- 438 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Kişiye Göre Din
İnandığını söyleyen insan kendi dinini yaşayamaz, yaşanması gereken Allah’ın dinidir. Cahilce, kendi mantık örgülerine göre bir din yaşamayı düşünenler kendi çıkarlarını gözettikleri bir ‘mantık dini’nin mensubudurlar.
Cahiliye insanlarının oluşturduğu ‘mantık dini’nin en önemli özelliklerinden biri, Kur’an ahlakının gereklerinin, yalnızca kişisel çıkarlarla uyumlu olduğu durumlarda yaşanmasıdır. Bu sapkın inanışa göre, namaz kılmak, zekat vermek, oruç tutmak, sabır göstermek, tevekküllü olmak, hoşgörülü davranmak, ihtiyaç içinde olanları korumak ancak çıkarlarla çatışmıyorsa uygulanabilir. Eğer toplum içinde takdir görülecekse, ibadet etmek ve güzel ahlak özellikleri sergilemekte kendilerince bir sakınca görmeyen bu kimseler, şayet toplumdan tepki alacaklarını düşünürlerse, bu dini sorumluluklardan hiç haberleri yokmuş gibi davranırlar.
Bu çarpık mantığa sahip insanlar, ahiretin varlığına da kesin bilgiyle iman etmezler. Çünkü yaşamlarının bir kısmını Kur’an ahlakını, geri kalanını ise dünya hayatını yaşamaya ayırmışlardır. Hatta bazen bu kişinin gününün neredeyse 23 saati Kur’an ahlakından uzak geçerken, din ahlakını yaşamaya ancak bir saatini ayırır. Oysa insanın yaşamı, ölümü, ibadetleri ve kulluğu yalnızca Allah için olmalıdır. Bir Kur’an ayetinde bu konuda “De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.” (Enam Suresi, 162) buyrulur.
Dünyevi değerlere çok önem veren bu kişiler, sadece belli dönemlerde ihtiyaç içinde olanları korumayı, yoksullara sadaka vermeyi, yardım etmeyi yeterli görürler. Bunlar güzel ve teşvik edilmesi gereken davranışlardır. Ancak bu kişilerin yardımlarındaki asıl amaç, genellikle toplumda ‘ hayırsever’ sıfatı kazanabilmek ve böylece saygın bir yer elde edebilmektir.
Mantık dinini yaşayanların en büyük yanılgılarından biri ise, tüm bu çarpıklıklara ve Kur’an dışı inanışlara rağmen, kendilerinin gerçek anlamda Kur’an ahlakını yaşadıklarını öne sürmeleridir. Oysa gerçek İslam ahlakının, bu kişilerin çarpık mantık örgüleri üzerine kurdukları sapkın yaşamlarıyla hiçbir ilgisi yoktur.
Kur’an’da, müminlerin tüm yaşamlarının Rabb’imizin hoşnutluğuna uygun olduğu bildirilir. Salih müminler, her ne iş yapıyor olsalar, okula da gidiyor olsalar, ticaretle de uğraşıyor olsalar, tüm gün evde de bulunsalar, hasta ya da sağlıklı da olsalar yalnızca Allah’ın hoşnutluğu için yaşarlar. Çok açıktır ki, samimi müminlerin yaşamında “biraz Allah rızası için, biraz nefsi için” gibi bir ayrım asla yoktur. Yaptıkları her işte yalnızca Allah’ın hoşnutluğunu kazanma çabası vardır. Müminlerin yalnızca Allah için yaşadıklarını haber veren ayetlerden biri şöyledir:
(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ‘tutkuya kaptırıp alıkoymaz’; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (Nur Suresi, 37)
Davranışlarımızı ve sözlerimizi ‘mantık süzgecinden’ değil, tam bir mümin hareketi ve mümin ahlakına uygun olup olmadığı konusunda süzgeçten geçirelim. Attığımız her adımda ”cennette böyle bir tavır içinde olabilir miyim?” diye düşünerek Kur’an ahlakına uygun tavırlar sergileyelim. Kendi nefsimizin hevasına değil, Allah’ın buyruklarına itaat edelim ve O’nun sınırlarını koruyarak yaşayalım.
Fuat Türker
YORUMLAR
İki dünya hedefi çok güzel özetlenmiş. İnanmama hakkını da veriyor İslam. Savaş haricinde kişiler için bir zorlama yok. İslam hayatımızı düzenler aslında ama çoğu ölülere Fatiha veya Yasin okumaktan ibaret sanıyor.
Oysa ki Yasin süresi içeriği dahi hayatımızı düzenleme ile ilgili.
Çok güzeldi yazı, teşekkürler.
Selam ile
Fuat Türker
Sanıyorum ki herhangi bir veriye dayanmayan, şahsi düşünceleriniz? Bu açıdan bakınca; saygı duyuyorum. Ancak, katılmıyorum.
Saygılar.