- 1102 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Güneşi Vurdular Gönül
Güneşi Vurdular Gönül
Yıllardır göğsünde duran güneşi
Vurdular, farkında değilsin gönül.
Kanayan yarana hasret ateşi
Sardılar, farkında değilsin gönül.
Buna takvim derler atarmış ağı
Ağını örerken susmaz dudağı.
Ferhat’ı olduğun o yüce dağı
Yardılar, farkında değilsin gönül.
Zannetme, sırtına giydiğin samur
Akar eteğinden sulu bir çamur.
Öfke teknesinde yumrukla hamur
Kardılar, farkında değilsin gönül.
Öteler, kalbine takılan çengel
Çıktığın gurbette bekleme dön gel,
Kahpe gecelerde umuda engel
Gerdiler, farkında değilsin gönül.
Çevrene şöyle bak, doğrul da yerden
Atılır güneşe kurşunlar nerden?
Aşkınla işleyen saatler birden
Durdular, farkında değilsin gönül.
Mustafa CEYLAN
**************************************************
Ve bu şiire ilişkin bir TAHLİL....
Kimden: Asım Yapıcı (Bay, 39)
Kime: Grup: Antalya GÜLLÜK Şiir Gül Destesi
Tarih: 6.9.2005 20:11 (GMT +2:00)
Konu: Mustafa Ceylan Hoca’nın ’GÜNEŞİ VURDULAR GÖNÜL’ isimli şiiri üzerine bir değerlendirme
Modern dönemde şiir eleştirileri, özellikle şiirin dili, sesi, anlamı, tür-kurgu-anlam uygunluğu ve edebi sanatlar çerçevesinde yapılmaktadır. Bir de buna şairin etkilendiği ve etkilediği kişiler ilave edilmektedir.
Bu şiirde bunların hepsini ele almaya çalışmam uzunca bir vaktimi alacağı için, ben bu kriterleri de desteğime alarak, ama tamamen bunlara bağlı kalmayarak bir analiz yapmak istiyorum.
Bir kere bu, olumsuz eleştiriye büyük oranda kapalı oldukça güzel açıklama tarzı bir şiir. Teknik anlamda hecesi, durakları, kafiye sistemi ve yapısı yerli yerinde. Bu sebeple bunlar üzerinde durmaya gerek yok. Şiir sesi de oldukça kuvvetli. Lirizm ve duygusal yoğunluk üst düzeyde.
Şiir dili ve söylem açısından yer yer oldukça bakir ve yaratıcı. Bir iki yer de detone oluş ve şiir dilinde problemler olsa da bu tür bir eleştiri, şairin ustalığı ve özellikle şiir sesinin ve mısra tekniğinin güzelliğiyle geri plana düşüyor. Bu anlamda şiirin bütünlüğü de kendisini eleştiriye büyük oranda kapatıyor.
Tür ile anlam ve kurgu arasındaki ilişki yerli de yerinde. Bu şu anlamda önemlidir. Bu tür bir temayı bana göre 11’li heceyle ve aşıklama tarzıyla yazmak gerekirdi, şair de bence çok isabetli bir tercihte bulunmuş.
Şair şiirinin en vurucu, şiir dili açısından en can alıcı, söylemsel yaratıcılık açısından en bakir ifadeyi şiirine başlık olarak seçmiş ve bu isim şiirde çok şık duruyor: ’Güneşi vurdular gönül’
Buradaki ’Güneş’ neyin nesi, ’güneşi vurmak da ne’ demeden şiir üzerindeki değerlendirmemi sunmak istiyorum.
’Yıllardır göğsünde duran güneşi
Vurdular, farkında değilsin gönül.
Kanayan yarana hasret ateşi
Sardılar, farkında değilsin gönül.’
Giriş kıtası oldukça güzel. Ses, dil, mısra tekniği açısından. Anlam çok zahir görünse de örtük sembolik anlatım insanı içten bir kavrayışla tutuyor ve bu anlatım ’zihinlerde derinlikli ve açık uçlu bir söyleme’ dönüşüyor.
