medyada çarşaf çarşaf tefrika edilmektedir.
Gençlerimiz adeta eğitilme adı altında öğütülmektedirler.
Milli Eğitim Bakanlığı şu ana kadar bu ciddi olaylar için yasal düzenlemeleri yapmadığına ve söz verdiği halde yapacağa da benzemediğine göre şöyle bir teklifin yadırganmaması gerekir:
Milli Eğitim Bakanlığının ismini Milli Öğütüm Bakanlığı olarak değiştiremez miyiz?.
Ya da, Milli Eritim bakanlığı...
Yakışır.
Ekrem ŞAMA
YORUMLAR
Katılıyorum efendim. Fakat ilköğretim sırasında yada hemen akabinde yetenek belirleyebilmek için de uzamanlara ihtiyaç vardır. Önce ve yeterli sayıda bu uzamaların yetiştirilmesi gerekir.
Diğer bir sorunda geliri iyi olan mesleklerin daha çok sayısal alanlarda olduğunu görüyoruz.Üstelik iş fırstları da bu alandan mezun olan öğrenciler için daha çok. İşte bu yüzden, yeteneği farklı alanlarda olan bir çok öğrenci yanlış seçim yapmak zorunda kalıyor... Ömür boyu da-o da canını dişine takıp başarabilirse- sevmediği bir işi yapmak zorunda kalıyor.
Bir toplumsal yaraya değinmişsiniz. Tebrikler, Duyan olur umarım...
Doğruya doğru... Yazdıklarınıza yürekten katılıyorum... 15 yıldır öğrenciyim bu memlekette ve eğitim bakanlığının her türlü darbesini yedim bir öğrenci olarak... Birine alışamamışken daha, bir yeni sistem daha çıkardılar öünümüze, her yıl sistem değişiyor,bizler değişiyoruz,ayak uydurmaya çalışırken sendeliyor,yanlışlıklar yapıyoruz...
Sonuçta ne öğretmenlerden ne de öğrencilerden verim alınamıyor...Durum kötüye gidiyor durmadan...
Bakalım daha neler göreceğiz...
Ellerinize sağlık bu güzel yazı için...
.edebiyatdefteri.com/index.asp?istek=tum_yazilar&k=detay&yazi_id=8926
"Ağaç, yaş'ken eğilir"
Geçen günlerde, bir televizyon proğramında altın işleme atölyesinde çalışan
çocukların çalışmalarını seyredip dinledim. Ustası, şöyle diyordu:
"Biz büyükler, çocukların işleyerek ürettiği altın takıları, büyük ellerimizle
işlememiz imkânsızdır. O'nların parmakları küçük ve elleri, bizim gibi titremiyor.
En ince işçilikleri, eniyi; çocuklar yapar."
Kendimden örnek vermem gerekirse; onsekiz yaşıma geldiğimde,
işyerinde birlikte çalıştığım ve ustam olan ağabeyime; Abi, sanatı öğrendim.
Beni serbest bırak da kendi işyerimi kendim açıp çalıştırayım.
Ağabeyim, bütün bildiklerini öğretmiş ve beni imtihandan geçirmiş ve başarmıştım.
Dört yıl sonda, yirmiiki yaşımda iken kurduğum ilk müessesemden,
müşteri hizmetine açılışının otuzbeşinci yılının ikinci gününde bu notları yazıyorum.
Demek ki; Çocuk, hem eğitim görebilir hem de meslek sâhibi olabilir.
Onsekiz yaşına gelen bir genç, memleket mes'elelerini omuzlarında hissetmek
zorunda bırakılıyor ise;
O'nun evvelini, bırakın kendi hazırlasın. Olmaz mı?
Selâm ve Saygılarımla.
Kadir Yeter. 02.01.2008 Çarşamba. TRABZON.
kadiryeter tarafından 1/2/2008 10:23:00 AM zamanında düzenlenmiştir.