- 459 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ehl-i Kitab'a Tebliğ
Kur’an, Hristiyan ve Musevilerin çarpık inançları, bozuk ahlakları hakkında detaylı bilgi verir. Bu nedenlerle Allah onları birçok ayette kınar ve davranışlarından razı olmadığını bildirir. Ancak bu durum, söz konusu çirkin davranışları yapanları kapsar. Yaşamış ve şu an yaşayan tüm Ehl-i Kitab’ın, bu ayetlerin muhatabı olduğunu söylemek yanılgıdır. Ehl-i Kitap’tan küfre sapanlar Allah’a şirk koşan, puta tapan, peygamberlerine isyan eden ya da peygamberlerini ilah edinenlerdir.
Ehl-i Kitap’la ilgili Kur’an ayetlerini ve Peygamberimiz (sav)’in Ehl-i Kitap’a davranışlarını göz ardı eden bağnaz kişiler, Allah’ın tüm Musevi ve Hristiyanları lanetlemiş olduğu gibi sapkın bir görüşü ileri sürerler. Ve bu inancı yaygınlaştırarak, Ehl-i Kitap ve Müslümanlar arasına kin ve nefret tohumları ekmeye çalışır, savaş ve kan sloganları atarlar. Devirlerinin en azgın kimseleri olan Firavun ve Nemrut’a bile tebliğ yapılmış, güzel sözle Allah’a davet edilmişlerken Ehl-i Kitab’a neden İslam anlatılmasın?
Birçok Kur’an ayeti bize Ehl-i Kitab’ın hepsinin aynı olmadığı, içlerinde iman edenlerin bulunduğu bilgisini verir. Söz konusu ayetlerin bir kısmını veriyorum:
Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam’a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah’a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır.... (Al-i İmran Suresi, 110)
Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli’nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah’ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar. Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır. Onlar hayırdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar. Allah, muttakileri bilendir. (Al-i İmran Suresi, 113-114-115)
Şüphesiz, Kitap Ehlinden, Allah’a; size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah’a derin saygı gösterenler olarak- inananlar vardır. Onlar Allah’ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rableri Katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir. (Al-i İmran Suresi, 199)
...Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "hristiyanlarız" diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir. (Maide Suresi, 82)
Bu (Kur’an)dan önce, kitap verdiklerimiz buna inanmaktadırlar. Onlara okunduğu zaman: "Biz ona inandık, gerçekten o, Rabbimiz’den olan bir haktır, şüphesiz biz bundan önce de Müslümanlar idik" derler. (Kasas Suresi, 52-53)
Yukarıdaki Kur’an ayetleri kuşkusuz Allah lafzıdır. O halde "bütün Museviler ve Hristiyanlar lanetlidir, onlar düşmanımızdır" gibi sözlerin büyük hata olduğu açık değil midir?
Allah sonsuz adalet sahibidir. İçlerinde suç işleyenler, kötülük ve sapkınlık yapanlar olması nedeniyle bütün bir kavmi lanetleyip cezalandırmaz. Müslümanların Ehl-i Kitap’la ilişkilerinde batıl ve hurafeye dayalı görüşler değil, Kur’an ayetleri ve Peygamberimiz (sav)’in uygulamaları esas alınmalıdır.
Müslümanlar, "Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü’minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.)..." (Maide Suresi, 5) hükmü gereği Ehl-i Kitab’ın kadınlarıyla evlenebilir ve yemeklerini yiyebilirler. İnsan, evlilik bağıyla akraba olduğu ve yemeğini yediği kimseleri düşmanı olarak görebilir mi?
Allah Kur’an’da, Müslümanların Kitap Ehli’ni "La İlahe illAllah" demeye davet etmelerini emreder. "La İlahe illAllah" diyen Ehl-i Kitap, Allah’a bir olarak iman ettiğini ifade etmiş olur. Samimi olarak bu sözü söyleyen insan, Allah’a kalpten bağlılığını diliyle de tasdik eder.
Ehl-i Kitab’ın "Allah birdir" demesine vesile olan Müslümanın bundan sonraki sorumluluğu ise Hz. Muhammed (sav)’in son hak peygamber ve Kur’an’ın da son hak kitap olduğuna iman etmeye ve Kur’an’ı yaşamaya davet etmektir.