’kanayan yaraya hasret ateşi sarmak’
diye nesre çevirebileceğim bu imgesel teşbih hakkında sadece sukut ediyorum, çünkü çok güzel. Ve bu ifade, şiir dili açısından yaratıcılığa çok güzel bir örnek teşkil etmekte.
Tanıyanlar ve şahsen tanımasalar da şiirleri hakkında yorum yaptığım kişiler bilirler ki, hemen her yorumda ’şiir dili’ kavramını ön plana çıkarırım. Çünkü müziğin nasıl kendisine has bir dili varsa, romanın, hikayenin, resmin, hatta rüyaların vs. özel bir takım söylem ve ifade tarzları varsa, şiirinde bir dili ve tarzı vardır. Bu dil tabii ki günlük konuşma dilidir, ancak konuşma dili sadece kelime sağlar şiire. Şair o kelimeleri engin hayal denizinde ve ruhunun en gizli bölümlerinde bazen farkında olarak, bazen de farkında olmayarak öyle yoğurur ki, ’arkası görünür gibi olan, ama yaklaştıkça uzaklaşan seraba benzer dizeler yaratır’.
Buna takvim derler atarmış ağı
Ağını örerken susmaz dudağı.
Ferhat’ı olduğun o yüce dağı
Yardılar, farkında değilsin gönül.’
Şiirin ikinci kıtası. Özellikle ilk iki satır bence bakir bir söyleme sahip.
’Takvimi ağa’ benzetme, belki de örümcek ya da ipek böceğine, daha doğrusu ağ ören ne varsa onlara. Ancak iş bununla bitmemekte, ağ örülürken dudağın türkü söylemesi gibi, nefes alması gibi, belki de saatin sesi ve tıklaması gibi susmayan bir deveran ve gidiş, hatta kayboluş.
Türk şiirinin modern dönemlerde de en önemli temasıdır ’zaman’. Şair burada o kadar ustalıkla işliyor ki zamanı, gönlüne hitap ederken aslında zamana da gönderme yapıyor. Bunun şiir dilinde olması şiiri güzelleştiyor..
’Ferhat’ı olduğun o yüce dağı
Yardılar, farkında değilsin gönül’
İşte buradaki üçüncü ve dördüncü dizelerde ise Ferhat’a telmihle yine güzel bir söylem var, tabii ki şiir dilinde ve sesinde. Bir de uyuyan gönle sesleniş. Ama hocam zaten gönül bunları görseydi o zaman ’akıl’ olurdu. Gönül görmez, hatta görmemesi bir yana göze de göstermez. Bu sebeple aşk gönülde ve gönülden yaşanır. Belki aşkın gözünün kör olması da onun gönülle ilişkisindendir. Ve gönül et parçası olmayan kalbin belki eş anlamlısı belki de arkadaşıdır. Yani Doğu-İslam kültüründe tüm duyguların yaşandığı temel merkezlerden birisi, hatta en önemlisi, hattası yok. ’Esası’ demek daha isabetli olur kanaatindeyim.
’Zannetme, sırtına giydiğin samur
Akar eteğinden sulu bir çamur.
Öfke teknesinde yumrukla hamur
Kardılar, farkında değilsin gönül.’
Bu şiirde bu kıtada biraz takıldım. Önce ilk iki dizedeki söylem basit gibi geldi bana. Sonra ’neden’ bu basitlik dedim ve düşündüm. Neticede söylemin pek de basit olmadığı kanaatine vardım, ama fazlaca yaratıcı da bulamadım doğrusu.
’Öfke teknesinde yumrukla hamur
Kardılar, farkında değilsin gönül.’
dizeleri de oldukça güzel. Ancak ben olsaydım ’hamuru’ ’yumrukla’ değil de başka bir şeyle yoğurmayı tercih ederdim.
Gerçi burada şiddet ve saldırganlık olgusuna da harika bir gönderme var ve aslında bu gönderme oldukça kınayıcı bir tarzda. Bu sebeple anlam oldukça zahir ve yerli yerinde.
