- 948 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
LİSELİYİM,SARHOŞ VE NİŞANLIYIM !
CEHENNEM / LİK HAYATIM - 3
LİSELİYİM, SARHOŞ VE NİŞANLIYIM !
Ortalarda yangın falan yoktu, bedenim ölmemişti, toprağa konmamıştım, sorgu melekleri yanıma gelmemişlerdi, aynı dünyada yaşıyor görünüp, kendimce basbayağı Cehennem günlerimi yaşıyordum işte.
Kahve köşesinde sefalet içinde geçirdiğim en güzel çocukluk yıllarımdan sonra öğrendiğim dinim, başladığım abdest- namaz sayesinde gerçek anlamda Cennet hayatımın başladığı günlerden sonra, özellikle mesleğim olan sinemacılığın, açık - saçık filmler yüzünden rezilliğe dönüşmesinin verdiği utanç ve o günlerde sevdiğim, evlenmeye niyet ettiğim kızın babası tarafından hamile kaldığını öğrenip, kendimi köy çeşmesinin su dolu yalağına bıraktığımda, beni orada görüp, sarhoş zannederek kurtarmayan camii cemaati ve sonrasında da o cemaatten yaşlı birinin sinemacılık ve namazı kastederek, bu ikisinin bir arada yürümeyeceğini söyleyip, birini bırakmam gerektiği konusunda yaptığı baskı sonucunda, sebebinin ister geçim zorluğu, ister iman zayıflığı deyin, benim işimi tercih edip,camiiden uzaklaştığım günlerde Cehennemlik hayatım başlamıştı zaten.
Lisedeki kızla aramızda geçenlerden sonra kendimi içkiye vermem, okula sarhoş gitmem de Cehenneme iyice yerleşmiş olmamın kanıtıydı.
.................................
Henüz Nisan ayının son günlerine yaklaşmıştık. Okul devam ediyordu, daha doğrusu benim sarhoş giderek kendimi rezil ettiğim o kara günler demem gerekiyor onlara.
Köydeki kıza dünür gönderdiğim akraba kadın, bir kaç gün sonra haber göndermiş bana.
Ertesi gün sözlük öteberi almaya gidilecekmiş. Çok şaşırdım doğrusu. O bir kaç gün içinde kızın İzmir’de askerlik yapan ağabeyine bile gidilip fikri sorulmuş. Olumlu cevap alınınca da kızı bana vermeye karar vermişler.
Daha önce Kurtköy’de taksitle satın aldığım küçük bir arsam vardı. Bir ilkokul arkadaşım emlâkçılığa soyunmuş ve benim arsaya müşteri bulmuştu. Aslında satılığa da çıkarmamıştım ama evlenme niyetimin üzerine gelince kabul ettim. Cuma günü tapuya gidip doksan bin lira para alacaktım. O günün şartlarına göre iyi paraydı. Düğünümü rahatça yapardım.
Sözlük eşya alınacağı gün henüz Salı idi. Cuma gününe kadar beklemektense bir miktar borç para aramayı düşündüm. Aklıma ilk olarak, o günlerde durumunun iyi olduğunu duyduğum üvey ağabeyim geldi.
Ağabeyim, arsamı satmayacağıma söz verdirdikten sonra bana o günlük yeter dediğim miktar olarak dört bin liralık çek verdi. Daha sonra tüm düğün masrafımı karşılayacağına söz verip gönderdi beni.
Annem ağabeyimle birlikte oturuyordu. Bana hiç sitem etmedi. Niçin kendisi varken bir akraba kadınını dünüre gönderdiğimin hesabını sormadı bana.
-----------------
Akraba kadın, kız tarafından bir iki kişi, nişanlanacağım kız ile birlikte Pendik’e gidip, söz öteberisi olarak bir şeyler, altın, yüzük alındı. Bir kaç gün içinde söz yapılması için gün verildi.
Söz yapılacağı gün vaz geçmek istedim. Akraba kadın bir taraftan, kız bir taraftan yalvar yakar razı ettiler beni ; vaz geçemedim. Bu şekilde yüzüğü parmağıma geçirdim.