De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız." (Al-i İmran Suresi, 64)
Bu davet hikmetle ve güzel öğütle yapılmalı ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele edilmelidir. (Nahl Suresi, 125) Ayrıca din konusunda savaşmayan, Müslümanları yurtlarından sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapılmalı ve onlara adaletli davranılmalıdır. (Mümtehine Suresi, 8 )
Peygamberimiz (sav)’in de Ehl-i Kitab’a karşı şefkatli, anlayışlı ve nezaketli davrandığını, onlara karşı koruyucu olduğunu, dinlerini rahatça yaşamaları için imkanlar sağladığını görürüz. Peygamberimiz (sav)’in hazırladığı Medine Vesikası, Necran Hristiyanlarıyla yapılan anlaşmalar, Hristiyan ve Musevi kabilelere verdiği emannameler bunun en önemli kanıtlarıdır.
Peygamber (s.a.v.), Hıristiyan olan İbn Harris b. Ka’b ve dindaşlarına yazdırdığı anlaşma metninde;
"Şarkta ve Garpta yaşayan tüm Hristiyanların dinleri, kiliseleri, canları, ırzları ve malları Allah’ın, Peygamber’in ve tüm müminlerin himayesindedir. Nasraniyet dini üzere yaşayanlardan hiç kimse kerhen İslam’a icbar edilmeyecektir. Hıristiyanlardan birisi herhangi bir cinayete veya haksızlığa maruz kalırsa Müslümanlar ona yardım etmek zorundadırlar" maddelerini yazdırdıktan sonra: "Ehl-i Kitap ile ancak en güzel yöntemlerle mücadele edin...(Ankebut, 29/46) ayetini okur. (İbn Hişam, Ebu Muhammed Abdulmelik, (v.218/834), es-Siretü’n-Nebeviyye, Daru’t-Turasi’l-Arabiyye, Beyrut, 1396/1971, IV/241-242; Hamidullah, el-Vesaik, s.154-155, No.96-97; Doğu Batı kaynaklarında birlikte yaşama, s.95)
Peygamberimiz (sav) Mekke’de her düşünceden, her ırktan, her inançtan insanla görüşmüştür. Bu çaba Medine’de de sürmüş, Hristiyan ve Musevi din adamlarını da İslam’a davet etmiştir.
Müslümanların, Musevi cenazesi geçerken ayağa kalkan, Mescid-i Nebevi’de Hristiyanların kendi ibadetlerini yapmalarına izin veren, kendisini ziyarete gelen Hristiyanların oturması için abasını çıkarıp altlarına seren Peygamberimiz (sav)’in sünnetine uygun davranmaları gerekir.
Her insan potansiyel Müslümandır. "La İlahe illAllah"a davet Rahmanî olandır. Ayetleri görmezden gelmek, Kur’an’a uygun olmayan hakaret, kin ve nefrete dayalı politika ise şeytanîdir.
Emri bi’l-maruf nehyi ani’l-münker, her Müslümanın sorumluluğu. Tebliğ, Peygamberimiz (sav)’in yaptığı gibi, Ehl-i Kitap da dahil, insanlar arasında ayrımcılık yapmadan yerine getirilmeli. Çünkü İslam ahlakı tüm insanlığı kapsayacaktır.
Allah Katında din İslam’dır. Hz. Musa (as) ve Hz. İsa (as)’ın tebliğ ettiği hak dinler, zamanla tahrif olmuş, Allah’ın hak dinine uygun olmayan bazı kavramlar ilave edilmiş, bazı hak kavramlar da çıkarılmıştır. Bu yüzden Allah’ın hak dinine tabi salih bir mümin olmak isteyen Ehl-i Kitap, Muhammedi olarak Kuran’a uymalıdır.
Bir Müslüman Hz. Muhammed (sav)’e iman ettim, ama Hz. İsa (as)’a ya da Hz. Musa (as)’a inanmıyorum derse dinden çıkar. Çünkü Allah, peygamberlerine ayırt etmeden imanı emreder. Dolayısıyla Ehl-i Kitap, Hz. Muhammed (sav)’in peygamberliğini kabul etmeli ve onu Hz. Musa (as) ve Hz. İsa (as) gibi sevmelidir.
Ancak bunun aksini düşünen Ehl-i Kitab’a baskı yapmak kuşkusuz İslam’a uygun bir davranış değildir. Allah’ın buyurduğu gibi güzel sözle daveti reddeden her insana Müslüman şöyle söylemelidir:
"Sizin dininiz size, benim dinim bana." (Kafirun Suresi, 6)
Fuat Türker