’Öteler, kalbine takılan çengel
Çıktığın gurbette bekleme dön gel,
Kahpe gecelerde umuda engel
Gerdiler, farkında değilsin gönül.’
Burada bir ’öteler’ deyişi var ki, son derece kıvrak. Esasen şiirde bu kıvraklık dili ve sesi tamamlamakla kalmak, mısra tekniği açsından da şiiri şiir yapar.
’Öteler’ ifadesi biryerlerde yabancı da gelmedi bana.
Evet, bu ifadeyi bir de Necip Fazıl’dan hatırlıyorum, böyle kıvrak kullanılışıyla
’Öteler öteler, gayemin malı;
Mesafe ekinim, zaman madenim.
Gökte saman yolu benim olmalı;
Dipsizlik gölünde, inciler benim.’
Bu dizelerde dönüşün kıvrımlı, acılı, sancılı yollarında yaşanan yoğun bir arayışın ifadesi var. İçsel bir harbin hatta ruhsal bir ihtilalin travmatik izleri.
Ama Mustafa Ceylan Hoca ’öteler’ derken ’metafizik’ olanı değil, fiziksel anlamda, hatta coğrafi manada ’öteler’i kastediyor, yanlış anlamadıysam. Ancak o kadar güzel ve yumuşak kullanılıyor ki, bu ifadeyle birlikte birden derin bir Bergsoncu sezgi kalıyor içimizde.
Gurbet teması bu fikrimi doğruluyor zaten. Ancak ’metafizik olan’da bir yönüyle fiziksel olanın gurbeti deği midir, diye soruyorum kendi kendime. Aslında böyle bir çağrışımı yapmaması gerekirdi diye düşünüyorum şiirin, ama yaptı işte.
Şiirin dili, sesi ve mısra tekniği açısından en güzel dizelerinden birisi de yine bu dörtlüğün son iki mısrasıdır.
’Kahpe gecelerde umuda engel
Gerdiler, farkında değilsin gönül’.
Ah gönül olanı biteni bir bilseydin, ah bir aklını başına alabilseydin, ah farkında olabilseydin farkındalığının, anlamını anlasaydın anlamsızlığın, görseyin birşeyleri ve yine ahhh ki ümitler kahpe gecelerin karanlığında saklanacak yer ararken ya da gecenin karanlığı umutlara peçe yapılırken, hatta bizzat gece, yani karanlık, yani kötülük, yani yokluk, umudu yokluk trenine bildirirken, ne engeller gelir uzaktan beliren en ufak ziyalara ahh bir bilseyin.
’Çevrene şöyle bak, doğrul da yerden
Atılır güneşe kurşunlar nerden?
Aşkınla işleyen saatler birden
Durdular, farkında değilsin gönül.’
Şiirin finali bence çok güzel. İşte final diyesi geliyor insanın. Sadece ilk dize biraz rutin geldi bana, yani çok düz ve sıradan. Ama diğer üç satır yerli yerinde.
’Çevrene şöyle bak, doğrul da yerden’
Bir şiir de bunun olması da normal, yani doldurma mısraların bulunması. Gerçi anlam açısından alttaki söylemi hazırlayan bir işlevi de var bunun.
Çünkü; ’çevrene şöyle bak, doğrul da yerden’ dizesiyle şair, biraz da budalaca bir şekilde olanı biteni bir türlü farkedemeyen, üstelik farketmek de istemeyen, bildiğini okuyan, kafasına göre takılan, sadece hisleriyle hareket eden gönle birinci elden hitap ederek onu uyarmak istiyor gibi. Ama yine de daha kıvrak bir ifade bulunabilirdi diye düşünüyorum.
’Çevrene şöyle bak, doğrul da yerden
Atılır güneşe kurşunlar nerden?
Aşkınla işleyen saatler birden
Durdular, farkında değilsin gönül.’
’Güneşe kurşun atmak’, ’aşkla işleyen saatlerin durması’ vb. söylemler şairin şiirsel yaratıcılığının, bakir söylem üretmesindeki ustalığının açık işaretleridir.