Okulda saklamadım yüzüğümü. Hatta , sanki biraz da inadına gösterdim galiba. Çok kötü baktı liseli sevdiğim. Hiç bir şey söylemedi elbet. Benimle tek kelime konuşmayalı uzunca bir süre olmuştu zaten.
.......................
Ne kadar kötü biriyim ben ! Sınıfın belki de okulun en sevilen öğrencilerinden biriydim daha kısa bir süre öncesine kadar. Her derste öğretmen gelmeden mutlaka tahtayı temizlerdim. Hiç bir öğretmeni silinmemiş bir tahtayla karşılamamıştır benim olduğum sınıf. Kimin ders çalıştı sorulduğunda, mutlaka kalkan iki parmaktan biri benimki olmuştur.
Çantamda daima fazla yazılı kâğıdı bulundurur, her yazılıda bir çok kişinin kâğı ihtiyacını ben karşılardım. Hatta, silgi ve kalemtraş bile.
Öğretmenlerime her zaman sonsuz saygılıydım. Hele her kadın öğretmeni, adeta annem bildim. Okulu bırakmaya niyet ettiğimi açıkladığımda karşımda göz yaşlarıyla ağlayan, o gencecik öğretmen Canay hanımı hiç bir zaman unutamam. O bunalımlı günlerimde benimle yakından ilgilenip, sınıfta bile kürüsüye çağırıp dertleştiği için, yanlış anlaşılmalar bile olmuştu sınıfta. Oysa ben hayatımda hiç bir öğretmenime yanlış gözle bakmadım.
Geçmişte kazandığım tüm saygınlığı bir anda tüketmeye başlamıştım. O günlerin hatırına, ne sarhoş halime, ne derslere çalışmamama, ne de nişanlı olarak okula gitmeme hiç bir kötü tepki göstermedi öğretmenlerim. Fakat o günlerin utancı, yaşadıkça ruhumu kanatmaya devam edecektir.
.......................
O günlerin utancından herkesten kaçtım yıllarca. Ne bir okul arkadaşım oldu, ne de öğretmenim daha sonra görüştüğüm.
Son olarak geçenlerde Fizik hocamız Ayşe Onsekizoğlu’na rastladım Suadiye’de. Kaçmadım nedense, bir cesaret geldi bana. Elini öptüm, konuştum, ne kadar genç kaldığını söyledim. Okulumun yarım kaldığını söylediğimde üzüldü. Çoluk çocuğa karıştığımı, iki de torun sahibi olduğumu söyleyince, üzüntüsü sevince dönüştü biraz.
Onu da buradan saygı ile anarken, duymayacağını bilerek de olsa seslenmek istiyorum :
- Hocam, hani bir gün bize ne olmak istediğimizi sorduğunuzda, ilk okul öğretmeni olmak hem de ısrarla Doğu’daki bir köyde hizmet etmek istediğimi söylediğimde,
- Delirdin mi sen , öğretmen olup da aç mı kalmak istiyorsun ? Teknik oku, mühendis ol, sen başarılı bir öğrencisin ! demiştiniz ya, işte o öğretmenlik özlemi halâ benim içimde yanan bir kor gibi.
Hocam, keşke bir öğretmen olsaydım, Doğu’daki öğretmeni olmayan bir okula gidip, üç beş çocuğa öğretmenlik edebilseydim de, zararı yok, aç kalsaydım !
İnanın ki bu günkü hayatımdan çok daha onurlu, mutlu bir hayatım olurdu !
(Devam edebilir)
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Fikret TEZEL
Ben de İnci'ye katılıyorum. Devam etsin lütfen. Bir sürü dolambaçlı cümlelerle beynimi anlamak için helak ettiğim yazıların yanında bu yalın, saf, ne dediği, ne anlatmak istediğ gayet net olan yazı mutlaka devam etsin.
Fikret TEZEL
sami biberoğulları
Benim de yazmak istediğim ama kendi içmile konuşurken bile ''yok olmaz yazamassın'' dediğim o kadar çok şey var ki?
Kararın her ne olursa olsun saygıyla karşılarım.
Fikret TEZEL
AYSE 09
saygımla