Güneşe kurşunlar neden atılır?
Güneş neyi temsil ediyor?
Burada işte sembolik anlatım denen olgu devreye girmekte, düşündürdürkçe de düşündürmekte.
Güneş; aşk mı, kurtuluş mu, vuslat mı, yarınlar mı, yoksa umudun aydınlığı mı? Şairin yüreğimi yoksa?
Güneş ne olursa olsun bu çok önemli değil ama onun olumlu birşey olduğunu zaten dizeler sezdiriyor bize.
Şiirde bunun olması kaliteyi artıran bir husustur. Çünkü şiirin manası kavranırsa, bu durum, tadı hemen alınan ve hemen kaybolan nesneleri yemeğe benzer. Ama ağza aldıkça tadı yavaş yavaş gelen, somurdukça daha fazla tadlanan neyse şiir de onun gibi (anladıkça demiyorum) sezdikçe ve kavradıkça tadlanan bir söyleyiş şeklidir.
İşin teknik kısımları da buna ilave edildi mi, işte buradaki gibi okundukça okunası gelen bir şiir ortaya çıkar.
İslam kültüründe, özellikle de tasavvufta insanın iç dünyasını ifade eden beş kavram vardır:
1) Sadr (göğüs) : sadra şifa vermez deyiminde olduğu gibi.
2) Fuad: Gönül diye ifade edilen yer. Bu şiirde de ifade edilen gönle oldukça yakın
3) Kalp: Bildiğimiz anlamıyla sol yanda bulunan ama acıyı ve mutluluğu duyan yer.’Yere göğe sığmam da sadık kulumun kalbi beni içine alır’ kudsi hadisinde de ifade edilen manevi mekan.
4) Lübb: Akılla duygunun birleştiği yer
5) Sırr: İşte kişinin en gizli yeri.
Bu tabakalardan her biri insanın iç içe girmiş iç dünyalarını temsil eder.
’Gönül’ laf anlamaz ve söz dinlemezdir kültürümüzde. Sadece kültürde mi, aynı zamanda psikolojik olarak da böyledir bu durum.
Sevgili Hocam ben de laf dinletemedim ona şimdiye kadar.
Yaratılmışlar içerisinde gönlüne söz geçiren birisi oldu mu onu da bilmiyorum.
Allah vermiş lutfetmiş bize onu, onsuz da olmaz, onunla başımız beladan da kurtulmaz.
Özetle şiir gibi şiirdi.
Tebrikler ve başarılar.
Asım YAPICI
YORUMLAR
"Güneşi Vurdular Gönül! "
Bu nasıl bir çığlık, nasıl haykırış! Ve bu haykırışla aynı anda oluşan o kırılma noktası...
Bu haykırışı duymamak, bu kırılmaya ortak olmamak olası mı? Of ki of, of ki offffffffff...
İçeriğiyle ve içimize işleyen motif motif, rengarenk tınılarıyla mısraların yankılarını hissettik yüreğimizde derinden! Bazı haykırdık sessiz çığlıklarla bazı sustuk şairin çığlığına çığlığımızı katarak...
Yine de;
Tahlil ustası ve aynı zamanda şair, Sayın Doç.Dr. Asım YAPICI' nın muhteşem eleştiri ve yorumunun ardından, bu muazzam güzellikteki dizelerin sesine sesimizle yeni bir şey eklemek olası değil !
Güçlü kaleme ve o kalemin hakkını veren yüreklere saygıyla, dostlukla...
RefikaDoğan/GülceEdebîAkı tarafından 11/29/2011 11:28:50 PM zamanında düzenlenmiştir.
MustafaCeylan
Sağolun...
Asım Hocanın yazmış olduğu bu şiir gibi eleştiri yazısından sonra yeni bir eleştiri yazmak için yürek ister.Saygılarımla.
MustafaCeylan
Evet,
Asım YAPICI harika bir insan,
Muhteşem bir kalem...
*
Çok teşekkürler..
Selamlar, saygılar...